Bilime kafa tutmanın
Rize'deki bedeli
Rize'de meydana gelen ve 27 insanın ölümüne yol açan sel felaketinin büyüklüğünde,
bilimin ilerlemesine aykırı bir görüntü karşımıza çıkmıyor mu?
Aynen, 1999 Körfez depreminde karşılaştığımız gibi...
Bilim adamları ne diyor?
KTÜ Jeoloji Mühendisliği bölümünden Prof. İsmet Gedik'e göre, felaketin
nedenlerinden biri, dere yataklarındaki yanlış ve plansız yapılaşmalar.
Prof. Gedik, yerleşim birimleri kurulurken bugüne dek kayda değer bir zemin
araştırması yapılmadığını hatırlatıyor ve ekliyor:
‘‘İmara kapalı dere yataklarında hızla binalar dikildi. Bu yüzden sel
ve heyelanda kayıp fazla oluyor.’’
KTÜ Hidrolik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Hızır Önsoy, bir diğer
neden olarak bölgede hiçbir akarsuyun düzenlemesinin yapılmamış olmasını
gösteriyor ve şöyle diyor:
‘‘Erozyonlar sonunda taşınan kum ve çakıllar dere yataklarında
birikiyor, kesitler daralıyor. O zaman akım olmuyor ve taşkınlar meydana
geliyor.’’
KTÜ Orman Fakültesi'nden Prof. Mahmut Eroğlu, üçüncü bir neden olarak
orman alanlarının plansız bir şekilde tarıma açılarak tahrip edilmesine işaret
ediyor.
Prof. Eroğlu, ‘‘Maalesef eskiden devlete ait olan orman arazileri, halkın
eline geçiyor ve çay bahçelerine dönüşüyor. Bu da doğal afetlere
davetiye çıkarıyor’’ diye konuşuyor.
İnsan eli doğal dengeyi bozunca
Uzmanlara göre, bu amaçla açılan bir tarladan en çok 3 yıl verim alınabiliyor.
Bu sürenin ardından yaklaşık 11 santimlik bir toprak yüzeyi kayboluyor.
Sonuçta, toprak koruyucu örtüsünü tamamen yitiriyor.
Türkiye'nin dünyada toprak rezervi kalmamış 19 ülkeden biri olduğu hatırlandığında,
toprak israfının intihar boyutlarına vardığı söylenebilir.
Bütün uzman görüşleri, TEMA Vakfı'nın şu saptamasında buluşuyor:
‘‘Felaketin gerisinde, yağmur sularının akıp gitmesini engelleyen bitki
örtüsünün insan eliyle yok edilmesi ve doğal dengenin bozulması yatıyor.’’
Felaketdoğal mı siyasi mi? Peki, hangi insanların eli?
TEMA Vakfı Başkanı Hayrettin Karaca şöyle yanıtlıyor:
‘‘Rize'deki felaket doğal değil, siyasidir. Ormandan tarla açıp tapusunu
isterseniz, siyasi irade de bunu verirse, sel de, felaket de kaçınılmaz
olur.’’
Tapu veren siyasiler kadar, demokrasiyi dere yataklarını imara açma özgürlüğü
olarak anlayan seçilmiş ancak cahil ve vasıfsız yerel yöneticilerin
sorumluluğunu da unutmamak gerekiyor.
Ulusal çevre sefererliği şart
Son sel felaketi, Türkiye'de yeni bir ulusal çevre politikasının oluşturulması
zamanının çoktan geldiğini, ülkenin doğal örtüsünü korumaya yönelik
bir seferberliğin ivedilikle başlatılması gereğini hepimize göstermiş
olmalıdır.
Toprakların korunması ve verimli kullanılması için TEMA Vakfı'nın öncülüğünde
hazırlanan Toprak Yasası ve Toprak Çevre Yasası'nın bir an önce çıkartılması
bu açıdan önemli bir başlangıç oluşturabilir.
Toprak, üretilemeyen bir kaynak ve oluşumu için binlerce yıl gerekiyor.
Ancak ‘‘Biz Türkler sabırlı bir milletiz, bekleriz’’ derseniz, o başka...
Hürriyet - Sedat Ergin
|