reklam

06 Mayıs 2002 Pazartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

İmar Rantı...

İmar planlarının sonucunda çoğu kez ortaya çıkan imar rantı ya da mevcut rantın azalması ya da yok olması olgusu ülkemizde her zaman tartışılan bir konudur. Zaman zaman basında görülen imarla gelen büyük rant ya da imar hakkının gasbı gibi haberler yalnız ülke ya da kent sakinlerinin değil, hukuk ve yargı organlarımızın da kafasını karıştırmakta, çeşitli plan yapan kurumları suçlayıcı ya da öven yorumlar yapılmaktadır. Ancak bu yorumların ne kadarının doğru, ne kadarının yanlış olduğu tartışma götürür.

Özellikle, şunu belirtmekte yarar görmekteyim: Hangi kademede olursa olsun, başka bir deyişle bir plan, ister bir bölge planı ya da bir kentin nâzım planı ya da uygulama imar planı olsun kamu yararını koruyan ve planın kapsadığı ülke topraklarının yine başta kamu yararı adına işlevlendirilmesine olanak sağlayan bir araçtır. Aynı zamanda bu araç bir yasadır ve her birey bu yasaya uymak zorunda olup, bu yasanın kendisi için de yararlı olduğuna inanması gerekir. ''Kendi için de yararlı'' olduğuna inanması için de, birey, planın hazırlanmasında etkin rol almalıdır. Temsili demokratik rejimlerde ''Etkin rol almadan amaç'' , bireyin temsilcileri yoluyla ve sivil toplum örgütleriyle planlamayı etkilemesidir. Kuşkusuz bu planların büyük bir bölümü halkın temsilcisi olan yerel yönetimlerin meclislerinden, yani halkı temsil eden bir birimden onay alır. Ancak, uygulamalar izlendiğinde her zaman bu sürecin doğru çalıştığı ve her onayın çeşitli nedenlerden dolayı toplum yararı yönünden yerinde olduğu iddia edilemez. Dolayısıyla yeni hazırlanan ''imar ve şehirleşme'' kanun tasarısında plan denetim komisyonları oluşturulmaktadır. Bu komisyonların görevi, ilgili idarelerce yapılan veya yaptırılan imar planlarını onaylamadan önce mevzuat, teknik yeterlilik, planların kademeli birlikteliği ilkesi, şehircilik ilke ve planlama esasları ile toplum ve kamu yararına uygunluk açısından denetlemek olacaktır. Amaç, plan onayının daha sağlıklı ve daha bilimsel olmasını sağlamaktır. Görüldüğü gibi, kamu yararı bir planlamanın temel amacı olmaktadır. Kuşkusuz kamu yararının sağlanmasındaki yöntemler, yaklaşımlar ve planlama modelleri ülkelerin ekonomik yapısıyla da yakından ilişkilidir.

3194 sayılı İmar Yasası'nın 18. maddesinde planlamayla meydana gelen değer artışı karşılığında ve sosyal ve teknik altyapı gereksinmelerinin karşılanması amacıyla özel mülkiyetten yüzde 35 oranında ''düzenleme ortaklık'' payının alınması, ülkemizde kamu yararını gözetmeye yönelik en ciddi kanıttır. Bugünkü planlama modelimizde, mülk sahibine arsanın arta kalan kısmından imar hakkı verilmektedir.

Arta kalan kısım, verilen imar hakkıyla büyük bir rant getirebileceği gibi, mülk sahibinin arzuladığı ranttan daha az bir rant da getirebilir. Düzenleme alanı içinde ortaya çıkan bu rantın mülk sahipleri arasında eşit paylaşılmasıyla ilgili dünyada bazı sınırlı yaklaşımlar vardır.

Ancak, planlama sonucunda az ya da çok bir biçimde bu rantın oluşacağı ve bu rantı hele bizim gibi ekonomik modellere sahip bir ülkede eşit biçimde paylaştırma olasılığının bugünkü yasalar koşulunda olmadığı da bir gerçektir.

Yukarıdaki saptamanız ister istemez planlama işlemiyle bir rantın oluştuğu ve bu rantın mülk sahipleri arasında plan gereği eşit biçimde paylaşılamadığını anımsatmaktır. Dolayısıyla, bazı mülk sahipleri planlamadan hoşnut olacak, bazıları da planı ister istemez olumsuz bir biçimde eleştireceklerdir. Bugünkü planlama modelimizde bu gerçek kaçınılmazdır düşüncesindeyim. Kuşkusuz bazı istisnalar olabilir, ancak bu istisnaların sayısının çok fazla olduğu söylenemez.

Toprak rantının ülkemizde, özellikle de yeni imara açılan yerleşim alanlarında yüksek olduğu açıktır. Dolayısıyla lüks konut üreten özel şirketlerden tutun da, az ve orta gelirli bireylerin oluşturdukları kooperatiflere kadar imarsız arazilerin satın alınması ve yasal yollarla elde edilen mevzii imar planlarıyla bu arazilerin yeni yerleşim alanlarına dönüştürülmesi uzun yıllardır herkesin bildiği bir olgudur.

Arazinin konumu, topografik özellikleri, altyapı olanakları, pazarlama koşulları gibi bir dizi neden imara açılan yeni yerleşimin oluşturduğu rantın mertebesini belirlemektedir. Bu rantın bir bölümü vergi olarak kamuya dönse de, büyük bir payı mülk sahibinin olmaktadır.

Bu olgu bugünkü ekonomik sistem içinde yasal olduğu gibi, arsa sahiplerinin veya girişimcilerinin olumsuz eleştirilmesine neden olmamalıdır. Sorun, acaba söz konusu rantın daha büyük bir payının bugünkü liberal ekonomik sistem içinde kamu yararına dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğinde yatmaktadır.

Girişimcinin riski, yani uzun yıllar araziye yatırım yapması, binaları üretmesi, bunları pazarlaması gibi giderleriyle, elde ettiği rantın arasındaki oranın da serbest piyasa koşullarına göre saptanacağı kesindir. Bu oran, pazarlama yeteneğine, üretimin kalitesine ve hangi gelir grubu için tasarlandığına göre değişir. Kuşkusuz, oranın girişimcinin girişim potansiyelini yok etmeyecek bir büyüklükte olması gereği de dikkat edilecek en önemli husustur. Aksi takdirde, bu arazilerin plansız kullanımı gibi sorunlarla karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır.

Kaçak yapılaşma artacak, çevre koşulları yönünden sakıncalı olan araziler de daha sonra birçok örnekte yaşadığımız gibi, kaçak yapılarla birlikte ve imar ıslah planları yoluya yerleşime açılacaktır. Bunun en güzel kanıtı dünya literatürüne girmiş olan Sultanbeyli örneğidir.

Sonuç
Göç alan kentlerimizdeki nüfus artışı ve gelişmiş kentlerdeki yapılaşma eğilimleri yeni yerleşim alanlarının planlanmasına doğal olarak ülkemizde de neden olmaktadır. Hazine ve özel mülkiyete ait arazilerin yerel yönetimlerce en kısa sürede çevresel koşullar koşutunda planlanması sağlıklı bir kent gelişmesinin vazgeçilmez öğesidir. Kuşkusuz arazilerin imara açılmasıyla bir rantın oluşacağı açıktır. ''Rant oluşacak'' veya bir arazinin ''salt üst gelir grubu'' için imara açılıyor gerekçesiyle yeni yerleşim alanları açmayalım diyemeyiz. Önemli olan, yukarıda değindiğim gibi imarla elde edilen rantın, serbest piyasa koşullarında bugünkünden daha fazla kamu yararına dönüşebilmesidir.

Yerel yönetimlerin daha şeffaflaşması, vergi reformunun ve vergi denetiminin sağlıklı bir biçimde gerçekleşmesi, yerel yönetimlerle ilgili harç saptama mevzuatının değiştirilmesi gibi enstrümanlarla (araç) söz konusu rantın daha fazla kamu yararına dönüşmesi sağlanabilir veya yasal düzenlemelerle imar haklarının hamur edilmesi ve bu hakların paydaşlar arası bölüşümünde kamu payı oranının yüksek tutulması öngörülebilir. Yazımın başında değindiğim yeni planlarla ilgili ''yanlış'' veya ''doğru'' tartışmaların önüne bu arçların yardımıyla geçilebilir kanısındayım.

Ülkemizde bir avuç toprağın dahi plansız kalmaması umuduyla...
Cumhuriyet -Prof. Dr. Mete Tapan

 

Mayıs 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05
06 07 08 09 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Mimarlar Odası Eski Genel Başkanı Oktay Ekinci 7 Mayıs Salı günü  Diyalog bölümümüze konuk olacak...

Oktay Ekinci hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya, Diyalog'a katılmak için  buraya tıklayın...

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz