reklam

24 Ağustos 2002 Cumartesi
Ana Sayfa
>
Haberler

Bergama Müzeleri ve Bir Öneri...

Azra Erhat, ilkçağın Midillili ozanı Safo 'nun şiirlerini Yunancadan (ozan Cengiz Bektaş ile) çevirip yayımladığı kitabında, ''Aiolya denilen bu bölge, Ege'de, en renkli, bitki bakımından en çeşitli yöre olsa gerek. Daha yukarısı, Troya, Kaz Dağı'yla falan daha engebeli. Aşağısı ise İonya; daha sıcak, belki de daha kavurucu... Karya da öyle. Midilli ve karşısındaki kıyılarımız belki de Ege'nin en tatlı yöresi...'' der(1). Anadolu'nun Akdeniz'e bakan tüm kıyıları, mavi ile yeşilin birlikteliğinden doğan sayısız güzelliklere sahip olmakla beraber; ilkçağda Aiolis (Aiolya) olarak adlandırılan (2) ve bugün Edremit, Burhaniye, Ören, Ayvalık, Dikili, Bergama, Foça gibi Kuzey Ege'nin gözdelerini de kapsayan bölge, gerek iklimi gerekse zeytin ağaçları ve zeytinden doğan kültürü ile kanımca da gerçekten bir başkalık, belki de bir tür ayrıcalık içerir.

Ankara ya da İstanbul'dan gündüz geliyor iseniz, uçsuz bucaksız zeytinlikler arasında aniden beliriverecek olan denizi görmek için sabırsızlığınız, Balıkesir'e vardığınızda hızla artmaya başlar. Edremit'e girdiğinizde ise doruğa ulaşır. Sağınızda, zeytin ağaçlarının açık yeşil kadifemsi yapraklarının üzerinden ya da dallarının arasından denizi ilk defa Gömeç yakınlarında görürsünüz ve sonra tekrar kaybolur. Yüreğiniz çarpar. Sanki Orhan Veli 'nin bir başka zeytin beldesi için söylediğine benzer bir duygulanım hali gibi: ''Gemliğe doğru / Denizi göreceksin / Sakın şaşırma.'' Burhaniye'yi geçip, Ayvalık'a girerken aniden ve bu kez tüm güzelliği ile yeniden karşılar sizi mavilikler... Her yaz aynı manzaraları görmenize karşın, sanki ilk kez görüyormuşçasına yine ''şaşırır'' ve Ege mavisi ile zeytin yeşilinin birbirine ne denli yakıştığını düşünürsünüz, doğayı hayranlıkla seyrederken...

Bu yörede, 19. yy'a ve 20. yy'ın ilk çeyreğine ait yapıların, izlerin ve anıların en yoğun olarak var olduğu yerler Ayvalık ve Cunda Adası iken, ilkçağa ait önemli ören yerleri ise buralardan biraz daha kuzeyde (örn: Antandros) ve güneyde bulunurlar. Ayvalık'tan güneye doğru inilirken, uzak tarihin tanıkları en önce ve görece de en yoğun olarak Bergama 'da ve onun hemen yakınındaki Allianoi 'de çıkar karşımıza. Bergama'da, elimizde artık sadece kaidesinin yıkıntıları kalan Akropol' deki Zeus Sunağı 'nı, döneminin en ünlü tıp ve şifa merkezlerinden olan Aesklepion 'u ve ilçe merkezindeki Bergama Müzesi 'ni yıllar önce eşimle iki kez ziyaret etmiştik. 

Bu yaz, arkadaşlarımızla Bergama'ya kısacık da olsa bir kez daha uğrayabildik. Ne yazık ki, pazartesi olduğu için müzesi kapalıydı; bu defa giremedik. Haftanın ilk günü müzelerin kapalı olduğunu biliyoruz. Ancak, çok önemli bir ören yerinde ve tam da turizmin en canlı olduğu dönemde müzelerin kapatılması ne kadar doğru bir yaklaşımdır, tartışılır. Çünkü, örneğin Bergama'ya o gün, üstelik de bir günlüğüne gelen yüzlerce yerli ve yabancı konuk müzeyi gezemeden dönmüş oldular. Bunun, hem Bergama hem de ülkemiz için her açıdan bir kayıp olduğunu düşünüyorum. Akropol'e ulaşıp da, buraya giriş ücretinin kişi başına 6 milyon TL olduğunu görünce ise, gözlerimize inanamadık. 

Orada rastladığımız yerli gezginler girmekten vazgeçip girişteki küçük bahçede dinlenmeyi yeğlemişlerdi, kimi biraz öfkeliydi. Gerçekten de, yurdumuzun yani hepimizin ortak zenginliği ve kalıtı olan ören yerlerini hem de çok yüksek ederler (fiyatlar) ödeyerek gezebilmek anlaşılır gibi değildir. Ne iyi ki, öğretmen ve öğrenciler için giriş ücretsiz, emeklilere ise indirim yapılıyor. Öte yandan, yıllık gelirleri bizlerden 10-15 kat fazla olan yabancı gezginler, aynı ücreti elbette ki çok rahatlıkla ödeyebilmektedirler.

Müzelere girişin, birçok zorunlu giderler (masraflar) nedeniyle, paralı olması doğal karşılanabilir. Ancak, kazı çalışmalarının -ki birçok arkeolojik alan yabancı ekipler tarafından kazılmaktadır ya da özel sektör tarafından desteklenmektedir- gerektirdiği giderler hariç, önemli bir harcama ve/ veya yatırım yapılmayan ''açık hava müzeleri'' mizin, bu denli pahalı ve caydırıcı ederlerle yurttaşlarımıza neredeyse ''kapalı tutulması'' olumsuz bir uygulamadır. Dört kişilik bir ailenin burayı, Aesklepion'u ve müzeyi gezmek için ödeyecekleri miktar, ''en az (asgari) ücret'' in yarısına ulaşmaktadır. Ne kadar istekli ve meraklı olurlarsa olsunlar, bu bedeli -hele ki güncel ekonomik çöküntüde- karşılamak, yurttaşlarımızın çoğunluğu için olanaksızdır. Zaten, ören yerinin içinde yabancı gezginlerden başkasını da göremedik o gün. Devlet bireylerin kültürel etkinliklere katılımını özendirmek, onları her yaşta ve aşamada bilgiyle donatmakla yükümlüdür. Yüksek giriş bedeli gibi itici uygulamalar; zaten tarihe, sanata ve özellikle de Anadolu'daki antik dönem kalıntılarına biraz ilgisiz ve mesafeli olan insanımızı, ören yerlerimizden/müzelerimizden daha da soğutmaktadır. Önerim; ülkemizdeki ören alanlarının tüm yurttaşlarımız için ücretsiz olması ve istek duyanların girişte bağış yapmaları; müzelerin ise oldukça düşük ücretler istemeleridir.

Akropol'de, bugün bir tür dilek havuzu olarak kullanılan ve ortasında sütun bulunan büyükçe bir sarnıç vardır. Ziyaretçiler, küçük madeni paraları kenardan sütun başlığı üzerine atıp, orada kalmasına çabalarlar. Taştan seken paralar ise, çoğunlukla aşağıya düşmektedir elbette. Bu yıl, ben de bir madeni para attım; ve sütunun üzerinde kaldı... Atarken bir dilekte bulunmamıştım doğrusu. Ancak, biraz gecikmiş de olsa, şimdi bir dilekte bulunabileceksem eğer; bunun için yine Azra Erhat'ın, ilk baskısı 1958'de yapılan Mavi Anadolu isimli yapıtından (3), bir tümcesini ödünç alabilirim belki: ''Anadolu'nun kazı yerleri ancak birkaç yabancı turistin türlü güçlükleri yenerek kırk yılda bir gezdikleri; otlarla bürünmüş, yılanlarla dolu ulaşılmaz birer kültür mezarı olarak bırakılmasın.''
Cumhuriyet - Dr. Sami Eren

 

Ağustos 2002 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz