Radarlı petrol yolu yüksek yargıda
OKTAY EKİNCİ
Boğaziçi'ndeki büyük protesto eylemine destek verenler arasında
Karadeniz'e kıyısı olan öbür ülkelerden de sivil toplum kuruluşları vardı
Ulusal ve uluslararası yasalara göre ''Dünya Mirası'' sayılan İstanbul
'un Boğaziçi SİT Alanı 'ndaki ''radar kuleleri'' , petrol tankerlerinin ''sürekli
geçişini düzenlemek'' üzere kıyı kuşağında yükselirken, aynı kıyılardan
denize açılarak aynı petrol geçişini ''protesto'' eden eylemcilere katılan
Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna , basına şu demeci vermiş:
''İstanbul Boğazı asla petrol yolu değildir... Tarihin, coğrafyanın eşine
bir daha rastlamayacağı, dünyanın en güzel buluşma noktasıdır...'' (Hürriyet
- 10.06.2002)
İstanbul için bu tehlikenin, yanlış kentleşmeden bile daha büyük
riskler taşıdığını söyleyen Gürtuna şunları da ekleyivermiş:
''Boğaz'ın petrol yolu olmasının nedeni, uluslararası petrol şirketlerinin
daha fazla para kazanma isteğidir...'' (Cumhuriyet - 10.06.2002)
9 Haziran Pazar günü 500'den fazla sivil kuruluşun yüzlerce tekneyle katıldıkları
''Ölüm Gemilerine Hayır'' eylemine ait haberleri ertesi gün okurken bu sözler
beni birkaç yıl öncesine götürdü.
Gürtuna'nın 'suskunluğu'
Koruma kurulu, tam da Gürtuna'nın belirttiği özellikleri nedeniyle
1999'un Mart ayında radar kulelerine ''hayır'' demiş ve gerekçesini özetle
şöyle tamamlamıştı: ''Bu proje, Boğaz'ın peyzajını bozmanın ötesinde,
petrol yolu olmasını da sürekli kılacaktır...''
Bu karara Denizcilik Müsteşarlığı tepki gösterip dava açarken Mimarlar
Odası dışında ne Gürtuna, ne de şimdi eylem yarışına girenlerin çoğu
koruma kuruluna destek verdiler... ''Susup'' beklemeyi yeğlediler... Ardından
dava radar kulelerinin ''aleyhine'' gelişince, müsteşarlık bu kez davadan çekildi
ve 21.09.1999 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla ''hakem'' tayin edilerek koruma
kurulu kararına ''tahkim'' uyguladı...
Hakem raporunda; ''Radar kuleleri Boğaziçi'ni korumak içindir; koruma
kurulunun buna karşı çıkması göreviyle çelişmektedir...'' dendiğinde,
yine ne Gürtuna bunu eleştirdi, ne de şimdi aynı radarlara müşteri olarak
geçiş yapacak tankerleri protesto edenler...
Boğaziçi'nin ''radarlı petrol yolu'' olması için sürdürülen işte bu
siyasal çabalara ''tahkim'' le de yetinilmeyerek ''602 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'' (KHK) eklendiğinde bile Gürtuna suskunluğunu sürdürüyordu...
Oysa KHK, bu kez de ''ruhsat yetkisini'' belediyeden alıyor, radar
kulelerinin inşaat izninin bile Denizcilik Müsteşarlığı'nca verilmesini hükme
bağlıyordu... Açıkça ''İstanbul'a el koymak'' anlamına gelen bu KHK'ye
karşı da yine Mimarlar Odası ''Ruhsat yetkisi belediyededir'' diyerek iptal
davası açarken ne büyükşehir belediyesi bu davaya müdahil oldu, ne de şimdi
eylemcilere ''destek'' vermek üzere Boğaz'da gazetecilere ''görünme'' yarışına
giren öbür ilçe belediyeleri...
'Asıl eylem' geliyor...
İşte böylesi bir ''umursamazlıklar zinciri'' ile gelinen 9 Haziran 2002 günü,
bir yandan Boğaz'ın petrol yolu olmasını ''kalıcı'' kılacak radar
kuleleri ABD'li ünlü Lockheed firması ve ''yerli'' ortakları tarafından yıllarca
''işletilmek'' üzere kıyıdaki tarih ve doğa zenginliği üzerinde yükselirken
öbür yandan da yüksek yargı, bu kuleler için açılmış davaya bakıyordu.
Davanın son aşaması ise davacı Mimarlar Odası'nın İstanbul Büyükkent
Şubesi Bülteni'nde özetle şöyle duyurulmuştu: ''Radar kulelerine merkezi hükümetçe
ruhsat verilmesini sağlayan KHK, dava açtığımız idare mahkemesince de
anayasaya aykırı bulunarak iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne gönderildi...''
(Mimarlara Mektup - Mayıs/2002)
Yani, eğer Anayasa Mahkemesi de bu ruhsatların hukuka aykırı bir KHK ile
verildiğini hükme bağlarsa, 1999'dan bu yana susan Gürtuna'ya ve öbür Boğaziçi
belediyelerine ''asıl eylem yapma'' olanağı doğacak..
Nasıl mı?..
''Ölüm gemilerine parayla rota gösteren'' bu rantçı kulelere, Boğaziçi
SİT alanında tarihsel ve doğal dokuyu tahrip eden ''kaçak yapı'' muamelesi
yaparak... Ayrıca İTÜ Vakfı 'nca üstlenilerek mimar Ragıp Buluç 'a sipariş
edilen ve her biri Boğaz'daki en değerli mimarlık mirası anıtsal yapıların
silüet üzerindeki etkilerini tahrip ederek yükselen ''kule projelerini'' de
iptal ederek...
Novorossiyskli dostlarımız
Boğaziçi'ndeki büyük protesto eylemine destek verenler arasında
Karadeniz 'e kıyısı olan öbür ülkelerden de sivil toplum kuruluşları
vardı... Bunlardan, ''Rusya Ekoloji Birliği'' nin ise İstanbul'un gönlündeki
yeri bir başkaydı...
Çünkü birliğin üyeleri, geçen yıl da (6 Haziran 2001) aynı eyleme katılıp
ülkelerine döndüklerinde, Novorossiysk Limanı'ndan tankerlere yüklenen
Kafkas petrolünün ''İstanbul'u tehdit etmesine'' karşı düzenledikleri gösteriler
nedeniyle polisten dayak yemişler, hatta tutuklanmışlar...
Üstelik, aynı STK'nin Rus yöneticisi Anna Koçineva ile Ukraynalı üyesi
Alla Seuçuk 'a Boğaziçi'ni savundukları sınır eylemlerinde dayak atan
''Azerbaycan polisi'' ... Rus emniyeti de bir tabut üzerine ''Black Sea''
(Karadeniz) yazarak yaptıkları yürüyüşe ''izinsiz gösteri'' diyerek onları
içeri almış... Şimdi, işte bu gerçek dostlar diyorlarmış ki; petrol
sadece Boğaziçi'ni cehenneme çevirmeyecek, Tengiz petrolünü Novorossiysk
terminallerine aktaran boru hattı güzergâhında da çok önemli ''tarihsel değerler''
tahribat altında... Ayrıca yüklemeler nedeniyle Tsemez Körfezi ve giderek
Karadeniz de hızla petrole bulanmakta...
Ne dersiniz... Uluslararası petrol tekellerinin Boğaziçi'ni ''radarlı
petrol kanalı'' yapma kararlarına karşı işte bu gelişmelerle de birlikte
artık gündeme getirilmesi gereken yeni eylem türü ''uluslararası dayanışma''
değil mi?..
Boğaz eyleminde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna
ve ekibinin kullandığı slogan, radar kulelerine neden sessiz kalındığının
da özeti gibiydi. (Üstte) Boğaziçi'ndeki tarihi yalılar, mimarileri ve
konumlarıyla dünyada eşi olmayan bir miras... İşte bu özgün peyzajı
'koruma' (!) adına dikilen kulelerin durumu... (sağda)
Cumhuriyet
|