Gücün simgesi Süleymaniye
Stefanos
Yerasimos 'Süleymaniye' kitabında imparatorluk ideolojisinin simgesi olan Süleymaniye'nin
yapılış serüvenini ve Osmanlı için ne anlama geldiğini anlatıyor
Stefanos Yerasimos'un 'Kostantiniye ve Ayasofya Efsaneleri' adlı kitabının
devamı niteliğindeki yapıtı 'Süleymaniye', Yapı Kredi Yayınları'ndan çıktı.
Daha önce Fransızca basılan eser böylece Türkçeye de çevrilmiş oldu.
Yerasimos, kitapta Süleymaniye Külliyesi'nin hem Osmanlı İmparatorluğu için
ne anlama geldiğini hem de yapılış serüvenini anlatıyor. Kitaba Ara Güler
ve Samih Rifat da fotoğraflarıyla katkıda bulunuyor. Yerasimos'la Osmanlı
mimarisi ve Mimar Sinan üzerine konuştuk.
Osmanlı İmparatorluğu, Ayasofya'yı Bizans'ın gövde gösterisi olarak
mı yorumladı da ortaya Süleymaniye Külliyesi çıktı.
Evet. Süleymaniye'ye bir imparatorluk ideolojisinin devamı olarak bakmak
gerekiyor. Dönemin kaynaklarında bir Ayasofya'yı aşma çabası olduğu yazılıdır.
Bunu Mimar Sinan kendi hatıratında da anlatır. Süleymaniye bir imparotorluk
yapıtıdır. Çünkü, Sultan Süleyman döneminin en önemli anıtını yaptırmak
istemiştir.
İmparotorluk ideolojisini anıtsal bir yapıyla göstermek isteyen Osmanlılar
amacına ulaştı mı?
O döneme göre bakmak lazım. Süleymaniye'nin yapılmasıyla iki amaca ulaşılıyor.
Birincisi imparatorluk söylemine uygun olarak anıtsal bir güç gösterisidir.
Dönemin önemli tarihçileri Süleymaniye için eski hükümdarların tahtlarının
üzerine kurulmuştur diyorlar. Bunun da göstergesi Süleymaniye'nin içindeki
dört büyük sütundur. Çünkü bu sütunlardan biri İskenderiye'den, biri de
Lübnan'daki Balbek Mabedi'nden getirildi. Bu mabed Müslüman geleneğine göre
Hz. Süleyman'ın Belkıs için yaptırdığı tapınaktır.
Diğer ikisi de İstanbul'dan alınmıştır. Onlar da Bizans geleneğinden
geliyor. Yani Kanuni Sultan Süleyman'ın camii eski imparatorlukların üstüne
kuruluyor. Bu, Osmanlı İmparatorluğu'nun hem İslam hem eski imparatorlukların
üstünde kurulduğu ve onlara galip geldiği anlamına geliyor. Yani tam bir güç
gösterisi. İkincisi Şii'lere karşı Sünniliğin zaferi olarak görülebilir.
Çünkü Süleymaniye yapıldığı zaman İran seferleri de vardı.
Süleymaniye'yi Sinan ve de Osmanlı mimarisi açısından nereye yerleştirebiliriz?
Sinan'ın mimarisinde belki de çok önemli bir nokta değildir. Daha önceki
Şahzade ve sonraki Selimeye önemli bir noktadır. Süleymaniye'de genel olarak
çok yeni önemli buluşlar yoktur. Ama anıtsal bir yapı ve külliye olarak önemlidir.
Sonra, bazı yenilikler vardır. Mesela yan cephenin geliştirilmesi Şehzade'de
başlıyor Süleymaniye'de gelişiyor. İstanbul camileri arasında Süleymaniye'de
ilk defa önemli bir biçimde içeride mihrabın etrafında büyük İznik çini
panoları kullanılıyor. Süleymaniye'deki kubbe Osmanlı mimarisinde daha önce
yapılan yapıtlardan daha büyüktür.
Osmanlı mimarisinin doruk noktası Sinan kabul ediliyor. Sinan'dan sonra
onu aşacak bir mimar niye çıkmadı?
Bu anıtsal camiler büyük paralara yapılan camilerdir. Osmanlı'nın
gerilemesiyle ekonomi daralıyor. Sultan Süleyman ve Selim döneminde anıtsal
mimaride çok önemli adımlar atıldı. Selimiye'den sonra daha anıtsal bir
yapı yapmak imkânsıza yakındır. Onun için Sinan'dan sonra tekrarlara
gidildi. Sultanahmet ve Yenicami klasik dönemden sonra yapılmış en anıtsal
yapılardır. İkisinde de bir tekrar vardır.
Ama Osmanlı mimarisi kendini yeniliyor. Nuriosmaniye yeni bir stil arayışının
sonucudur. Biz o döneme Barok adını koyduk ama bu ayrıtıyı yapmak anlamında
bir espridir. Nuriosmaniye'ye Batı taklidi diyemezsiniz.
Osmanlı camileri depreme ne kadar dayanıklı?
O dönemde özellikle depreme dayanıklı bir bina yapıldığını sanmıyorum.
Ancak sağlam yapılmaya çalışılıyor. Osmanlı camileri arasında en sakat
çıkanı Fatih Camii oldu. Çünkü 1766 depreminde tamamen yıkıldı. Ondan
sonra devamlı zarar gören hatta 1999 depreminde de yara alan Beyazıt
Camii'dir. Depremlerde Süleymaniye'de büyük hasarlar ortaya çıkmamıştır.
Bu durum Süleymaniye Camii'nin İstanbul'daki en sağlam binalardan biri olduğunu
gösteriyor.
Dünyanın Sinan'a bakışı nasıldır. Hem akademik açıdan, hem de sanat
tarihi açısından?
Sinan'ın yeri olağanüstüdür. Sanıyorum mesleğini bilen bir mimara
mimarlık tarihi içerisinde 10 adam sayın derseniz o isimler arasında Mimar
Sinan'ı mutlaka sıralayacaktır.
Asıl amaç büyük kubbe
Süleymaniye kubbe konusunda Sinan'a ne kazandırdı da Selimiye'de Ayasofya'dan
daha geniş bir kubbe inşa etti?
En azından büyük kubbenin statiğini denemiştir. Süleymaniye padişahın
karar verdiği, Selimiye ise mimarın karar verdiği bir yapıttır. Sinan kendi
hatıratında
"Hıristiyan mimarlar, Müslüman mimarlar için 'Ayasofya'dan daha büyük
kubbe yapamazlar' diyorlardı. Ben Ayasofya'dan daha büyük bir kubbe yaptım"
diyor.
Yani asıl amaç büyük kubbe yapmak. Böyle olunca mimarinin özü o kubbe
oluyor. Yapıtın bütün diğer öğeleri o kubbeyi taşımak için tasarlanıyor.
Selimiye'deki bütün mimari o, daha büyük kubbeyi yapmak için kurulmuş.
Benim yaptığım yorum şu: Sinan en büyük kubbe peşinden giderken ve belki
de olanları da bildiğinden çok büyük takke kubbe yapılamayacağını ya da
çok daha zor yapılacağını anlamıştır. Çünkü kubbe büyüğüdü zaman
çok daha büyük payanda koymanız lazım. O zaman da mimari bozuluyor. Kendi
kendini taşıyan kubbe koydurmak lazım.
Bence Sinan, Selimiye'de bu meseleyi çözdü. Selimiye'deki kubbe kendi
kendini taşıyan kubbedir. Hemen hemen hiç payanda yoktur. Fakat onun alt kısımları
yan kemerlerle maskelendiği için üst kısmı görülüyor dışardan. Bu bakımdan
orada çok ilginç bir yaklaşım vardır. Bu tesadüfi değildir. Sinan kendi
kendini taşıyan kubbenin ancak bu büyüklükte olacağını gördü.
Fakat onu estetik olarak konduramayacağı için onu takke kubbe biçiminde
maske etti. Onun için Selimeye'ye baktığınız zaman hiç payande yoktur.
Orada mühendislik alanında çok yeni şeyler yapılmıştır. Bunun için gerçekten
Sinan'ın yapısıdır. Ve Selimiye'de, yapmak istediği bu büyük kubbe
sorununu, dolayısıyla Ayasofya'yı aşmıştır.
Radikal
|