reklam

13 Ağustos 2002 Salı
Ana Sayfa
>
Haberler

Mimari

Bir Akşam Alacası'nda mimariden söz açarken, ayna benzetmesini kullanmışım. Yirmi yıl önce.

Mimarinin bir toplumun aynası olduğunu söylüyorum. Mimariye baktıkça o toplumdaki hayatı kavrayabileceğimizi ileri sürmüşüm.

Nerden varmışım bu kanıya. Ahmet Haşim 'i okuduktan sonra varmış olabilir miyim?

Bireyci olduğu ileri sürülmüş, siyasetten hep öte durduğu sanılmış Ahmet Haşim'in nefis bir yazısı vardır. Ya İstanbul kitaplarımda, ya Perisi Kaçmış Yazılar'da değinmiştim:

Ahmet Haşim, İttihat ve Terakki'nin, Sultan Hamid baskısına karşı özgürlükler getirdiği düşünülmüş yeni iktidarın hem edebiyatı, hem de mimariyi nasıl zaptırapta aldığını anlatır.

İnce bir alayla yazılmış bu yazıda, mimari 'birörnek' bir görünüm edinerek birörnek yaşamalar talep etmektedir...

Ahmet Haşim'in yazısını ne zaman okudum? Hatırlamıyorum. Hatırladığım, beni gerçekten çarpmış olmasıdır.

Konutlar, işyerleri, resmi daireler, okullar, hastaneler, eğlence yerleri, tapınaklar, hepsi yapıldıkları dönemin birer sözcüsüdür. Hepsi bir öykü söyler durur.

Mimari, kendi dönemine ya özdeş bir söylem geliştirmiştir ya da itiraz etmektedir.

Stefan Zweig, Dünün Dünyası adlı eserinde, Birinci Dünya Savaşı sürüp giderken İsviçre'ye geçer. İsviçre'de her şey güllük gülistanlıktır. Savaşın birdenbire kararttığı kentlerde mimari göçmüş, ama İsviçre'de bahçe içi evlerde mutlu insanlar yaşamaktadır.

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Türkiye'yi saptayan fotoğraflara bakın; 'yeni', 'umutlu', 'ülkülü' bir mimariyi kıyısından köşesinden görürsünüz.

Şurada harap bir evin az ötesinde cumhuriyet ilkokulu gülümsemektedir. Bir başka fotoğrafta Ankara düzenli, eskilerin deyişiyle 'muntazam' yollarıyla başkent olmaktadır.

Ressamlar da saptamış: Avni Lifij 'in bazı resimleri belediyenin bayındırlık çalışmalarını yansıtıyor.

İmparatorluğun sonundaki mimari Doğu-Batı sentezi arayışı içinde.
Sanat tarihimizin her nedense burun kıvırdığı Balyan ailesinin Doğu-Batı sentez arayışı bana bugün için de çok geçerli bir 'söz' gibi geliyor. Her önünden geçişte, Balyan ailesinden bir mimarın eseri olan Dolmabahçe Camii'ne hayranlık duyarım. Çünkü bu cami, iki kültürü bir arada ve bize en yakın şekliyle söylemektedir.

Bir Akşam Alacası'nda Pendik'ten konuşuyormuşum. Pendik'in bitki örtüsünün, denizinin ve yeşilinin ortadan kaldırılışına değiniyormuşum.

Pendik, İstanbul'un özellikli sayfiye yörekentlerinden biriydi. Bugün, kalabalık, yoksul ve mutsuz İstanbul'un kirli denizli, kapkaççı ekonomisinin simgesi, yeşili silme tahrip edilmiş, hazin bir bölgesi.

Kendi döneminin erinçli ve iyimser havasını söyleyen mimariden bir iki yıkık yıprak hâlâ ayakta durmaya çalışıyor Pendik'te.

Geçmiş güzel günlerini nereden saptayabiliriz derseniz, o da hazin: Edebiyat tarihimizin 'piyasa romanı' saydığı bir kitaptan, Kerime Nadir 'in Aşka Tövbe'sinden.

Kerime Nadir, Pendik'e pikniğe gidişleri tatlı tatlı anlatıyor. Keşke biz de öyle bir yer bulup gitsek diyorsunuz. Piknik sepetinizi hazırlayacağınız geliyor.

Bugünün İstanbulu'nu dörtbir yanda mantar gibi biten gökdelenler dile getiriyor. Demokrat Parti'nin ideali 'küçük Amerika' olmaktı. Şimdi olunuyor...
Cumhuriyet - Selim İleri

 

Ağustos 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz