Şantiyeye dönüştürülmüş
bir kent...
Yolunuz bir gün Berlin'e düşerse şüphesiz önce
gözünüze dev inşaat platformları ilişecektir. Son 50 yılda yaşananlar
dikkate alındığında insan kendi kendine.
''Belki de bu kentin kaderi sürekli yıkılıp
tekrar yapılmak üzerine kuruludur, kim bilir'' demeden edemiyor. Her sokakta
bir çalışma var dersek abartmış olur muyuz? Sanki 1989 yılından sonra ''üvey
kalmış'' Doğu ile ''muasır medeniyet'' Batı arasında var olduğu iddia
edilen ''farkı'' Almanlar, Berlin'i yeniden inşa ederek kapatmaya çalışıyor.
Buna bir de başkentin bu süreçte Berlin'e taşındığını eklerseniz
gerisini varın siz düşünün. Bu inşa öyle kayda değer ki, bırakın 12 yılı,
5 yıl önce Berlin'e gelmiş bir insanın bile pek çok yerin değişmiş olduğunu
görmesi mümkün. Örneğin, Doğu ile Batı'yı ayıran en önemli sınır geçişlerinden
biri olan ünlü Check Point Charlie'nin kapısının sembolik bırakılan bölümünün
çevresi bile değişime uğramış.
Ünlü Brandenburg Gate de şu an restorasyonda.
Çevre düzenlemesiyle birlikte Berlin'in sembolü 2003'te bambaşka bir çehreye
bürünecek. Koca bir kentin yeniden inşası, keşmekeş hayat tarzına alışmış
İstanbulluların çok da anlam veremeyeceği bir planlama ve estetik anlayışla
yürütülüyor. 5 yıl önce inşa edilen iş merkezi Sony Center gençlerin uğrak
yeri olmanın ötesinde post-modernist mimarların herhalde tavaf edecekleri bir
üslupta tasarlanmış. Avlusunda kafelerin bulunduğu bir tür Uzay Üssü
Alfa... Aynı mekânda yapımı devam eden büyük bir tren ve metro
istasyonunun ''ödeneksizlikten'' duran inşaatı ise insanı ilk aşamada şaşırtıyor.
''Nedeni ne olursa olsun koca kenti yeniden yaratanlar, bir tren istasyonuna mı
para bulamayacaklar'' derken mekânın ''para bulunana kadar'' çağdaş sanat
merkezine çevrildiğini görünce insan daha bir şaşırıyor.
Bu inşaat-istasyondan birkaç yüz metre ötede,
sembolik olarak bırakılan Berlin Duvarı kalıntılarının çevresi bile değişmiş.
Duvarın arka bölümüne II. Dünya Savaşı'nın tarihsel gelişiminin aktarıldığı
bir açık hava müzesi kurulmuş. Aslında belki de Berlin'de değişmeyen tek
ayrıntı,
Türk mahallesi Kreuzberg'de Türklerin, dükkânların
önünde çekirdek çıtlatarak bir sahil kasabası ortamı yaratmaya devam
etmeleri. Özellikle Berlin'in ''birinci yeniden İnşasında'' önemli görevler
üstlenen Türkler, klasik bir sıla özlemiyle ''Türkiye'nin en düzensiz
yeri, buranın en düzenli yerinden daha iyidir'' yorumlarıyla bizleri selamlıyor.
Cumhuriyet
|