reklam

26 Ocak 2002 Cumartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

Karaköy'de bir Camii kayboldu: Uçtu uçtu cami uçtu 

Mekke'deki Ecyad Kalesi başka bir yere taşınmak üzere yıkılınca kıyamet koptu. İyi ama Karaköy'deki Merzifonlu Camii ne olucak? Ünlü D'Aranco Usta'nın eseri bu cami de bir gecede yok olmuştu.

Mekke - i Mükerreme'de Kabe'nin yanındaki Kale - i Ecyad olarak isimlendirilen Osmanlı Kalesi'nin yıkılması bir dizi tartışmalara neden oldu. Suudi yetkililer bu kalenin daha sonra bir başka yere aynen monte edileceğini söylediler. Bizim tarihimizde de daha sonra monte edileceği söylenip de ortadan kaldırılan yapılar o kadar çoktur ki. Örnek mi? İşte Karaköy'deki Merzifonlu mescidi ya da camii.
Hani bir halk sözü vardır 'camiyi çalan kılıfını da hazırlar' diye. Koskoca camiye kılıf olur mu demeyin, istenirse öyle bir oluyor ki...
Ünlü D'Aranco Usta'nın eseri Karaköy'deki cami işte böylesine bir kılıfın içine yerleştirilerek bir gecede yok oldu. Öylesine bir yok oldu ki, bulana, izine rastlayana aşk olsun.
Yaşı 60'ın üzerinde olanlar hayal - meyal de olsa anımsarlar. Karaköy'de, Ziraat Bankası'nın hemen yanıbaşında altında sıra sıra dükkanlar, üzerinde ise oldukça hoş minaresi olan, zarif kubbeli bir cami bulunurdu. Hemen karşı sırasındaki Çeyrek Hasan'ın (ki bu kişi Leyla Gencer'in amcasıdır) dükkanında börek yiyenlerle meydanın ucundaki ünlü Galata Bonmarşesinde alış - veriş yapanlar, bu caminin meydana egemen olan zarif minaresini de büyük bir hayranlıkla izleme olanağını bulurlardı. Ama günlerden bir gün, gerek Karaköy Meydanı'ndan geçenler ve gerekse Çeyrek Hasan'ın dükkanında sabah kahvaltısını yapanlar bırakın minareyi, caminin kendisini bile göremediler. Çünkü cami birden bire yok olup gitmişti.

Koskoca cami yok oldu
Koskoca mescid minarisiyle birlikte yok olup gider mi demeyin? Bir zamanların Türkiye'sinde neler bir anda yok olup gitmemişti ki?
Karaköy Meydanı'nın doğusunda Halil Ağa ile Kemenkeş sokaklarının arasında kalan bu cami, Demokrat Parti'nin ve dolayısıyla da bu partiyle özdeşleşen Adnan Menderes'in 1958'de 'Yıldırım Yıkma Harekatı' olarak isimlendirilen büyük istimlak ve yıkım operasyonunda kazmanın ucuna takılmış ve sessiz sedasızca yıkılarak tarihe mal edilmişti. Sonuçta meydan açılmasına açılmış, ferahlamasına ferahlamıştı ama, bu sevimli tarihi mescidle birlikte birçok tarihi bina da İistanbul'un topografyasından silinmişti.
Eskiler; her yenilik, geçmişten bir şeyler alıp götürür der. Doğrudur. Yenileşmenin özünde, geçmişten diyet almak vardır çünkü. İstanbul kenti bu diyeti öylesine cömertçe ödemiştir ki, her sözde yenilik girişiminde geçmişinden, yaşanmışlıklarından, hadi açıkça söyleyelim kimi güzelliklerinden sayısız diyet vermek zorunda kalmıştır. Öylesine diyetler vermiştir ki, kendi kimliğini bile yitirme aşamasına gelmiştir. Bir otuz yıl öncesinin Karaköy Meydanı ile bugünkünü karşılaştırdığımızda hem diyetlerin bedelini, hem de yitirilen kimliğin boyutlarını kolaylıkla görebiliriz.

Caminin öyküsü
Biz yine Karaköy camiine dönelim. Menderes'in 1958 yılındaki istimlak ve yıkımının hışımına uğrayan caminin yerinde Fatih Sultan Mehmed döneminde (1451 - 1481) önceleri bir tekke bulunuyormuş. Zamanla bu tekkenin yerine cami yapılmış. Ama bu cami de zamanla harap olunca bu kez Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından yerine bir yenisi yapılmış. Merzifonlu Vakfı'na bağlı olan bu caminin altında caminin giderlerini karşılamak için bir dizi dükkan da inşa edilmiş. Ama zamanla bu cami de, altında yer alan dükkanlar da harap olmaya başlamış. Sonunda burasının da yıkılıp yenilenmesi için tartışmalar başlamış ve tartışmalar sonucunda da yerine bir yenisinin yapılması kararlaştırılmış. Bu arada İstanbul'da bulunan ünlü mimar D'Aranco'ya bu camiyi yapması emir ya da rica edilmiş. Yeni caminin yapılması, bugünkü gibi cami yaptırma dernekleri olmadığı için, ekonomik nedenlerden ötürü biraz uzun sürmüş. Ama sonuçta bitirilmiş.
Eskiden, yani İstanbul'un İstanbul olduğu dönemlerde güzel bir adet ya da gelenek varmış. Caminin yerine cami, tiyatronun yerine tiyatro yapılırmış. Bugüne dek ulaşmış tarihi yapıların temelleri kazıldığında onun altından mutlaka yine aynı işlevi barındıran bir yapı çıkarmış. Örnek mi? Öylesine çok ki... İşte eski otel, tiyatro ve sinemalarımız. Kadıköy'deki Reks'in, Beyoğlu'ndaki Emek'in, Tepebaşı'nda bugün olmayan Şehir Tiyatroları'nın komedi ve drama bölümlerinin altını kazın, neler çıkmaz ki? Tiyatronunun üstünde tiyatro, sinemanın üzerinde sinema. Çünkü o dönemlerde yenilikten amaç, eskisini yok etmek değil, aksine onu daha çağdaş hale getirerek yaşatmakmış.
Bizim Karaköy mescidi ya da camisi de bu geleneğin uygulanması sonucu 1958'e dek böylesine yenilenerek işlevini sürdürmüş.
Oysa ki, ne de hoş bir mescidmiş. Mescide Halil Sokağı'ndan L biçminde bir merdivenle girilirmiş. Mescid yapının üçüncü katında 10X13 metre boyutunda bir alanı kaplarmış. Bu alanın üzeri ise sekizgen planlı küçük bir kubbe ile örtülüymüş. Ama hepsinden önemli caminin birçok yeri art nouveau uslubunda floral motiflerle bezeliymiş. Yani bu uslubun İstanbul'daki en özgün örneklerinden biriymiş.
Afife Batur bu cami için 'hem yerel ve geleneksel şemaları kullanan, hem de geniş referansları olan bir tasarım olarak İstanbul mimarlığını zenginleştiren bir uygulama idi' der. D'Aranco Usta'nın İstanbul'daki en başarılı çalışmalarından biri olan bu camii ne yazık ki tüm mimari özelliklerine karşın 1958'deki kazma darbelerine dayanamayarak, birden değil, taşları tek tek sökülerek yok edilmiş. 'İstimlak ve yıkım için 1958'deki yazışmalar, yıkımın, mescidin o tarihte pek çok yapı gibi tescilli olmayışından, mimari karakterinin yeterince vurgulanmayışından ve koruma kurullarının işlevsizleştirilmiş olmasından kaynaklandığını ortaya koymaktadır'.
Bugün olduğu gibi, o gün için de bir camii ortadan kaldırmak biraz cesaret isteyen bir işmiş. İlgililer ve de yetkililer kamouyondan gelecek tepkiyi göğüslemek için ilginç bir formül geliştirmişler. Cami yıkılmayacak, aksine tüm taşları numaralandırılp sökülecek, sonra da bir başka yere aynen nakledilecektir. Gerçekten de söküm işi dedikleri gibi olmuş. Hatta caminin yeni yeri bile saptanmış. Neresi mi dersiniz? Kınalıada. O dönemin siyasetine de pek uygun bir yer. Nasıl olsa Müslüman Karaköy'de birçok cami var. Ya Prens adalarında? Orada hep çanlar mı çalacak. Ezanın sesinin burada duyulmasına kim karşı çıkabilir ki?
Ama tüm bunlara rağmen Kınalıada'da uzun süre yalnızca çan sesleri duyulmuş. Karaköy mescidinin varlığı ise ha yapıldı, ha yapılacak derken unutulup gitmiş...

Yıllar yıllar sonra birileri bu mescidi anımsayıp peşine düşmüşler. Hatta bir gazete bu mescidin izini ya da bir parçasını bulana oldukça yüklü bir ikramiye bile vaadetmiş. Ama nafile. Sanki yer yarılıp da içine girmiş.
Sonradan bu caminin adı kaybolan camiye çıkmış.
Bugüne kadar izine rastlayan ne işitilmiş ne de görülmüş.
Rivayet edilir ki, bu camiye ilişkin bir kaç duvar parçası Kınalıada yakınlarında denizin içinde bulunmuş. Yine rivayet edilir ki; söküm aşamasında halı ve seccadeleri çalınmış, çok değerli olan avizesi teberrükat memurluğundaki yazışmalardan sonra bir daha hiç görülmemiş, sözüm ona mihrap ve minberi Mercan'daki Atik ibrahim Paşa Camii'ne monte edilmiş.

Tabii hepsi rivayet.
Olan, D'Aranco ustanın o güzelim art nouveau uslubundaki camisine olmuş...
İlgililerimiz, yetkililerimiz, büyük büyük adamlarımız ve de tüm yazıp çizenlerimiz, Mekke - i Mükerreme'de Kabe'nin yanındaki Kale - i Ecyad denen Osmanlı kalesinin yıktırılmasını Osmanlı mirasının bilinçli şekilde yok edilmesine bağlayıp, işin barbarlık, Taliban ya da Suudi kafası onun da ötesinde insafsızlık ve vefasızlık olduğunu söylediler.
Hepsi, ama hepsi doğrudur...
Tanrıya şükürler olsun ki, biz onlara hiç ama hiç benzemiyoruz(!)

RAIMONDO TOMMASO D'ARONCO

Ünlü İtalyan mimar. Venedik Akademisi'nde eğitim gördü. 1893'de Türkiye'den bir çağrı alarak İstanbul'a geldi. Osmanlının katılacağı uluslararası sergiler için çalışmalara başladıysa da 10 Temmuz 1984 depremi nedeniyle bu çalışmalarına ara vererek Evkaf Nezareti'nin kadrosuna girerek çeşitli camilerin onarılmasında görev aldı. Ayrıca Yeniçeri Müzesi, Tarım, Orman ve Maadin Nezareti binaları (halen Marmara Üniversitesi rektörlük binası) bugün Maçka'da bulunan 11. Abdülhamid Çesmesi, Haydarpaşa'daki Mekteb - i Tıbbiye - i Şahane binası (Marmara Üniversitesi Kampüsü), Numune Hastanesi, Şale Köşkü, Beyoğlu'ndaki Botter Binası, Beşiktaş'taki Şeyh Zafir Türbesi Kitaplık ve Çeşmesi, Yeniköy'deki Hubar Köşkü (bugünkü Cumhurbaşkanlığı Yazlık Konutu), Tarabya'daki İtalyan Elçiliği Yazlık binası ve daha birçok yere mimar olarak imza attı. 1900'den sonra art nouveau uslubunu yansıtan binalar yaptı. 20. yüzyıl başı mimarlığının saygın isimleri arasında yer aldı. Türkiye'de D'Aronco Usta olarak tanındı ve sevildi.
Finansal Forum

Ocak 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Endüstri Ürünleri Tasarımcısı  Defne Koz  04 Şubat  Salı günü  Diyalog bölümümüze konuk oldu. 

Defne Koz
Bu buluşmayı soru & cevap şeklinde okumak için ...

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz