Plansızlık Olimpiyadı
Maket çok güzel olmalıydı: Ferahlık duygusu
verecek biçimde sahanın üç yanını çevreleyen apaçık tribünler ve tek
bir kapalı tribün. Ferahlığın üzerine gökyüzünde süzülürcesine
kondurulmuş fiyakalı bir yarım ay. Neredeyse hilal gibi incelip
sporseverlerle birlikte havalanacak.
Görenler hayran kalmıştır.
Projenin mimarı, mutlaka, başka türlü gerçekleştiremeyeceği bir
fantezisini ortaya koymuş olmaktan memnundu herhalde. Olsa olsa, başka
mimarlar arasında, hilalvari tek tribün damından esinlenerek ''Bon pour
l'Orient'' , yani ''Şark için iyi sayılır'' diyenler çıkmış olabilir.
''Peki, yağmurlu ya da kızgın güneşli havalarda o tribünde oturmayan öbür
seyirciler ne yapacak? Rüzgâr daha çok hangi yönden esiyor? Bunlar hesaplandı
mı acaba?'' diye içlerinden sorarak.
Birincisi kadar ''estetik'' olmayan ikinci tribün belki böyle sorular üzerine
yapılmıştır. İşlevsellik, elbette estetik kadar önemli.
Mimar, herhalde, ulaşım sorununu, stada on binlerce kişinin nasıl gelip
gideceğini düşünmekle görevli değildi. Ona, arsa gösterilmiş, kapasite
verilmiş, buna göre proje önermesi istenmiştir. Yol konusunu düşünmek başkalarının
işiydi. Belediyenin, devletin, bakanlıkların.
En başta da, İstanbul'un olimpiyat adaylığı dolayısıyla böyle bir
stat yapımına önayak olan Olimpiyat Komitesi'nin, daha doğrusu herkesten önce
''Olimpiyat Hazırlama ve Düzenleme Kurulu'' nun.
Artık başka dünyalara göç eden Metin Toker , sorunlar karşısında
rahat durmayan aklını bu konuya da takmıştı: Olimpiyat adaylığını yakın
gelecekte İstanbul'a verdirtmeye çalışmak ne derece gerçekçi bir çabaydı?
Bu amaçla çıkarılan yasanın sağladığı kaynaklar ne ölçüde yerinde
kullanılmaktaydı? Binbir hesabın döndüğü böyle bir adaylık yarışması
ortamında fıldır fıldır dünyayı dolaşıp durmak akıl kârı mıydı?
Kaynakların her şeyden önce sporcu gençlik yetiştirmek ve sonra da
tesisleriyle adaylığa layık bir İstanbul yaratmak için uzun vadede daha doğru
harcanması mümkün değil miydi?
Kısacası, iyi bir planlama demekti bu. Her şeyde olduğu gibi. Ekonomik ve
sosyal kalkınmada da, AB ilişkilerinde de, Kıbrıs sorununda da, eğitimde
de, sporda da. En azından, ana çizgileriyle ''stratejik planlama'' olarak.
Geçen akşam, eşgüdüm sağlanıp gerekli altyapı tamamlanmadan, 80 bin
insanı ''kobay'' yerine koyarak girişilen apar topar ''stat açma'' denemesi böyle
bir eksik yaklaşımın ne gibi durumlara yol açacağını feci biçimde gösterdi.
Yine de yararsız sayılmaz. Ders alınabilmişse eğer.
Cumhuriyet - Mümtaz Soysal
|