Depremi Yıkımsız Kılmak İçin...
3 Şubat 2002'de Afyon-Çay ve çevresinde 6.0 büyüklüğündeki depremi anımsayalım:
Mühendislik ilke ve kuralları çerçevesinde gerçekleştirilen binalarda yalnızca
hissedilerek geçiştirilmesi gereken böylesi bir deprem, yörede ağır hasar
ve can kayıplarına yol açtı, ayrıca yapılaşmadaki bitmeyen sorunlarımızı
bir kez daha ortaya çıkardı.
Bölgenin geleneksel konutlarında gözlenen aşırı zayıflıklar bir yana,
Çay'da alüvyonlu zemin üzerine, hiçbir önlem alınmadan 9 katlı konut
binalarını oturtmak kabul edilebilir gibi değildir. Bu binalar yaşanan
depremde yıkıldı ya da sıvılaşma etkisiyle zemine gömüldü, hasarın büyüklüğü
diğer yapım kusurlarını (beton kalitesi, donatı düzenleri vb.) ikinci
plana düşürdü. Bu binaların yapımının 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999
depremlerinden ve bu depremlerde gözlenen olumsuz zemin etkilerinden hiç ders
alınmadan sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.
Afyon depremi, İstanbul'un depreme yönelik sorunlarının yeniden gündeme
gelmesini sağladı. İstanbul'un geçmişte olduğu gibi gelecekte de depremler
geçireceği kesin. Sürüp giden yapılaşma koşulları gereği geçmiştekilerden
daha ağır olması beklenen depremlere karşı önlemler alınması zorunlu
olmakla birlikte, şimdilik sorun ağırlıklı olarak fayın Marmara'da ''tek
mi, çift mi'' kırılacağına indirgenmiş görünüyor. Bunun araştırılmasının
yanında İstanbul'un depreme hazırlanması kapsamında ağırlıklı olarak
deprem sonrası çalışmalar tartışılmaktadır!
Uzun yıllar İstanbul'da hiç deprem olmayacakmış gibi, deprem etkileri
fazla düşünülmeden gerçekleştirilen bir yapı stoku birikmiştir. Bunların
çoğunda tutarlı proje ve yapıma ilişkin bilgi-belge de yoktur.
Birçok binaya projesi dışında kat/katlar eklenmiştir. Şimdi bunların
durumunu açığa çıkarmak gerekmektedir.
1998'de yürürlüğe giren deprem yönetmeliği, güvenli yapılaşma açısından
ileri/kapsamlı hükümler getirmiştir. Ancak eski yönetmeliklere göre gerçekleştirilen
yapılaşma, projelerine uygun olsa bile, alabildiğine olumsuz bir durum
yaratmaktadır; bunun bedeli 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinde ağır
mal ve can kayıplarıyla ödenmiştir. Şimdi projesiz binaları da hesaba
katarak İstanbul'da önlem alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Öneri
Kentteki konutların durumunun belirlenmesi, yapılması gereken ilk çalışmadır.
Anakent belediyesi iyi niyetle çözüm arayışında... Ancak sorunun büyüklüğü,
mevcut sistemle çözümü engellemektedir; daha kapsamlı ve ayrı bir çalışma
düzeni gereklidir.
Sorunun çözümü için önce tutarlı ve uzun dönemli bir çalışma düzeni
ve kuruluşu zorunludur.
Bu düzen belirlendikten sonra, çalışmada görev alacak mühendis ve
mimarların 1-2 yarıyıl eğitilmesi gerekir. Yetiştirilecek teknik
elemanlardan oluşturulacak ekiplerle kentteki tüm binaların envanteri çıkarılmalı,
durumları tek tek saptanmalıdır.
Bu saptamalara dayalı olarak yıkılacak aşırı zayıf binalar ayıklanır,
güçlendirilmesi gerekenlerin uygun projelerle iyileştirilmeleri programlanır.
Bu kapsamda ilgili üniversitelere, meslek odalarına ve kuruluşlarına büyük
görevler düşmektedir. Tüm kentin yıkılıp yeniden yapılması olanaksız
gibidir, çok uzun vadeli bir plan ve büyük kaynak gerektirir.
Kentteki binaların büyük bölümünün, sınırlı harcamalarla güçlendirilerek
depremde hasar görse de ayakta kalması sağlanabilir, sözü edilen tespitlere
dayalı olarak gerçekleştirilecek bu iyileştirmelerde, mevcut/güncel yapı
kimyasalları büyük olanaklar sağlamaktadır.
Binaların iyileştirilmesi/güçlendirilmesi programında hastane ve kamu
binalarına öncelik verilmesi gereği açıktır. Genel olarak ayrık düzendeki
bu binaların büyük bölümünde, altlarına yerleştirilecek, kullanımı ABD
ve Japonya'da giderek yaygınlaşan sismik izolatörlerle (taban yalıtımı)
sorunu gidermek olanaklı ve zorunludur.
Tüm kenti, giderek Marmara Bölgesi'ni kapsayan bu çalışmaların
normal/mevcut düzende yürütülmesi olanaklı değildir. Sorun büyüktür,
çözümü de uzun vadeli ve kapsamlı bir planlamayı ve çalışmayı
gerektirmektedir.
Bu amaçla ''depreme hazırlık eylem planı'' benzeri bir kampanya ya da
''seferberlik'' türü bir yasa çıkarılması uygun görünmektedir. Kaynak
sorununun aşılması için buna yönelik vergilendirmeler ve uzun dönemli geri
ödemeli kredilerle çözüm üretilmesi olanaklıdır.
Toplum olarak sorunu yaratıp ya da sorun ortaya çıktıktan sonra çözüm
aramaya eğilimli bir yapımız var, bunu aşmamız gerekiyor. Beklenen İstanbul
depremini ülkenin mevcut ekonomik yapısıyla kaldırmak olanaksız gibi görünüyor.
Bu durumda depreme hazırlık ve önlem alma çalışmalarının ivedi olarak
''belirlenmesi, programlanması ve yürürlüğe konulması'' zorunlu görünmektedir.
Sorun çok büyük ve kapsamlıdır, ama bir yerden de başlamak gerekmektedir;
''depremle birlikte yaşamanın'' başka yolu da yoktur.
Cumhuriyet- Prof. Dr. Kaya ÖZGEN İTÜ
Mimarlık Fakültesi
|