Karaköy'de bir Camii kayboldu: Uçtu
uçtu cami uçtu
Mekke'deki Ecyad Kalesi başka
bir yere taşınmak üzere yıkılınca kıyamet koptu. İyi ama Karaköy'deki
Merzifonlu Camii ne olucak? Ünlü D'Aranco Usta'nın eseri bu cami de bir
gecede yok olmuştu.
Mekke - i Mükerreme'de Kabe'nin yanındaki Kale - i Ecyad olarak
isimlendirilen Osmanlı Kalesi'nin yıkılması bir dizi tartışmalara neden
oldu. Suudi yetkililer bu kalenin daha sonra bir başka yere aynen monte edileceğini
söylediler. Bizim tarihimizde de daha sonra monte edileceği söylenip de
ortadan kaldırılan yapılar o kadar çoktur ki. Örnek mi? İşte Karaköy'deki
Merzifonlu mescidi ya da camii.
Hani bir halk sözü vardır 'camiyi çalan kılıfını da hazırlar' diye.
Koskoca camiye kılıf olur mu demeyin, istenirse öyle bir oluyor ki...
Ünlü D'Aranco Usta'nın eseri Karaköy'deki cami işte böylesine bir kılıfın
içine yerleştirilerek bir gecede yok oldu. Öylesine bir yok oldu ki, bulana,
izine rastlayana aşk olsun.
Yaşı 60'ın üzerinde olanlar hayal - meyal de olsa anımsarlar. Karaköy'de,
Ziraat Bankası'nın hemen yanıbaşında altında sıra sıra dükkanlar, üzerinde
ise oldukça hoş minaresi olan, zarif kubbeli bir cami bulunurdu. Hemen karşı
sırasındaki Çeyrek Hasan'ın (ki bu kişi Leyla Gencer'in amcasıdır) dükkanında
börek yiyenlerle meydanın ucundaki ünlü Galata Bonmarşesinde alış - veriş
yapanlar, bu caminin meydana egemen olan zarif minaresini de büyük bir hayranlıkla
izleme olanağını bulurlardı. Ama günlerden bir gün, gerek Karaköy Meydanı'ndan
geçenler ve gerekse Çeyrek Hasan'ın dükkanında sabah kahvaltısını
yapanlar bırakın minareyi, caminin kendisini bile göremediler. Çünkü cami
birden bire yok olup gitmişti.
Koskoca cami yok oldu
Koskoca mescid minarisiyle birlikte yok olup gider mi demeyin? Bir zamanların Türkiye'sinde
neler bir anda yok olup gitmemişti ki?
Karaköy Meydanı'nın doğusunda Halil Ağa ile Kemenkeş sokaklarının arasında
kalan bu cami, Demokrat Parti'nin ve dolayısıyla da bu partiyle özdeşleşen
Adnan Menderes'in 1958'de 'Yıldırım Yıkma Harekatı' olarak isimlendirilen büyük
istimlak ve yıkım operasyonunda kazmanın ucuna takılmış ve sessiz sedasızca
yıkılarak tarihe mal edilmişti. Sonuçta meydan açılmasına açılmış,
ferahlamasına ferahlamıştı ama, bu sevimli tarihi mescidle birlikte birçok
tarihi bina da İistanbul'un topografyasından silinmişti.
Eskiler; her yenilik, geçmişten bir şeyler alıp götürür der. Doğrudur.
Yenileşmenin özünde, geçmişten diyet almak vardır çünkü. İstanbul
kenti bu diyeti öylesine cömertçe ödemiştir ki, her sözde yenilik girişiminde
geçmişinden, yaşanmışlıklarından, hadi açıkça söyleyelim kimi güzelliklerinden
sayısız diyet vermek zorunda kalmıştır. Öylesine diyetler vermiştir ki,
kendi kimliğini bile yitirme aşamasına gelmiştir. Bir otuz yıl öncesinin
Karaköy Meydanı ile bugünkünü karşılaştırdığımızda hem diyetlerin
bedelini, hem de yitirilen kimliğin boyutlarını kolaylıkla görebiliriz.
Caminin öyküsü
Biz yine Karaköy camiine dönelim. Menderes'in 1958 yılındaki istimlak ve yıkımının
hışımına uğrayan caminin yerinde Fatih Sultan Mehmed döneminde (1451 -
1481) önceleri bir tekke bulunuyormuş. Zamanla bu tekkenin yerine cami yapılmış.
Ama bu cami de zamanla harap olunca bu kez Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından
yerine bir yenisi yapılmış. Merzifonlu Vakfı'na bağlı olan bu caminin altında
caminin giderlerini karşılamak için bir dizi dükkan da inşa edilmiş. Ama
zamanla bu cami de, altında yer alan dükkanlar da harap olmaya başlamış.
Sonunda burasının da yıkılıp yenilenmesi için tartışmalar başlamış ve
tartışmalar sonucunda da yerine bir yenisinin yapılması kararlaştırılmış.
Bu arada İstanbul'da bulunan ünlü mimar D'Aranco'ya bu camiyi yapması emir
ya da rica edilmiş. Yeni caminin yapılması, bugünkü gibi cami yaptırma
dernekleri olmadığı için, ekonomik nedenlerden ötürü biraz uzun sürmüş.
Ama sonuçta bitirilmiş.
Eskiden, yani İstanbul'un İstanbul olduğu dönemlerde güzel bir adet ya da
gelenek varmış. Caminin yerine cami, tiyatronun yerine tiyatro yapılırmış.
Bugüne dek ulaşmış tarihi yapıların temelleri kazıldığında onun altından
mutlaka yine aynı işlevi barındıran bir yapı çıkarmış. Örnek mi? Öylesine
çok ki... İşte eski otel, tiyatro ve sinemalarımız. Kadıköy'deki Reks'in,
Beyoğlu'ndaki Emek'in, Tepebaşı'nda bugün olmayan Şehir Tiyatroları'nın
komedi ve drama bölümlerinin altını kazın, neler çıkmaz ki? Tiyatronunun
üstünde tiyatro, sinemanın üzerinde sinema. Çünkü o dönemlerde
yenilikten amaç, eskisini yok etmek değil, aksine onu daha çağdaş hale
getirerek yaşatmakmış.
Bizim Karaköy mescidi ya da camisi de bu geleneğin uygulanması sonucu 1958'e
dek böylesine yenilenerek işlevini sürdürmüş.
Oysa ki, ne de hoş bir mescidmiş. Mescide Halil Sokağı'ndan L biçminde bir
merdivenle girilirmiş. Mescid yapının üçüncü katında 10X13 metre
boyutunda bir alanı kaplarmış. Bu alanın üzeri ise sekizgen planlı küçük
bir kubbe ile örtülüymüş. Ama hepsinden önemli caminin birçok yeri art
nouveau uslubunda floral motiflerle bezeliymiş. Yani bu uslubun İstanbul'daki
en özgün örneklerinden biriymiş.
Afife Batur bu cami için 'hem yerel ve geleneksel şemaları kullanan, hem de
geniş referansları olan bir tasarım olarak İstanbul mimarlığını zenginleştiren
bir uygulama idi' der. D'Aranco Usta'nın İstanbul'daki en başarılı çalışmalarından
biri olan bu camii ne yazık ki tüm mimari özelliklerine karşın 1958'deki
kazma darbelerine dayanamayarak, birden değil, taşları tek tek sökülerek
yok edilmiş. 'İstimlak ve yıkım için 1958'deki yazışmalar, yıkımın,
mescidin o tarihte pek çok yapı gibi tescilli olmayışından, mimari
karakterinin yeterince vurgulanmayışından ve koruma kurullarının işlevsizleştirilmiş
olmasından kaynaklandığını ortaya koymaktadır'.
Bugün olduğu gibi, o gün için de bir camii ortadan kaldırmak biraz cesaret
isteyen bir işmiş. İlgililer ve de yetkililer kamouyondan gelecek tepkiyi göğüslemek
için ilginç bir formül geliştirmişler. Cami yıkılmayacak, aksine tüm taşları
numaralandırılp sökülecek, sonra da bir başka yere aynen nakledilecektir.
Gerçekten de söküm işi dedikleri gibi olmuş. Hatta caminin yeni yeri bile
saptanmış. Neresi mi dersiniz? Kınalıada. O dönemin siyasetine de pek uygun
bir yer. Nasıl olsa Müslüman Karaköy'de birçok cami var. Ya Prens adalarında?
Orada hep çanlar mı çalacak. Ezanın sesinin burada duyulmasına kim karşı
çıkabilir ki?
Ama tüm bunlara rağmen Kınalıada'da uzun süre yalnızca çan sesleri
duyulmuş. Karaköy mescidinin varlığı ise ha yapıldı, ha yapılacak derken
unutulup gitmiş...
Yıllar yıllar sonra birileri bu mescidi anımsayıp peşine düşmüşler.
Hatta bir gazete bu mescidin izini ya da bir parçasını bulana oldukça yüklü
bir ikramiye bile vaadetmiş. Ama nafile. Sanki yer yarılıp da içine girmiş.
Sonradan bu caminin adı kaybolan camiye çıkmış.
Bugüne kadar izine rastlayan ne işitilmiş ne de görülmüş.
Rivayet edilir ki, bu camiye ilişkin bir kaç duvar parçası Kınalıada yakınlarında
denizin içinde bulunmuş. Yine rivayet edilir ki; söküm aşamasında halı ve
seccadeleri çalınmış, çok değerli olan avizesi teberrükat memurluğundaki
yazışmalardan sonra bir daha hiç görülmemiş, sözüm ona mihrap ve minberi
Mercan'daki Atik ibrahim Paşa Camii'ne monte edilmiş.
Tabii hepsi rivayet.
Olan, D'Aranco ustanın o güzelim art nouveau uslubundaki camisine olmuş...
İlgililerimiz, yetkililerimiz, büyük büyük adamlarımız ve de tüm yazıp
çizenlerimiz, Mekke - i Mükerreme'de Kabe'nin yanındaki Kale - i Ecyad denen
Osmanlı kalesinin yıktırılmasını Osmanlı mirasının bilinçli şekilde
yok edilmesine bağlayıp, işin barbarlık, Taliban ya da Suudi kafası onun da
ötesinde insafsızlık ve vefasızlık olduğunu söylediler.
Hepsi, ama hepsi doğrudur...
Tanrıya şükürler olsun ki, biz onlara hiç ama hiç benzemiyoruz(!)
RAIMONDO TOMMASO D'ARONCO
Ünlü İtalyan mimar. Venedik Akademisi'nde eğitim gördü. 1893'de Türkiye'den
bir çağrı alarak İstanbul'a geldi. Osmanlının katılacağı uluslararası
sergiler için çalışmalara başladıysa da 10 Temmuz 1984 depremi nedeniyle
bu çalışmalarına ara vererek Evkaf Nezareti'nin kadrosuna girerek çeşitli
camilerin onarılmasında görev aldı. Ayrıca Yeniçeri Müzesi, Tarım, Orman
ve Maadin Nezareti binaları (halen Marmara Üniversitesi rektörlük binası)
bugün Maçka'da bulunan 11. Abdülhamid Çesmesi, Haydarpaşa'daki Mekteb - i Tıbbiye
- i Şahane binası (Marmara Üniversitesi Kampüsü), Numune Hastanesi, Şale Köşkü,
Beyoğlu'ndaki Botter Binası, Beşiktaş'taki Şeyh Zafir Türbesi Kitaplık ve
Çeşmesi, Yeniköy'deki Hubar Köşkü (bugünkü Cumhurbaşkanlığı Yazlık
Konutu), Tarabya'daki İtalyan Elçiliği Yazlık binası ve daha birçok yere
mimar olarak imza attı. 1900'den sonra art nouveau uslubunu yansıtan binalar
yaptı. 20. yüzyıl başı mimarlığının saygın isimleri arasında yer aldı.
Türkiye'de D'Aronco Usta olarak tanındı ve sevildi.
Finansal Forum
|