Tarih sallanıyor
Özlemle anılan eski İstanbul
günlerinden kalma binlerce bina, kaderine terk edilmiş durumda. Yüzlercesi
tehlikeli olduğu için mühürlü. Ne yıkılıyor ne de onarılabiliyorlar
Hep o eski İstanbul özlemi vardır. Daracık sokaklardan, ahşap ve cumbalı
evlerden bahsedilir, 'Nerede o eski günler?' denilir. Oysa İstanbul, yenilendiği
kadar eski de kalan bir şehir. Binlerce tarihi bina, tarihi yarımada içinde
eski güzel günlerine kavuşmayı bekliyor. Zamana yenik düşenler ise yıkılma
riski nedeniyle can güvenliğini tehdit ediyor. Ancak bu binaları tamir etmek
de yıkmak da zor. Belediyeler, tehlikeli olanları sadece mühürleyebiliyor.
Başka bir şey yapmaya yetkileri de, paraları da yok.
Tarihi binaların en çok yoğunlaştığı bölgeler
Beyoğlu ve Eminönü. Buralardaki binalar gerek yangın, gerekse çökme riski
nedeniyle tehlikeli. Belediye başkanlarının ve Mimarlar Odası'nın bu
konudaki önerisi ise her ilçenin kendi kurulunu oluşturması. Bunun için
koruma kurullarının, yerlerini, her ilçede belediye, sivil toplum kuruluşları,
meslek odaları ve üniversite temsilcilerinden oluşan bağımsız kurullara bırakacağı
düzenlemeler yapılması gerekiyor.
Beyoğlu'nda 1000 bina
Dört binanın art arda çöktüğü Tarlabaşı'nda, aynı tehlikeyi taşıyan
evlerde insanlar yaşamaya devam ediyor. Beyoğlu Belediye Başkanı Mimar Kadir
Toptaş, ilçede tehlike arz eden yaklaşık 1000 bina olduğunu ama hiçbir şey
yapamadıklarını söyledi. Toptaş, bu binalarda yaklaşık 10 bin insanın yaşadığını
belirterek sorunları şöyle anlattı:
"Bunlardan 300'ünün acil yıkılması gerekiyor. Ancak elimizden bir şey
gelmiyor. Sadece mühürleyebiliyoruz. Bunun dışında yetkimiz yok. İnsanlar
bu ekonomik koşullarda canlarını tehlikeye atarak bu evlerde yaşıyor. Boşaltmak
da tek başına çözüm değil. Çünkü komşu evler ve sokaktan geçen
insanlar da risk altında.
Belediye Başkanı, ayakta duramayan yapılar olduğunu ifade ederek, şu öneride
bulundu:
"Bunların bir kısmı veraset yoluyla birilerine geçmiş, bir kısmı da
terk edilmiş.
Korunması, restorasyonu oldukça pahalı. Özellikle ara sokaklardaki küçük
yapıları ayakta tutmak çok daha zor. Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan yıkım
veya yapıma yönelik gerekli izni almak için, öncelikle bu binaların rölövesinin
çizilmesi, fotoğraflanıp dosyalanması gerekiyor. Bina başına bu işin
maliyeti 3-4 milyar lira. Yani bize 3-4 trilyon gerekiyor. Bunun ardından
kurulun hangi binanın yıkılıp hangisinin tamir edileceğine karar vermesi
gerekiyor. Bu da uzun bir süreç. Bu arada o binalar tehlike arz etmeye devam
ediyor. Devletin bu tarihi mirası yaşatmak için desteği şart."
Toptaş, 'Güzel Beyoğlu' adlı bir proje başlattılarını, ilk etapta İstiklal
Caddesi üzerindeki binaların dış cephelerindeki klima ve tabela gibi
eklemeleri ortadan kaldırmayı hedeflediklerini söyledi. Projenin beş etaptan
oluştuğunu ifade eden Toptaş, en büyük sorunlarının maddi kaynak olduğunu
sözlerine ekledi.
'Gönüllü mimar gerek'
Eminönü Belediye Başkanı Lütfi Kibiroğlu da ilçe sınırları içinde
bulunan 18 bin binadan 6 bininin sit kapsamında koruma altında bulunduğunu,
bu binalardan 300'ünün acil yıkılması gerektiğini söyledi. Kibiroğlu, bu
binaların birçoğunun mühürlendiğini belirterek şöyle devam etti:
"Ancak yoksul insanlar yine de bu binalarda barınıyor. Bunu engellemek
zor. Belediye olarak bu binaları ne yıkabiliyor, ne de tamir edebiliyoruz.
Çözüm, yetki ve kaynaktan
geçiyor. Önümüzdeki en önemli engel ise bürokrasi. Mimarlar Odası ve üniversitelerden
bir grup oluşturarak bu işi gönüllü çalışmasıyla halledeceğiz. Bu gönülü
mimarlar, sözkonusu binaların restorasyon projesini hazırlayıp, rölövesini
çizerek Anıtlar Kurulu'na iletecek ve bürokrasiyi hızlandıracak."
Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Erdal Aktunga, çökme olaylarının
ardından eski binalara duyarlılığın arttığını belirterek şu uyarıda
bulundu:
"Burada temel yaklaşım, hemen yıkım kararı çıkarmak ve yıkıma yönelmek
oluyor. Oysa amaç yıkım değil, koruyarak yapmak olmalı. Bu görüşün oluşturulması
gerekir. İstanbul bir dünya kenti, Avrupa'nın kültür başkenti olması amaçlanıyor.
Böyle bir misyona soyunan İstanbul'da, yıkım niyetinin ortaya çıkması çok
tehlikeli. Bu yıkımın nerede başlayıp nerede sonlanacağı belli
olmaz."
Aktunga, koruma kurullarının hantallığı ve bürokrasinin, restorasyon çalışmalarını
yavaşlattığını belirterek, "Restorasyon için fon oluşturulması
gerekiyor. Mal sahiplerinin
gücü yetmiyor. Onlara ucuz kredi vermek de çözüm olabilir" dedi.
Aktunga, atanmışlardan oluşan koruma kurulları yerine, yerel yönetimler,
mimarlar odası ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan kurulların oluşturulması
gerektiğini de kaydetti.
Radikal
|