reklam

25 Mart 2002 Pazartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

Narmanlı bir örnek olabilir mi?

Narmanlı bir örnek olabilir mi?İstanbul'un en önemli tarihi yapılarından Narmanlı Hanı'nın kaderi belirleniyor. Binanın sahipleri semt sakinleri ve ilgili sivil toplum kuruluşları ile toplantı yaptı. Şehir mi kazanacak mal sahibi mi?

Narmanlı Hanı, Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerindeki en eski yapılardan biri. Özgün bir yapı olan bu binanın üzerine apartman yapılmasına Koruma Kurulu izin vermişti. Yapının özelliklerini yitirmesine neden olacak bu karara sivil toplum kuruluşları tepki göstermiş ve kararla ilgili yürütmenin durdurulması için mahkemeye başvurmuşlardı. 2 Mart tarihli Radikal gazetesinde ise bina sahiplerinin 'yeni bir proje' hazırlığı içinde oldukları haberi yer aldı. Bu haberde hazırlanmakta olan yeni proje hakkında kimsenin haberinin olmadığı, oysa bu tür önemli yapılarla ilgili projelerin şeffaf bir süreçte gerçekleşmesi gerektiği yorumu vardı.
Bunun üzerine binaya yeni ortak olan yatırımcı şirketin temsilcileri 7 Mart 2002 tarihinde semte geldiler ve görüşmeler yaptılar. "Eski projeyi uygulamayacaklarını ancak yeni projenin henüz hazır olmadığını" söylediler. Bu görüşmede şirketin kamuoyu duyarlılığını dikkate aldığı ancak 'yatırımın
kârlı olması için' binanın restorasyonu ve yeniden işlevlendirilmesi ile yetinmek istemediği belli oluyordu. Buna karşılık semtte yaşayanlar 'projenin mevcut yapıyı yok etmemesi gerektiğini, buradaki hayatı kökten değişikliğe uğratmamasını' istediklerini ifade ettiler. Biraz zorlanarak
da olsa, bir yatırımcı kuruluşun 'kapalı
kapılar ardında' görüşmeler yapmak yerine, semte gelerek bilgi vermesi pek olağan bir şey değil. Niyetim 'binanın sahipleri neden bu kadar önemli bir mimari yapıya başka bir işlev vermiyorlar' ya da 'yıkmak yerine neden korumuyorlar' gibi ilk akla gelebilecek
sorulara cevap aramak değil. Narmanlı Hanı hadisesini biraz değişik bir cepheden, yapının sahipleri açısından ele almak istiyorum. Çünkü eğer tahlillerimizi biraz da o tarafa yönlendirmezsek, fotografın belki de en önemli bölümü eksik kalacak ve belki de iş işten geçmiş olacak.
Narmanlı Hanı'nın sahiplerini tanımam. Duyduğum kadarıyla binanın sahipleri kültüre önem veren, az çok güngörmüş insanlarmış. Zaten yıllardır aile fertlerinin kültüre verdikleri önem, binanın eski kiracılarından ve kullanım biçiminden biliniyor. Yeni hisse sahibi olan şirket ise yıllardır Türkiye'nin kültür hayatına yayınları, projeleri ile destek veren bir kuruluşun ortaklığı.

'Koruma uygulaması'
Planlama kavramını bu fırsat dolayısıyla biraz sorgulamak istiyorum. Öyle ya: Binanın sahipleri pekala yıllar önce paralarını -herkesin yaptığı gibi- bir yeşil alana yatırabilir, bugün oraya bir gökdelen dikebilir ve zenginliklerine zenginlik katabilirlerdi. Kimsenin de sesi çıkmazdı.
İstanbul'da imar hakları öylesine lastikli bir hale geldi ki, isteyenin her istediğini yapabildiği hukuksuz bir düzende kültür mirası bir yapıya yatırım yapanlar ister istemez cezalandırılmış oluyorlar. Hiç hesapta olmayan bürokratik yasaklara karşı mücadele ediyorlar. Hatta mülklerinden nefret eder hale geliyorlar. Bildiğiniz hikâye: İstanbul'daki köşklerin, yalıların hatta yeşil alanların başına gelen tipik bir durum. (Latife Tekin İstanbul'a geldiğinde yakılan köşklerden yalılardan yükselen alevleri ailecek seyrettiklerini anlatır.) Buradaki fark, yapının göz önünde olması ve projenin 'koruma uygulaması' diye adlandırılması.
Bunları söyledikten sonra gelelim işin kendisine. Böyle bir yatırımın fizibilitesi ortaya konduktan ve karar verildikten sonra genellikle ne yapılır? Bu işi bilen bir mimar bulunur. Mimar bölgenin sit alanı olmasından dolayı projeyi Koruma Kurulu'ndan geçirebilecek biri olmalıdır. Ancak buradaki sorun şu: Binanın yenilenmesinin imkan dahilinde olması için, inşaat alanının artırılması gerekiyor. Bunun da mevcut binanın mimari özelliklerini zorlayan bir durum olduğu ilk bakışta görülüyor: İşlev değişikliğinin mevcut binayı koruyarak gerçekleşmesi neredeyse imkansız bir şey. (Bu nedenle ilk mimari proje Narmanlı Hanı'nı Beyoğlu'nda 'boş kalmış bir arsa' olarak görüyordu.) Mimarın bu projesini eleştirmeyi, binanın üzerine yaptığı katların mimari kalitesini bir kenara koyalım, bina sahiplerinin yararı için işin mantığı bunu gerektiriyor. Bu nedenle eski proje için 'mimar bu ilkelliği nasıl yaptı, kurul nasıl onay verdi' demenin bir alemi yok.

Usul mü, içerik mi?
Basında yer alan ilk haberler Beyoğlu'nun en önemli tarihi yapılarından biri olan eserin 'restorasyon'una yakında başlanacağını
duyuruyor ve kurula sunularak onaylanan eski 'restorasyon projesi'nde Narmanlı Hanı'nın da "kat irtifası hakkı"ndan yararlanmasının kararlaştırıldığı yeralıyordu. Görüşlerine başvurulan tarihi anıtları ve çevreyi koruma amaçlı bir vakfın yöneticisi ise 'asıl suçlu'nun belediyeler olduğunu savunarak; "Planları tarihi eserin üzerine kat çıkanlar yapmadı, belediyeler tarihi eserlere bitişik yeni inşaatlara 8-9 kat izin verdi. Bu durumda eski eser sahipleri mağdur edildi" diyordu. Buradan, "bina sahiplerinin mağduriyetinin engellenmesi amacıyla projeye izin verildiği"
anlaşılıyor. Bitişik kaplar misali. Yani eğer birisine on kat inşaat izni verirseniz, bunu herkese vermek zorundasınız. İmar planı dediğiniz adaletli olmalı! Eğer bir tarihi eser, yeşil alan sahibiyseniz, koruma kararları ve kamu yararı nedeniyle ya mağdur olacaksınız ya da anlayışlı kamu görevlileri sizin mağdur olmanızı engellemek için görevlerini ihmal edecekler.
Görüldüğü gibi, henüz kamu yararı kavramını hukuki kavramlarla tartışmaktan ve algılamaktan uzağız. Doğrudan doğruya olayları görünen failler üzerinden konuşuyoruz. Hakları, anonim kurallar, örneğin 'kamu yararı nedeniyle oluşan mağduriyetin tazmin edilmesi' gibi kavramlar üzerinden tartışmıyoruz. Oysa sermaye ile sivil toplum kuruluşları farklı düşüncelere sahip olabilirler. Bu son derece doğal. Buna karşılık şehircilikte usul, içerikten mutlaka
daha çok önemsenmesi gereken bir şey. Farklı kamu yararı kavramlarının temsil edilmesi, kararların iletişim ve uzlaşma içinde, şeffaf
bir süreçte alınması ve kararların adaletli olması gerekli. Çünkü sivil toplum kuruluşlarının karanlıkta yapabilecekleri bir şey yok. Sivil toplum kuruluşları ne kadar haklı da olsalar, güçlü olan kazanıyor.
Bu nedenle farklı kamu yararı kavrayışlarını yan yana getiren bu toplantı gene de çok önemli bir adım. Bu olay şeffaflığın kurallara bağlanması ve kent merkezine yapılmak istenen projelerin geliştirilme biçimine de bir örnek oluşturabilir.
İstanbul bunca felaket yaşadıktan sonra belki şehre sahip çıkmanın hamasi sözlerle olmadığını fark edebiliriz.
Radikal - Korhan Gümüş

 

Mart 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03
04 05 06 07 08 09 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Haydar Karabey 2 Nisan Salı günü  Diyalog bölümümüze konuk olacak...

Haydar Karabey hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya, Diyalog'a katılmak için  buraya tıklayın...

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz