Üniversiteler kimi
temsil ediyor?
Boğaziçi
Üniversitesi'nin Kilyos'taki tesisleri ve tesisin imkanlarını değerlendirenler.
Kilyos'taki üniversite yerleşim alanları üniversitelerin işlevleri ile
ilgili soruları gündeme getiriyor. Üniversitelerin 'dış dünya' ile ilişkileri
giderek sorunlu hale geliyor. Üniversiteler dışarıya açılırken çoğu
zaman kendi çıkarlarını temsil eden sivil toplum üyeleri gibi davranıyorlar.
Bu da üniversite kavramı ile çelişiyor. Çünkü çevrenin sorunlarına
duyarlı olmak, çözümlere işaret etmek, sivil toplumun ve farklı kamu yararı
kavramlarının temsilini desteklemek yerine kendi kurumlarının veya üyelerinin
çıkarlarının temsiline soyunuyorlar ve kendi içlerine kapanıyorlar.
Üniversitelerin başka sorunlar yanında yeni kampüsler oluşturmaktaki başarısızlığı
da bu gelişmenin önemli göstergelerinden biri. Dışarıdan bakıldığında
sanki üniversiteler 'yer kapma telaşı'na kapılmışlar gibi. Bu nedenle önlerine
arkalarına bakmadan neresi olursa 'yap-satçı' müteahhitler gibi inşaat
yapmaya, üniversitelerini büyütmeye çalışıyorlar.
Nerem doğru ki?
Üzerinde durulmadan geçilemeyecek bir örnek, Boğaziçi Üniversitesi'nin
Kilyos sahilinde inşa ettiği 'Sarıtepe Kampüsü ve Sosyal Tesisleri'. Bu
kampüs herhalde bir üniversitenin dünyada yapabileceği en akıl almaz inşaat.
En derme çatma, en olmayacak yere kondurulan bir yapılar topluluğu. Kilyos'a
gidenler bu inşaatı gördüklerinde şaşkınlıktan küçük dillerini değil,
büyük dillerini de yutuyorlar. Nasıl yutmasınlar ki? Bu kampüs, eşsiz bir
kıyının tam dibine, eşsiz bir doğanın tam üzerine kondurulmuş binalardan
oluşuyor.
Bina deyince de öyle para babalarının oraya buraya saçtığı türden bir
şeyler, iki-üç katlı yapılardan oluşan bir yazlık site falan düşünmeyin.
Üzerinde Türkiye'nin en seçkin üniversitelerinden birinin ismi yazılı olan
bu 'yerleşim alanı', oraya nasıl konduğu hiçbir mantıkla açıklanamayacak
cinsten, önünde uzanan kumsala sıfır mesafede, çok katlı, devasa
binalardan oluşuyor. Binaların, proje hataları ile dolu, mimarlık birinci sınıf
öğrencilerinin bile yapamayacağı kadar ilkel oluşları bir yana, buranın
çok önemli bir doğal sit alanı olduğunu bilen çevrelerle alay edercesine
akıl almaz bir hafriyat toprağı doğal bitki dokusunun, kumulların ve dere
yatağının üzerine doğru serildi.
Bugün mimarisiyle, yerleşim biçimiyle, akıl almaz cepheleri ve çatı örtüleriyle
bu 'muhteşem' yapılar Kilyos Uskumruköy'ün eşsiz sahilini, daha doğrusu
bir zamanlar İstanbul'un eşsiz doğal ortamlarından biri olan bu güzel
kumsalını "süslüyor". Bunu bir üniversite nasıl yapar, buna nasıl
izin verilir, bu duruma nasıl kimse ses çıkarmaz anlaşılır bir şey değil.
İTÜ'nün başı kel mi?
Aynı bölgenin tam bitişiğine, doğal sit alanı olan kumulların ve dere
yatağının üstüne, başka bir üniversitenin (İTÜ) üyeleri 'Arıköy'
isimli devasa bir yerleşim alanı inşa etmişler. Herhalde birincisinin sahile
bu kadar kolaylıkla inşa edilmesinden cesaret alarak. Anlaşılan plansız yapılaşmaya,
yeşil alanların yağmalanmasına karşı olması beklenen 'proje müellifleri'nin
'planlı kentleşme' ile kastettikleri bu olmalı. Binlerce yapıdan oluşan bu
ikinci yerleşim de (komşusuna taş çıkartırcasına) bu 'doğal sit alanı'nı
kaplamış.
Üstelik ormanlık alanın tepelerini ikinci konuta açan inşaat şirketlerini
bile imrendirecek bir biçimde, denize çok yakın bir mesafede. Şu anda
konutların büyük bir bölümünün kaba inşaatı bitmiş, ince yapıyla
ilgili detaylara geçilmiş ve bir bölümü de satılmış durumda. Doğal sit
alanını yerleşim alanına dönüştüren Arıköy projesinin sahipleri çevredeki
doğal güzelliklerle de yetinmeyip 'peyzaj düzenleme' çalışmasına da girişmişler.
Betonla kapladıkları yolların, dere yatağına uzanan betonların ve istinat
duvarlarının çevresinde şu anda istedikleri doğayı yaratmak için uğraşmaktalar.
Şu anda konutlardan kalan boş alanlarda devasa 'sosyal tesisler'in inşaatı
devam ediyor.
Bir sivil toplum kuruluşunun hazırladığı çalışma ise durumu bütün açıklığı
ile ortaya koyuyor: Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) hazırladığı bir
yayında buranın Türkiye'nin önemli bitki alanlarından biri olduğunu, nadir
kumul bitki örtüsüne sahip bulunduğunu, uluslararası sözleşmelerle koruma
altına alınmış bitki türlerine ev sahipliği yaptığını belirtiyor. Türkiye'de
bozulmadan kalabilmiş kumul alanları içinde en zengin bitki çeşitliliğine
sahip olan bölgenin bugün tehdit altında ve tahrip edilmekte olduğuna
dikkati çekiyor. Ama atı alan Üsküdar'ı geçmiş bile.
Galiba Türkiye'de üniversitelerin imkanları büyürken, işlevleri küçülüyor.
Üniversiteler gibi kurumların kendi çıkarlarının veya kendi üyelerinin çıkarlarının
temsiline yönelmesi, korkarım yalnızca yerleşim kavramını değil, Türkiye'de
üniversite kavramını da aşındırıyor.
Radikal - Korhan Gümüş
|