reklam

20 Mart 2002 Çarşamba
Ana Sayfa
>
Haberler

Depremi Yıkımsız Kılmak İçin...

3 Şubat 2002'de Afyon-Çay ve çevresinde 6.0 büyüklüğündeki depremi anımsayalım: Mühendislik ilke ve kuralları çerçevesinde gerçekleştirilen binalarda yalnızca hissedilerek geçiştirilmesi gereken böylesi bir deprem, yörede ağır hasar ve can kayıplarına yol açtı, ayrıca yapılaşmadaki bitmeyen sorunlarımızı bir kez daha ortaya çıkardı.

Bölgenin geleneksel konutlarında gözlenen aşırı zayıflıklar bir yana, Çay'da alüvyonlu zemin üzerine, hiçbir önlem alınmadan 9 katlı konut binalarını oturtmak kabul edilebilir gibi değildir. Bu binalar yaşanan depremde yıkıldı ya da sıvılaşma etkisiyle zemine gömüldü, hasarın büyüklüğü diğer yapım kusurlarını (beton kalitesi, donatı düzenleri vb.) ikinci plana düşürdü. Bu binaların yapımının 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinden ve bu depremlerde gözlenen olumsuz zemin etkilerinden hiç ders alınmadan sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.

Afyon depremi, İstanbul'un depreme yönelik sorunlarının yeniden gündeme gelmesini sağladı. İstanbul'un geçmişte olduğu gibi gelecekte de depremler geçireceği kesin. Sürüp giden yapılaşma koşulları gereği geçmiştekilerden daha ağır olması beklenen depremlere karşı önlemler alınması zorunlu olmakla birlikte, şimdilik sorun ağırlıklı olarak fayın Marmara'da ''tek mi, çift mi'' kırılacağına indirgenmiş görünüyor. Bunun araştırılmasının yanında İstanbul'un depreme hazırlanması kapsamında ağırlıklı olarak deprem sonrası çalışmalar tartışılmaktadır!

Uzun yıllar İstanbul'da hiç deprem olmayacakmış gibi, deprem etkileri fazla düşünülmeden gerçekleştirilen bir yapı stoku birikmiştir. Bunların çoğunda tutarlı proje ve yapıma ilişkin bilgi-belge de yoktur.

Birçok binaya projesi dışında kat/katlar eklenmiştir. Şimdi bunların durumunu açığa çıkarmak gerekmektedir.

1998'de yürürlüğe giren deprem yönetmeliği, güvenli yapılaşma açısından ileri/kapsamlı hükümler getirmiştir. Ancak eski yönetmeliklere göre gerçekleştirilen yapılaşma, projelerine uygun olsa bile, alabildiğine olumsuz bir durum yaratmaktadır; bunun bedeli 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinde ağır mal ve can kayıplarıyla ödenmiştir. Şimdi projesiz binaları da hesaba katarak İstanbul'da önlem alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

Öneri
Kentteki konutların durumunun belirlenmesi, yapılması gereken ilk çalışmadır. Anakent belediyesi iyi niyetle çözüm arayışında... Ancak sorunun büyüklüğü, mevcut sistemle çözümü engellemektedir; daha kapsamlı ve ayrı bir çalışma düzeni gereklidir.

Sorunun çözümü için önce tutarlı ve uzun dönemli bir çalışma düzeni ve kuruluşu zorunludur.

Bu düzen belirlendikten sonra, çalışmada görev alacak mühendis ve mimarların 1-2 yarıyıl eğitilmesi gerekir. Yetiştirilecek teknik elemanlardan oluşturulacak ekiplerle kentteki tüm binaların envanteri çıkarılmalı, durumları tek tek saptanmalıdır.

Bu saptamalara dayalı olarak yıkılacak aşırı zayıf binalar ayıklanır, güçlendirilmesi gerekenlerin uygun projelerle iyileştirilmeleri programlanır. Bu kapsamda ilgili üniversitelere, meslek odalarına ve kuruluşlarına büyük görevler düşmektedir. Tüm kentin yıkılıp yeniden yapılması olanaksız gibidir, çok uzun vadeli bir plan ve büyük kaynak gerektirir.

Kentteki binaların büyük bölümünün, sınırlı harcamalarla güçlendirilerek depremde hasar görse de ayakta kalması sağlanabilir, sözü edilen tespitlere dayalı olarak gerçekleştirilecek bu iyileştirmelerde, mevcut/güncel yapı kimyasalları büyük olanaklar sağlamaktadır.

Binaların iyileştirilmesi/güçlendirilmesi programında hastane ve kamu binalarına öncelik verilmesi gereği açıktır. Genel olarak ayrık düzendeki bu binaların büyük bölümünde, altlarına yerleştirilecek, kullanımı ABD ve Japonya'da giderek yaygınlaşan sismik izolatörlerle (taban yalıtımı) sorunu gidermek olanaklı ve zorunludur.

Tüm kenti, giderek Marmara Bölgesi'ni kapsayan bu çalışmaların normal/mevcut düzende yürütülmesi olanaklı değildir. Sorun büyüktür, çözümü de uzun vadeli ve kapsamlı bir planlamayı ve çalışmayı gerektirmektedir.

Bu amaçla ''depreme hazırlık eylem planı'' benzeri bir kampanya ya da ''seferberlik'' türü bir yasa çıkarılması uygun görünmektedir. Kaynak sorununun aşılması için buna yönelik vergilendirmeler ve uzun dönemli geri ödemeli kredilerle çözüm üretilmesi olanaklıdır.

Toplum olarak sorunu yaratıp ya da sorun ortaya çıktıktan sonra çözüm aramaya eğilimli bir yapımız var, bunu aşmamız gerekiyor. Beklenen İstanbul depremini ülkenin mevcut ekonomik yapısıyla kaldırmak olanaksız gibi görünüyor. Bu durumda depreme hazırlık ve önlem alma çalışmalarının ivedi olarak ''belirlenmesi, programlanması ve yürürlüğe konulması'' zorunlu görünmektedir. Sorun çok büyük ve kapsamlıdır, ama bir yerden de başlamak gerekmektedir; ''depremle birlikte yaşamanın'' başka yolu da yoktur.
Cumhuriyet-  Prof. Dr. Kaya ÖZGEN İTÜ Mimarlık Fakültesi

 

Mart 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03
04 05 06 07 08 09 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Haydar Karabey 2 Nisan Salı günü  Diyalog bölümümüze konuk olacak...

Haydar Karabey hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya, Diyalog'a katılmak için  buraya tıklayın...

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz