reklam

15 Haziran 2002 Cumartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

Kapadokya'yı havadan yürümek

Göreme Açıkhava Müzesi bakmaya kıyılmayacak doğal ve insan elinden çıkma eserlerle dolu.

Göreme Açıkhava Müzesi'ndeyim. Burası bakmaya kıyılamayacak nitelikte doğal ve insan elinden çıkma yapıtlarla dolu. Binlerce yıllık lav kalıntılarının oluşturduğu ilginç şekiller mi istersiniz, yoksa insan yapısı kiliseler, mozaikler mi. Barselonalı mimar Antoni Gaudi'ye bile esin veren peribacalarından bazıları ilginç yapıları ile şimdi de otel olarak hizmet vermeyi sürdürüyor.

İnanılmaz bir görüntü... Göreme Açıkhava Müzesi'ndeyim. Burası bakmaya kıyılamayacak nitelikte doğal ve insan elinden çıkma yapıtlarla dolu. Binlerce yıllık lav kalıntılarının oluşturduğu ilginç şekiller mi istersiniz, yoksa insan yapısı kiliseler, mozaikler mi...

İsa'dan sonra 2. yüzyılda Kapadokya'da ciddi bir Hıristiyan nüfus oluşmaya başlamış. Bunun esas nedeni de Kayseri ve Malatya'da iki tane piskoposluk bulunmasıymış. Dördüncü yüzyıla gelindiğinde Kayseri Piskoposu Aziz Vasil insanların hep birlikte ibadet etmelerini cesaretlendirirmiş. İşte, Göreme Açıkhava Müzesi bu dini eğitimin başladığı yermiş. Benzer modeller Soğanlı, Ihlara, Açıksaray'da da uygulanmış.

Açıkhava Müzesi'nden kaldığım Cappadocia Cave Suites adlı otele dönüyorum. İnanılmaz bir görüntü de burada var. Benim oda gerçek bir peribacasının içinde. Peribacalarını otel haline getirmek eğilimi buralarda gittikçe güç kazanıyor, anlaşılan...

Bunun nedenini soruyorum. Göreme Belediye Başkanı Fevzi Günal anlatıyor:

''1970'li yılların başındaydı. Varto depremi yeni atlatılmıştı. Bir deprem evleri yasası çıkartıldı. İnsanlara peribacalarında oturmalarının sakıncalı olduğu, yeni yapılacak deprem evlerine taşınmaları salık verildi. İnsanlar da buna kandılar. Gidiş o gidiş. Şimdi boş kalan bu peribacalarına hiç kimse bakmadığı için bunlar durdukları yerde kırılıyor, yok oluyorlar. Oysa bu kültür mirasımızı korumanız lazım. Bir an önce önlem alınmazsa Kapadokya'ya damgasını vuran peribacalarından günün birinde eser kalmayacak.''

Bir de komedi yaşanıyor. Peribacalarını onarıp otel yapmak isteyenlere engel çıkarılıyor. Gerekçe de tarihi dokuyu koruyarak restore etmemeleri... Hepten aklımızı mı kaçırdık, ne?

Düşünün ki bu peribacaları ünlü Barselonalı mimar Antoni Gaudi 'ye esin vermiş. Bunun anlatılan öyküsü de şöyle:

Antoni Gaudi hep yeniliklere, yeni yerlere, yeni yapılara meraklı bir mimar. 19. yüzyılın son yarısında doğmuş. 1926'da da tutkun olduğu Barselona'da tramvay altında kalarak ölmüş. Gaudi dünyayı dolaşmasıyla da tanınıyor. Zaten Barselona'dan kalkıp Doğu'ya giderken yolu Türkiye'ye düşüyor. Oradan da taa Kapadokya'ya kadar uzanıyor. Çünkü peribacalarının efsanevi anlatımını duymuştur. Bir kış Kapadokya'da bir peribacasında kalıyor. Veee, peribacalarının yapısını iyice inceleyip kafasına kazıyor.

Ülkesine heyecan içinde geri döndüğünde de peribacalarından esinlendiği yeni bir mimari tarz yaratıyor. İşte böyle... Ünlü Gaudi'ye esin kaynağı olan bizim peribacalarını biz işte böyle ölmeye terk ederiz. Bayılırız da böyle işler yapmaya, zaten.

Yıllarını Kalkan'da otel işletmeciliğiyle geçirdikten sonra günün birinde Göreme'ye gelip buraya vurulan ve yerleşen Murat Özgüç anlatıyor:

''Bir an önce bir şeyler yapıp yörenin bu kültür mirasını kurtarmak lazım. Yoksa çok geç olacak. Hepimiz işin bir köşesinden tutmaya çalışıyoruz. Ama hiçbir yerden destek alamıyoruz.''

Murat Özgüç'le birlikte Gallery Anatolia adlı halı mağazasını işleten Hasan Kalcı da ilgisizliği gördükçe içinin yandığını söylüyor:

''Deprem evleri olayından sonra burasını bitirdiler. Oysa şu güzelliğe bakın. Şu dokuyu koruyarak bir mimari tarzı yaratılamaz mıydı?''

Tabii ki yaratılırdı, ama kimin işine gelir uğraşmak, ortaya bir yapıt çıkarmak?

İçimizin karasını giderelim, düşüncesiyle yürüyüşe çıkıyoruz. Az ilerde ''Kapadokya Balloons'' yazılı bir tabela gözümüze çarpıyor. O da ne? İnsanlar burada balonculuk mu yapıyor? Galiba öyle. İngiliz Kilie ve İsveçli Lars çifti her gün üç tane koca balonu havaya uçuruyor, toplam 36 kişiye her gün Lars'ın deyişiyle ''havada yürüyüş yaptırıyorlar''.

Ertesi sabah saat beşte balona binmek için sözleşiyoruz. Balonla uçmak inanılmaz bir keyif. Bir de balonun yükselmesi için sıcak hava üfüren aletin tepemizde gümbürdemesi olmasa daha da keyifli olacak... Bir de sabahın köründe kalkma zorunluluğu olmasa...

Lars anlatıyor:

''Her sabah üç gibi kalkarız. Önce gider havayı kontrol ederiz. Her şey düzgün mü, bakarız. Ondan sonra yolcularımızı havalandırırız.''

İyi de, neden bu kadar erken hareket ediliyor?

''Çünkü ilerleyen saatlerde havada türbülans olabilir, rüzgâr çok sertleşebilir. Bir de güneş yükseldikçe insan iyice yanar.'' O vadiden o vadiye sürüklenerek, arada iğde ağaçlarının dallarına sürtünerek bir buçuk saat balon tepesinde dolaşıyoruz.

Derken bizim Belediye Başkanı Fevzi Günal geliyor. Vadi yürüyüşü yapacağız. Ama ne yürüyüş... Benim gibi hem açıklık, hem de yükseklik fobisi olan birini kalkerden tepelerden aşağı indirmeye çalışmak olacak iş mi? Bir yandan gözlerimi korkudan yumup tepelerden aşağı Fevzi Bey'in yardımıyla inmeye çalışırken kendi kendime söyleniyorum:

''Göreme, Göreme olalı böyle zulüm, işkence görmedi.''

Hasan Kalcı, bizim avukat Mehmet 'le Yeşim gülmekten bayılıyorlar. Fevzi Bey tembih ediyor:

''Bak, bunu yazma, ha.''

Şaka bir tarafa ve keçi misali kalker tepelerindeki hoplama zıplama unutulursa herkesin yapması gereken Kapadokya'da vadi yürüyüşü... Bir de yürüyüşten sonra vadinin bir çayırlığında Hasan Kalcı'nın yardımcısı Sophie Hanım'ın hazırladığı enfes zeytinyağlılar ve karışık ızgarayla piknik... Bakarsınız, bir daha sefere daha yükseklerden aşağı inerim de ayağım biraz daha yere basar.
Cumhuriyet - LEYLA TAVŞANOĞLU

 

Haziran 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz