Şehir Plancıları Odası Genel
Kurul Seçimleri Sonuçlandı
16-17 Mart 2002 tarihlerinde yapılan Genel Kurul ile seçilen yeni dönem Yönetim
Kurulu üyeleri ve görev dağılımı aşağıdadır:
Genel Başkan
Ü. Nevzat UĞUREL
II. Başkan
Osman BALABAN
Genel Sekreter
Erhan DEMİRDİZEN
Sayman
Yaser GÜNDÜZ
Üyeler
Nesrin CANSEVER
Kadem KARAAĞAÇ
Nevzat CAN
Yedek Üyeler
Fatih YILMAZ
Sinan ÖZDEN
Tolga LEVENT
Y. İzzettin TURNALAR
Sinan Hakan ERDEN
Şennur ALDEMİR
Oğuz EBETÜRK
Genel Kurul'un seçimden sonra yaptığı açıklma ise şöyle:
"Aşağıdaki bildirgeyi yayımlayan TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI
Genel Kurulunca görev verilen Yönetim Kurulumuz, ülkenin kentleşme ve
planlama sorunlarını her zamankinden çok daha yoğun bir biçimde izlemek ve
gerekli katkıları yapmaya devam edecektir.
Planlamanın sadece depremlerden sonra hatırlanmadığı bir ülkede yaşayabilmemiz,
hem ODA'mıza hem de basına sorumluluklar yüklüyor. "Demokratik bir
ODA" anlayışıyla göreve gelen Yönetim Kurulumuz, ülke ekonomisinin çoğunluğuna
mekan olan özellikle büyük kentlerimizin ve kıyı bölgelerimizin plansız
ve çarpık gelişmelerine karşı önlemler geliştirilmesinde üstüne düşen
sorumlulukları yerine getirecektir. Plansızlığın genel bir hayat biçimi
olmasına karşı, 5 ildeki şubelerimiz ve 28 ildeki temsilciliklerimizle
birlikte, mücadele vereceğiz. Basınımızın tüm bu çalışmalarımızda
bize yardımcı olması, sayfalarını ve ekranlarını bu kamusal çalışmaya
daha fazla açması, kuşkusuz ki, planlı ve insanca yaşanabilir kentlerin
ortaya çıkarılmasında hızlı yol almamızı sağlayacaktır.
Plansız kentleşmenin bedelini sürekli ödeyen bir ülkede planlamanın sürekli
gündemden çıkarılmaya çalışıldığını hepimiz biliyoruz. Bu ironinin
daha fazla sürmemesi için kamuoyuna çağrı yapmak istiyoruz: Siyasilerin
keyfi yönetme alışkanlıklarının sona erdirilebilmesi, planlama kurumuna
toplumun sahip çıkmasından geçiyor. Çünkü, günübirlik siyasi kararların
kamuya verdiği zararları ancak planlama kurumunu ve anlayışını geliştirerek
aşabiliriz."
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI 22.OLAĞAN GENEL KURUL BİLDİRGESİ
Türkiye tarihinin en ağır bunalımlarından birini yaşamaktadır. Son 20
yıl içinde uygulanan "IMF ve Dünya Bankası" güdümlü
politikalar, çalışan sınıfların elde ettiği kazanım ve mevziileri geri
almayı hedeflerken, ülkeyi toptan bir çöküntünün eşiğine getirmiştir.
Uluslararası güç merkezlerinin nezaretinde ulusal ekonomi ve sosyal devlet
aşındırılmış, üretim yapmayan bir ekonomi, yurttaşlarına sahip çıkmayan
bir devlet anlayışı hakim hale getirilmiştir.
İçine düşülen kriz karşısında kurtuluşu, ulusal ekonominin yönetimini
IMF'ye, toplumsal yapının demokratikleştirilmesini Avrupa Birliği'ne teslim
eden anlayışın, kendi halkı ile bağları kopmuştur. Ekonomik ve siyasal
yapıda gerçekleştirilen "reformlar", halk için değil uluslararası
güçleri memnun etmek için yapılmaktadır.
Söz konusu saldırının odağında, her düzeyde planlama kurumu vardır.
Planlama kurumunu kendi rant mantığına aykırı gören IMF ve Dünya Bankası
güdümlü sermaye, Türkiye'nin bugün geldiği noktanın da baş sorumlusudur.
Kentler, bu kriz ve çöküntünün merkezindedir. IMF dayatmalarıyla gözden
çıkarılan tarım sektörü, kırsal toplumsal yapıyı derin bir bunalımın
içine sokarken, kentlere yönelmesi kaçınılmaz olan yeni bir göç dalgası
yaratacaktır. Bu durumun, hali hazırda sorunlar yumağı haline dönüşen
kentlerin sorunlarını daha da ağırlaştıracağı açıktır.
Kentlerin uzun vadeli ihmali, 1980 sonrasında yeni boyutlar kazanmış,
kentlerin rant mekanları olarak görülmesi, insanca kentler yaratma kaygılarını
tamamen dışlamıştır. Sonuç kent planlama kurumunun felç edilmesi, piyasa
anlayışının ve rant mantığının hakim kılınmasıdır.
Bu anlayış, insan merkezli bir kent anlayışını, rant merkezli kent
anlayışına tabi kılarken, kentlerde varolan eşitsizlik, adaletsizlik ve çelişkileri
de eşi görülmedik bir biçimde arttırmıştır.
Çoğu yağmalanan alanlarda "zengin gettoları" yaratılırken,
"varoşlar" betimlemesi etrafında kentin çoğunluğunu oluşturan
yoksul kesimler dışlanmış ve kent yağmasının tek sorumluları olarak ilan
edilmişlerdir. Son kriz, bu kesimler arasında varolan yoksulluk ve işsizlik
sorununu daha da ağır bir hale getirmiştir. Kentlerin kutuplaşıp, parçalanıp,
içe dönük cemaatler toplamına dönüştürülmesi, kentleri patlamaya hazır
bir bomba haline getirmektedir.
Günümüz kentlerinde ortaya çıkan bu ağır krizin çözümü, bir yandan
üretim yapan, kendi kaderini kendisi belirleyen, toplumsal eşitlik ve adalet
kaygılarına merkezi bir konum sağlayan bir gelişme stratejisini
gerektirirken; diğer yandan da genel olarak planlama, özel olarak da kent
planlama kurumunun yeniden inşaasını zorunlu kılmaktadır. İmar parseli
merkezli "imar planı" anlayışından, insan merkezli bir kent
planlamasına geçiş bu yönde atılması gereken en önemli adımdır. Son 20
yıl içinde uygulanan politikaların bir birikimi olan son kriz, planlama
kurumu yanında plancıları da oldukça olumsuz bir noktaya getirmiştir.
Kamu kuruluşlarında çalışan plancılar, planlamanın uzun vadeli bir
anlayışla kentlere yön verme aracı olmaktan çıkartılıp, rant arayışlarını
meşrulaştıran bir araca dönüştürülmesi karşısında derin bir yabancılaşma
yaşamaktadırlar.
Özlük hakları ve ücretlerde meydana gelen aşınma, bu yabancılaşma sürecini
daha da hızlandırmaktadır.
Serbest bürolarda çalışan şehir plancıları da benzer bir süreci yaşamakta,
rant arayışlarına karşı çıkma araçları ellerinden alınmakta, kentlerin
yağmalanma sürecinde "piyasa mantığı"nı kabullenmeye
zorlanmaktadırlar.
Deprem, sel baskını ve benzeri afetlerde plansızlığın yarattığı
sorunlar ortaya çıktıkça, plancılar etkisiz bırakıldıkları kentlere yön
verme sürecinin asıl sorumluları olarak hatırlanmakta ve sanki kentlere yön
verebiliyorlarmışcasına yargılanmaktadırlar.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, iyimser olmamız için yeterli neden vardır.
Sermayenin bütün saldırısına karşın toplumsal sorumluluklarına sahip ve
mücadele yeteneklerini yitirmemiş önemli bir toplumsal birikim ve güç
mevcuttur.
Bu birikim ve gücün önündeki görev, olabildiğince örgütlü hale
gelmektir. Yapılması gereken sadece sermayenin saldırısına direnmek değildir.
Alternatif bir toplumsal yapı ve ekonomi politikalarının var ve uygulanabilir
olduğunu göstermek ve hayata geçirmek asli hedef olmak zorundadır.
Bu hedef etrafında bir araya gelinmesinde asli örgütsel bir yapı olarak
önemli bir rol oynayacak olan Şehir Plancıları Odası, bu süreçte özel
bir konumdadır. Yaşanan krizler artık kentsel krizlerdir, kentlerin krizidir.
Bu krizin çözümünde ve alternatiflerin geliştirilmesinde Şehir Plancıları
Odası ve plancılar en ön saflarda yer almalıdır. Bu çerçevede son dönemde
yapay bir biçimde yaratılmaya çalışılan mimar-şehir plancısı ikilemi,
sermayenin saldırısı karşısında kentleri birlikte savunması gereken
toplumsal güçleri bölmekten öte bir amaca hizmet etmeyecektir.
Rant mantığının hakim olduğu, insansız bir kent anlayışının yıkılması
ve toplumsal değerleri, eşitlik ve toplumsal adalet kaygılarını merkezine
koyan bir kent kurgusunun ve pratiğinin gerçekleştirilmesi Şehir Plancıları
Odası'nın önündeki hedef olmalıdır.
Arkitera
|