İstanbul'a yeni dikilitaş
Karl Schlamminger'in yapıtı İstinye'deki
Borusan Otomotiv'in bahçesine yerleştirildi.
Yıl 1964. Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu açılmış. Almanya ve
Avusturya'dan birçok öğretim görevlisi bu okulda ders vermek üzere İstanbul'a
geliyor. Bunlar kendi ülkelerinde hem öğretmen, hem de sanatçı kimliği
olan kişiler. Burada yetiştirdikleri öğrencilerin büyük çoğunluğu da
sonradan ülkemizin ileri gelen sanatçıları, tasarımcıları oluyor.
O yıllarda ben üniversitede okuyorum, öğleden sonraları da Goethe Enstitüsü'nde
çalışıyorum. Bir gün içeriye uzun boylu, iriyarı, geniş kenarlı siyah büyük
bir şapka takmış genç bir adam giriyor, yanında ise dünyalar güzeli İranlı
eşi Nasrin var. Nasrin'in çorapları kırmızı. İstanbul'a müthiş bir hava
getiriyorlar. Serencebey'de kiraladıkları konakta yemekli geceler düzenliyorlar.
Oğulları Sam İstanbul'da doğuyor.
1964'ten 1967'ye kadar İstanbul'da kalan Karl Schlamminger daha sonra Tahran
Akademisi'ne gidiyor ve Humeyni rejimi gelinceye kadar Tahran'da kalıyor. Daha
sonra ise, Münih'te serbest tasarımcı-heykeltıraş olarak çalışmalarını
sürdürüyor. Heykeltıraşlığa her zaman eğilimi olduğunu söyleyen Karl
Schlamminger bu işe İstanbul'dan ayrıldıktan sonra ağırlık veriyor.
Farsçayı anadili gibi konuşan ve İslam kültürünü özümsemiş olan
Schlamminger, İran'dayken İslam mimarisinde yuvarlağa, kubbeye geçiş üzerine
(mukarnes) çalıştığını söylüyor. "İslam metafiziğinde 'fihi ma
fihi' kavramı vardır'' diye anlatıyor. ''Yani içindeki içindedir, ortaya çıkan,
senin gördüğün sonuç zaten biçimin içinde vardı, içkindi. Her geometrik
biçimden çıkaracağımız şey onun içinde saklıdır. Yani formun içkinidir.
Benim heykeltıraş olarak amacım, bu formu (biçimi) yeniden ortaya çıkarabilmektir.
Tıpta dokusu araştırılan şey kesilip içine bakılır ya, öyle. İşte ben
de işlerimde hep bu felsefeden yola çıktım ve sonuna kadar zaten var olan
formlara bağlı kaldım, hiçbir ek yapmadan formun içindekini ortaya çıkardım.
Tüm İslam mimarisi de 10. yüzyıldan başlayarak bu düşünce üzerine
kurulmuştur.''
1978'de Ağa Han Mimarlık Ödülü logosunu yapan Karl Schlamminger, 1980-83
yılları arasında Londra'daki İsmaili Center'ın tüm bina içini yaptığı
gibi binanın mimari danışmanlığını da yürüttü. Diğer yapıtları arasında
Pardisan Milli Parkı, Tahran Filarmoni'nin akustik tavanı, Düsseldorf'taki
Dresdner Bankası Vaul Salonu tasarımı, Cambridge Kendall Alanı ve Kulesi
tasarımı, Riyad'daki Alman Büyükelçiliği Havuz Heykeli, Atina Alman Elçiliği'ndeki
Chronos Heykeli, Almanya'da Crottorf Şatosu'na yapılan Labirint adlı heykel,
Münih Müzesi'ndeki Münih Odaları tasarımı, Harvard Business School'da
''Time Piece'' adlı saat kulesi, Münih Havaalanı'na tasarladığı ''An
Island in Time'' (Zaman İçinde Bir Ada) adlı yer heykeli, Lizbon'daki
Kaligrafik Duvarlar ve New York Battery Park'taki Çelik Heykel en önemlileri.
Borusan Otomotiv İstinye'de Mimar Metin Hepgüler ve proje yönetmeni Uğur
Kayserilioğlu 'na çelik ve camdan oluşan son derece şık bir bina yaptırmış.
Binanın içi de aydınlık ve insana ferahlık duygusu veriyor. Ayrıca içeride
kullanılan tüm eşyalar tasarım ürünleri. Binanın önüne konan heykelin
Schlamminger'e yaptırılması ise son derece isabetli bir karar olmuş.
İstanbul'u ve bu ülkenin kültürünü tanıyan Schlamminger'den kentimize
güzel bir katkının gerçekleşmesi sağlanmış.
''Floating Obelisk'' (Yüzen Dikilitaş) adlı heykel, yuvarlak bir havuzun
üzerinde oturan bir topun üzerinden gökyüzüne doğru uzanan, 27 metre yükseklikte
bir dikilitaş. Havuzda sürekli akan su topu döndürüyor, dikilitaş da topun
dönüşüne, rüzgâra göre salınıp duruyor. Malzeme ise çelik,
karbonfiber, sac ve su.
Sanatçı yapıtını şöyle tanımlıyor: ''Floating Obelisk devinim ve değişimleri
yorumlayan bir heykel. Rüzgâr ve suyun gücü, heykelin kitlesiyle dinamik bir
denge ilişkisi içinde. Döner biçimde yerleştirilen sarkaç dikilitaşın
statik uyumundan ayrılır ve kendini her an doğa unsurlarının oyununa bırakır.''
Proje sorumlusu Uğur Kayserilioğlu Sclamminger'e bir sürpriz yaparak eski
öğrencilerini İstinye'ye davet etmiş. Bu eski öğrenciler şimdi Marmara Üniversitesi
Güzel Sanatlar Okulu'nun profesörleri. Aralarında tanınmış ressam Ergin İnan
da var. Sanatçı buradaki eski hocalık günlerini de anımsayarak onlara şu
öneride bulundu: ''Kendi öz kimliğinizi bulun. Kültürünüzde hepsi var.''
Cumhuriyet
|