reklam

10 Temmuz 2002 Çarşamba
Ana Sayfa
>
Haberler

Köprü, baraj, tiyatro

Boğaziçi’ne üçüncü köprü... Hasankeyf’e baraj... Yapılacak mı, yaptırılmayacak mı?
Yapılmayacak mı demiyoruz; çünkü, devlete kalsa köprü de yapılacak, baraj da inşa edilecek. Ama bunun karşısında direnenler, yaptırtmamaya çalışanlar var. Devletin temsilcileri konuya sadece maddi açıdan, ekonomik kazanım yönünden bakıyor. Direnenler ise, tarih ve kültür mirasının korunmasını savunuyor.
Üçüncü köprü yapılırsa İstanbul’un tarihi bir semti ve kültür yapısı haşat edilmiş olacak. Batman’da Ilısu Barajı yapılırsa, 2500 yıllık uygarlıkların tarihi kalıntılarını barındıran Hasankeyf sular altında yok olacak.
Oysa köprü için, başka seçenekler (örneğin tüp geçit) var. Ilısu Barajı’nın işlevini de Hasankeyf’i yok etmeyecek biçimde alternatif baraj projeleriyle yerine getirmek mümkün.

Ama nedense devlet temsilcileri kültür ve tarih mirasına karşı özen göstermiyor. Tarihe ve kültüre karşı niye bu kadar hoyratız ki?
Bu hoyratlığın bir örneği, İstanbul Belediyesi’ne ait Şehir Tiyatrosu’nun Tepebaşı’nda zarif birer biblo güzelliğindeki iki binasının yok oluşudur.
Mücap Ofluoğlu "Bir Avuç Alkış" adlı anılar kitabında (Mitos Boyut Yayınları, 1996) tarihi Dram Tiyatrosu’nu anlatırken şöyle yazar:
"Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nu bilenler anımsayacaklardır. Kırmızı kadife koltuklu küçük sevimli salonu, iki kat dörder kişilik, kadife kaplı locaları, daha çok öğrencilerin, öğretmenlerin, parası az aydınların doldurduğu balkoncuğu, avizeleri, ışıklandırılması ve koyu renk yol halılarıyla örtülü koridorları, salonla fuayesini ayıran duvarlarındaki eski yeni sanatçıların fotoğrafları, küçük, gösterişsiz, ama temiz, bakımlı fuayesiyle tiyatro sanatına yakışan ciddiyetin ve saygınlığın tarihsel bir simgesiydi."

Ofluoğlu, "o yıllarda çağdaş tiyatro binasının özlemini duyan aydınların ‘Salaş Tiyatro’ adını yakıştırdıkları çilekeş Dram Tiyatrosu’nun" yok oluşuna şöyle hayıflanır:
İki kez yanarak yok olan, benim gibi bir yığın oyuncunun da seslerini, gölgelerini alıp götüren bu tarihsel anıt korunabilseydi, yarının kuşaklarına değeri ölçülmez bir müze bırakılmış olacaktı. Yazık oldu."
Böyle giderse, yakında Arnavutköy’ün de, Hasankeyf’in de ardından yakınacağız

Milliyet - Nail Güreli

 

Temmuz 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06 07
08 09 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz