Johannesburg Yolcuları
ve 'Sürdürülebilir Barış'...
Şu ''sürdürülebilir'' deyimine kızanlar giderek haklı çıkıyorlar...
Başlangıçtaki umut dolu söylemlerin yerini ''sürdürülebilir kandırmacalar''
aldıkça, aslında çevrenin değil, yaşam kaynaklarını sömürerek kalkınmanın
''sürdürülebilir'' kılınmak istendiği yönündeki kaygılar da boşuna değil...
Gerçekten geriye dönüp, önce 1972'deki Stockholm , sonra da 1992'deki Rio
bildirgelerine baktığımızda, 30 yıldır söylenen güzel sözlerle yapılanlar
arasındaki ''süregelen çelişkiler'' de azalmıyor, hatta giderek artıyor...
Nihayet geçen ağustos (2002) sonlarındaki Johannesburg zirvesinde de ''sürdürülebilir
kalkınma'' yı ağızlarından düşürmeyen gelişmiş ülkelerin, aynı
zamanda ''sürdürülebilir sömürgecilikten'' ödün vermeyen tutumları da
aynı deyime olan ''güvensizliği'' pekiştiriyor...
Hele, bu uluslararası ''samimiyetsiz'' durum, Türkiye'den Güney Afrika'ya
giden yaklaşık 100 kişinin ''genelinde'' de gözleniyorsa?..
Türkiye'nin 'çevrecileri'
Özellikle ''kamunun parasıyla'' Johannesburg'daki toplantılara günlerce
''katıldıkları'' söylenenlerin listesine bir bakın...
Bu ülkedeki doğal ve kültürel mirası ''siyasilerden torpilli'' yatırımcıların
tahribatından kurtarabilmek için yıllardır hep özveriyle mücadele eden,
hatta baskılara, kıyımlara da katlanarak bundan ödün vermeyen acaba kaç kişi
vardı?..
Buna karşın, aynı yağma karşısında ya susan ya da ''siyasi erk istediği
için'' yasal kılıflar da bularak onay işlemlerini yapanlar ise hepimizin
''resmi çevre temsilcileri'' olarak yolculuk listesini kapattılar...
Dahası, çevrenin ancak ''kalkınmayı engellemeyecek düzeyde'' korunması
gerektiğini yıllardır söyleyenler de Güney Afrika'daki ''çevre temaslarını''
anlatırken ''AIDS'' tehlikesinden ötürü yaşadıkları talihsizliklerden de
''yakınarak'' söz ediyorlar...
Zaten hep bu tutumları sayesinde şimdi dünyanın bir ucuna da ''devlet
kaynaklarıyla'' gidebilen aynı temsilcilerimizin, ülkeye döndüklerinde ''sürdürülebilir
kalkınma dersi'' vermelerine ise hâlâ nasıl da katlanabiliyoruz...
Neyse ki 'Bursa' varmış...
Ne var ki Bursa Büyükşehir Belediyesi ile Gündem 21 grubunun Johannesburg'a
''sürdürülebilir barış'' temasıyla katılmaları, biraz olsun yüreklere
su serpti... ''İşte '' dedim kendi kendime; ''bu deyimin en güzel ve en
anlamlı kullanılışı bu... Barış sürdürülebilir kılınmadan, çevre de
nasıl korunabilirdi ki?''
Nitekim Bursalılar da ''Kaynaklar silahlara harcandıkça, savaşlar
durmadan körüklendikçe, dünya bilinci de gelişemez, kalkınma da sağlanamaz...''
diyerek standlar açmışlar...
Aynı temada afişler, broşürler ve CD'ler dağıtarak konferans boyunca
''sürekli eylem'' koymuşlar...
Bülent Ecevit 'in Türk-Yunan kardeşliği için 1974'te Londra'dayken yazdığı
''Mavi Büyü'' adlı şiirinin Muammer Sun tarafından bestelenen ezgilerini de
balerin Tatiana Ege 'nin güzelim Ege görüntülerini dansıyla okşadığı
''dostluk filmine'' fon müziği yapmışlar...
Şef Orhan Şallıel 'in yönetimindeki Bursa Devlet Senfoni Orkestrası 'nın
eşliğinde Hülya Kazan (soprano), Hakan Aysev (tenor) ve Arda Aydoğan
(bariton), Mavi Büyü'yü öylesine duygu yüklü yorumluyorlar ki, Selçuk Kızılkayak
'ın bu senfoniyle yarattığı filmi izleyen herkes, çevrenin ve kalkınmanın
ancak ''barış içinde'' birlikte korunabileceğine de adeta ''büyülenerek''
inanıyor...
Büyükşehir Belediye Başkanı ve Tarihi Kentler Birliği Başkanı Erdoğan
Bilenser ise bu eylemlerine gösterilen ilgiyi anlatırken Atatürk 'ün
evrensel ilkesi olan ''Yurtta Barış, Dünyada Barış'' hedefinin bu kez de
''sürdürülebilir kalkınma'' ya temel yapıldığını vurguluyor...
Böylece Türkiye'yi Johannesburg'da temsil edenler arasında bu pahalı
yolculuğu ''hak edenlerin'' de bulunduğunu kanıtlamış oluyor...
Bilmem ''diğer yolcular'' arasında da böylesi gurur verici katkılarda
bulunarak yurda dönen var mı?.. Haberimiz olursa, ÇED Köşesi onlara da ''hoş
geldiniz'' demekten sevinç duyacak...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|