Köprü, baraj, tiyatro
Boğaziçi’ne üçüncü köprü...
Hasankeyf’e baraj... Yapılacak mı, yaptırılmayacak mı?
Yapılmayacak mı demiyoruz; çünkü, devlete kalsa köprü de yapılacak,
baraj da inşa edilecek. Ama bunun karşısında direnenler, yaptırtmamaya çalışanlar
var. Devletin temsilcileri konuya sadece maddi açıdan, ekonomik kazanım yönünden
bakıyor. Direnenler ise, tarih ve kültür mirasının korunmasını savunuyor.
Üçüncü köprü yapılırsa İstanbul’un tarihi bir semti ve kültür yapısı
haşat edilmiş olacak. Batman’da Ilısu Barajı yapılırsa, 2500 yıllık
uygarlıkların tarihi kalıntılarını barındıran Hasankeyf sular altında
yok olacak.
Oysa köprü için, başka seçenekler (örneğin tüp geçit) var. Ilısu Barajı’nın
işlevini de Hasankeyf’i yok etmeyecek biçimde alternatif baraj projeleriyle
yerine getirmek mümkün.
Ama nedense devlet temsilcileri kültür ve tarih
mirasına karşı özen göstermiyor. Tarihe ve kültüre karşı niye bu kadar
hoyratız ki?
Bu hoyratlığın bir örneği, İstanbul Belediyesi’ne ait Şehir
Tiyatrosu’nun Tepebaşı’nda zarif birer biblo güzelliğindeki iki binasının
yok oluşudur.
Mücap Ofluoğlu "Bir Avuç Alkış" adlı anılar kitabında (Mitos
Boyut Yayınları, 1996) tarihi Dram Tiyatrosu’nu anlatırken şöyle yazar:
"Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nu bilenler anımsayacaklardır. Kırmızı
kadife koltuklu küçük sevimli salonu, iki kat dörder kişilik, kadife kaplı
locaları, daha çok öğrencilerin, öğretmenlerin, parası az aydınların
doldurduğu balkoncuğu, avizeleri, ışıklandırılması ve koyu renk yol halılarıyla
örtülü koridorları, salonla fuayesini ayıran duvarlarındaki eski yeni
sanatçıların fotoğrafları, küçük, gösterişsiz, ama temiz, bakımlı
fuayesiyle tiyatro sanatına yakışan ciddiyetin ve saygınlığın tarihsel
bir simgesiydi."
Ofluoğlu, "o yıllarda çağdaş tiyatro
binasının özlemini duyan aydınların ‘Salaş Tiyatro’ adını yakıştırdıkları
çilekeş Dram Tiyatrosu’nun" yok oluşuna şöyle hayıflanır:
İki kez yanarak yok olan, benim gibi bir yığın oyuncunun da seslerini, gölgelerini
alıp götüren bu tarihsel anıt korunabilseydi, yarının kuşaklarına değeri
ölçülmez bir müze bırakılmış olacaktı. Yazık oldu."
Böyle giderse, yakında Arnavutköy’ün de, Hasankeyf’in de ardından yakınacağız
Milliyet - Nail Güreli
|