reklam

24 Haziran 2002 Pazartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

Çatalhöyüklüler neden eve damdan girerdi

Kuşburnu ağacına sormuşlar ne diye evlenmezsin diye. O da cevap vermiş. ‘‘Neden evleneyim? Gelene gidene sarılırım ben.’’

Konya Ovası'nda 9 bin yıllık tarihi yerleşim merkezi Çatalhöyük'teki küçük müzenin panosunda yazıyor bu sözler.

Kuşburnu ağacı özgür.

Kuşburnu ağacı ne istediğini biliyor.

Aynen 9 bin yıl önce Çatalhöyük'te yaşayan kadınlar gibi.

Çünkü şimdi biliyoruz ki, Çatalhöyük toplumu anaerkil bir toplum.

Müzede bir kopyasını gördüğümüz, şişman Ana Tanrıça heykeli bunun en büyük kanıtı.

Çatalhöyük kazılarının ana sponsorlarından Boeing'in düzenlediği bir gezi sayesinde tanıyorum Neolitik Çağ'ın bu en eski ve en büyük şehrini.

Höyük 1958 yılında İngiliz arkeolog James Mellaart ve arkadaşları tarafından bulunuyor.

Mellaart 1961-1965 yılları arasında Ankara'daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü'nün katkılarıyla ilk kazıları gercekleştiriyor.

Çatalhöyük'te 1993 yılından itibaren kazıları yeniden başlatan kişi ise uluslararası arkeoloji camiasının saygıyla andığı bir isim: Ian Hodder.

Cambridge ve Stanford Üniversiteleri'nde öğretim görevlisi olan Profesör Ian Hodder ile tanışmak ve sohbet etmek fırsatını buluyoruz.

Çatalhöyük projesinin 25 yıllık olduğunu, kazılar için yılda 500 bin dolarlık bir bütçesi olduğunu söylüyor.

Yılın belirli dönemlerini burada geçiriyor.

Uluslararası bir ekiple çalışmayı seviyor.

Çevresindeki genç arkeologların, araştırmacıların tümü mesleklerine kendisi gibi tutkun.

KONYA OVASINDA LEOPARLAR

Bize mihmandarlık yapan Burcu Tung onlardan biri.

1997 yılından beri geldigi Çatalhöyük'te ortaya çıkartılan evlerin hikayelerini gözleri kapalı anlatıyor.

Çatalhöyüklüler evlerinde nasıl yaşamışlar, evlerinin bir bölümünü neden temiz tutmuşlar, ölülerini evlerindeki sedirlerin altına niye gömmüşler?

Ne yiyip içmişler?

İşte bu soruların yanıtı Cambridge'den masterli Burcu Tung'da.

Onun peşine takılıp Çatalhöyük'ün mahallelerini geziyoruz.

Evlerin kapıları yok. Daha güvenli olsun diye, tahta bir merdivenle damdaki delikten içeri girilip, çıkılıyor.

Çünkü 9 bin önce bataklık ve ormanlık Konya Ovası'da, leopar yaşıyor, arslan yaşıyor.

Ortaya çıkartılan duvar süslemelerinden biliyoruz bunu.

Çatalhöyük'un Neolitik insanları nasıl da süslemişler evlerinin duvarlarını.

Desenli leoparlar, boynuzlu dev boğalar ve onların etrafında uçuşan ince belli insanlar.

Çanaklar, testiler, Kapadokya'dan gelen siyah obsidiyen taşından aletler.

Çatalhöyük'teki küçük müzede bunların kopyalarını görüyoruz.

Asılları Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde.

Mihmandar Burcu Tung, Berkeley Üniversitesi'nden bir ekibin halen üzerinde çalıştıkları bir evin nasıl kullanıldığını anlatıyor.

Evin kuzeye bakan 'temiz' bölümünde genellikle yemek yapılıyor.

Bir köşede ocak yakılıyor.

Diğerinde ölüler gömülüyor.

Bu Çatalhöyüklüler’in tuhaf bir geleneği.

Evin bir köşesinde üç gün önce bulunmuş kafatası ve kemikleri biz de görüyoruz.

Ölüler çoğunlukla etleri akbaba gibi vahşi kuşlara yedirildikten sonra gömülüyor.

Zerdüşt dinine bağlı olanların bugün hálá öyle yaptıklarını biliyoruz.

Kimbilir?

İran kökenli Zerdüşt dininin ataları belki de buralarda yaşamışlardı.

Küçük müzedeki panoya izlenimlerini yazdıran Çevre köyün kadınları ‘‘Saygı, sevgiden mi ölülerini evlerin tabanlarına gömmüyorlardı acaba? Devamlı yanımızda olsunlar diyerekten mi?’’ diye sormuşlar.

Çatalhöyük'te 9 bin yıl önce, ölülerinden hiç ayrılmak istemeyen evrenin ilk şizofrenleri yaşamıştı belki de...
Hürriyet

 

Haziran 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz