Bağrı yanık kent
Ilısu Barajı’nın suları altında kalacak bu kente bulutlu bir öğle
vakti giriyoruz. Ah keşke güneş çıksa diyorum içimden. Bu, tarihi taşlara
yazılmış şehirde sanki güneş hiç batmıyormuş gibi görünüyor fotoğraflarında.
Havadaki kara bulutlar sanki şehrin kaderini anlatıyor bize. Köprü başında
çocuklar ellerinde broşürlerle karşılıyor bizi. Hepsi bir ağızdan başlıyor
kentin tarihini anlatmaya. Öyle çok şey ezberlemişler ki yetişemiyoruz konuşmalarına.
Burada çocuklar tur rehberliği yapıyor turistlere.
Kimleri barındırmadı ki...
Köprüyü geçince asmalı bir kahvede insanlar çay içip sohbet ediyor.
Dicle’nin kıyısına yaslanmış bu kent gibi yorgun görünüyor hepsi.
Doğu ve Batı kavimlerinin gözbebeği Hasankeyf, Bizans, Sasani, Emevi,
Abbasi, Artuklu, Eyyübi ve Osmanlılar’a ev sahipliği yapmış yıllarca.
Antik dönemden Ortaçağ’ın muhteşem yapılarına kadar hepsini görmüş,
kucak açmış, üzerindeki medeniyetlerin sorumluluğunu taşıyarak gelmiş bu
zamana. Medreseleri, rasathane, darüşşifa ve diğer
eğitim kurumlarıyla bölgenin ilim ve kültür merkezi olmuş.
Ulaşım yolları ve ticaret merkezlerinin yer değiştirmesiyle önemini
ekonomik anlamda yitirirken, üzerindeki tarih ve kültürel mirası bugünlere
ulaştırmayı ihmal etmemiş.
1982 yılında SİT alanı ilan edilip koruma altına alınmış ama değişen
pek bir şey olmamış bu kayıp kentte.
Hasankeyf’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmiyor. Ancak şehir
ve etrafındaki binlerce mağara insanların buraya çağlar öncesinden yerleştiğini
gösteriyor. Bu güzelliklerin sular altında kalacak olması üzüyor bizleri
ancak bölgenin çehresini değişterecek bu barajın yapılması gerekiyor.
Belki vazgeçerler!
Kalenin üzerindeki “Yol Geçen Hanı”nda da oturup çay içerken. Hasankeyf
taş kesilmiş bir tarih abidesi gibi uzanıyor ayaklarımızın altında. Baraj
su tutmaya başladığında sular buraya kadar yükselecekmiş. Bu yumuşak
kayalara oyulmuş tarih suyla birlikte yok olacak. Hasankeyf’in sular altında
kalmaması için çeşitli projeler de yürütülüyor. Ancak alternatif
projeler hakkında herhangi bir ayrıntı yok henüz. Kimbilir belki bir gün
sular altında kalmaktan kurtulduğunu müjdeleyen bir haberle uyanırız ümidiyle
ayrılıyoruz Hasankeyften.
Taşlara oyulan tarih
Taş merdiverlerden kaleye doğru ilerliyoruz. Kalenin taş kapısında bulunan
kırılmış yılan kabartmalarının tılsımlı olduğunu, içerde bulunanları
yılan sokmadığını öğreniyoruz küçük rehberimizden. Yekpare taştan
oyulduğu için çok muhafazalı olan kalenin gizli yolları nehre iniyor.
Kalenin Kuzeydoğu ucunda dev bir kule gibi yükselen Küçük Saray yer alıyor.
Kalenin dikkate değer özelliklerinden biri de, gerek Artuklular gerekse
Eyyubiler döneminde su çıkarılmış olması. Kalenin tepesinden şehre bakınca
ayakları Dicle’nin kalbine saplanmış gibi duran eski köprü kalıntıları
göze çarpıyor. Tarihi kaynaklarda köprünün 1116 tarihinde Artuklu
Fahrettin Karaaslan tarafından yapıldığı yazıyor.. Dicle nehrinin doğusunda
köprü ayağına yakın bir mevkide yer alan El-Rızk Camii 1409 yılında
Eyyubi Hükümdarı Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış. Bugün caminin
çift yollu minaresi ayakta kalabilmiş sadece.
Türkiye
|