Hititler
Berlin’de
''Bu antlaşmayı Hatti'nin kudretli büyük hükümdarı
Şuppiluliuma' nın torunu, Hatti'nin kudretli büyük hükümdarı Murşili
'nin oğlu, Hatti'nin büyük hükümdarı kudretli Hattuşiş ; Mısır'ın
kudretli büyük hükümdarı, 1. Ramses 'in torunu, Mısır'ın kudretli büyük
hükümdarı 1. Şethos 'un oğlu, Mısır'ın kudretli büyük hükümdarı 2.
Ramses için, gümüş bir levha üstünde yaptı.
Bu, barış ve kardeşlik için yapılmış, iyi
bir antlaşmadır. İkisi arasında barışı sonsuza dek kurmuştur. (...30
madde sıralandıktan sonra...)
Burada söylenmiş ne varsa hepsi, Hatti ülkesi için de ve Mısır ülkesi için
de bu gümüş levhada durmaktadır. Bunlara her kim uymazsa, Hatti ülkesinin
bin tanrısı ile Mısır ülkesinin bin tanrısı onun evini, ülkesini ve
kullarını mahvetsin.''
Tarih: İÖ 1270. Kadeş Savaşı'ndan 16 yıl
sonra Kadeş Antlaşması 2 dilde, Akad ve Mısır dillerinde çivi yazısıyla
kaleme alınmış ve iki kopya olarak taraflara sunulmuştu.
Şimdi bu antlaşma (aslı değil, kopyası) karşımda
duruyor... Karşımda, yani Berlin'deki Martin-Gropius Müzesi'nde...
Ocak 2002'de Bonn Federal Sergi Sarayı'nda açılan ''Bin Tanrılı Halk:
Hititler'' , sergisi öyle büyük bir ilgi gördü ki, şimdi de Berlin'e taşındı.
(Bonn'da 300 bin kişi gezmiş!)
Önceki gün Berlin'deki sergi açılışında çoook
derinden gelen bir sesin fısıltısını duyuyordum sanki. Anadolu'nun geçmiş
tüm kültürünü özümseyen ses şöyle diyordu: Ya da bana öyle geldi:
''Biz Hitit'in Tanrı Kralları ve Tanrıça
Kraliçeleri... 800 yıl boyunca Anadolu'ya egemen olduk (MÖ 2 bin-1190)
Politikamızı gerçekçilik üzerine kurduk. Bizden önceki Hatti ve
Hurri'lerden öğrendiklerimizi geliştirdik. Tüm kavimleri hoşgörüyle yönettik.
Geleneklerine ve inançlarına saygılı olduk. Onların tanrılarını da kendi
tanrılarımız gibi bildik. Mezopotomya'dan çivi yazısını alarak uygarca yaşadık.
Dış politikayı tampon devletçikler kurarak ve
bunlarla aramızda evlenme yoluyla yakınlık kurarak yürüttük. Yasalara,
insan haklarına ve anlaşmalara saygı gösterdik. Gerekince de savaştık.
Ama en çok sevdik, sevildik, mutlu yaşadık ve
bütün bu süreçte güzeli yarattık.''
Sergideki bütün o güzelliklerden pay almaya çalışıyorum: Altın, bronz,
fildişi, taş, pişmiş toprak eserler... Heykeller, heykelcikler,
kabartmalar... Fırtına, güneş, su, dağ, hava gibi doğa güçlerinin tanrı
şeklinde düşünülüp tasvir edilmeleri.. Bir tür muska işlevi gördüğüne
inanılan minicik heykelcikler... Kralların ve koruyucu tanrıların geyik, boğa
simgeleri... Dini işlevleri de olan çanaklar çömlekler... Boy boy, çeşit
çeşit mühürler... Kıl tabletler...
Sergide gördüğüm her şey, 4 bin yıl önce
Anadolu'da yaşayan bu insanların yaratıcılığını, sanata verdikleri önemi,
olağanüstü gelişmiş estetik yaklaşımı, ince zevki ve güzelin yüceltilmesini
ortaya koyuyordu.
Bu sergi için birçok kurum ve birçok insan,
1997'den beri çalışıyordu. Türkiye'nin 16 müzesinden titizlikle seçilen
eserler, Alacahöyük, Çorum, Boğazköy, Kayseri, Sıvas, Konya, İstanbul
Arkeoloji, Kastamonu, Karaman, Amasya, Afyon, Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep,
Urfa ve Ankara Anadolu müzelerinden geliyordu. Eserler ilk kez Türkiye dışına
çıkıyordu. Başta Bonn'daki sergi komiseri Ayşe Toker olmak üzere, Berlin'e
gelen arkeologların eserler üzerine titreyişleri, kem gözlerden sakınmaları,
heyecanları, görülecek bir şeydi...
''Bin Tanrılı Halk: Hititler'' sergisini, Kültür Bakanı olarak İstemihan
Talay açacaktı. (Bu proje için İstemihan Talay'a teşekkürler.) Son gelişmeler
üzerine bu görevi Kültür Bakanlığı Müsteşarı Fikret Üçcan üstlendi.
Üçcan, bu sergiyi Almanya ile Türkiye arasında yeni bir dostluk ve işbirliği
köprüsü olarak değerlendirdi ve bir noktayı özellikle vurguladı:
Almanya'da yaşayan Türklerin de bu sergiyi görmelerini istiyordu.
Doğrusu, haksız sayılmazdı. Almanya'da yaşayan
2 milyonu aşkın Türkiyeli için, geçmişi tanıma yolunda eşsiz bir fırsat
yaratılmıştı. Bu fırsat Türkiye'de yaşayanlar için hep var. Yeter ki değerlendirelim,
yeter ki merak edelim, tanımaya, anlamaya, öğrenmeye, Anadolu uygrlığıyla
zenginleşmeye, çoğalmaya yönelelim!
Bu arada ister inanın, ister inanmayın: Hitit
sergisinin açıldığı gün, Hititlerin Fırtına Tanrısı ''Teşup'' ile Güneş
Tanrıçası ''Hepat'' Berlin'i teslim almışlardı. Birkaç saat arayla
Berlinliler, senenin en sıcak, en güneşli gününü ve en büyük fırtınasını,
ağaçları kökünden söken hortumu yaşadılar! Olacak şey değil ama oldu!
Siz şimdi gelin de Hitit'lerin gücüne inanmayın!
Cumhuriyet - Zeynep Oral
|