Amacımız Kastamonu'yu
açıkhava müzesi haline getirmek
Türkiye'de pek çok kent Tarihi Kentler Birliği'ne üye olduktan sonra
bizim millette korumacılık bilinci iyice yerleşir oldu. Kentlerin seçilmişleri
de, atanmışları da canlarını dişlerine takmışlar, bölgelerinin,
havzalarının, yaşadıkları şehirlerin tarihi, kültürel, doğal, mimari
dokusunu korumak için hızlı bir çalışma içindeler. Beni de korumacılığa
önem veren bir gazeteci saydıklarından görüş alışverişinde bulunmaya özen
gösteriyorlar. İşte, böyle bir görüş alışverişi ziyaretimde
Kastamonu'daydım. Kastamonu'nun beş yıldır valiliğini yapan Enis Yeter'e
konuk oldum. İki gün boyunca Vali Yeter'in kentinin koruma altına alınan
eski evleri, konakları, doğal ve tarihi güzelliklerini gördüm. Hayranlığımı
açık açık anlatmaktan da kendimi alamadım. Ziyaretimin son gününde de
Vali Yeter'le Kastamonu'nun restore edilen eski konaklarından birisinin oturma
odasında ayrıntılı bir söyleşi yaptık.
- Kastamonu tarihi, doğal ve kültürel dokusuyla ünlü bir kentimiz. Siz bu
ilin valisi olarak bize biraz Kastamonu'yu tanıtır mısınız?
Yeter: Kastamonu gerçekten çok güzel kültürel ve doğal zenginliğe
sahip bir kentimiz. 13 bin 108 kilometrekarelik yüzölçümü, Karadeniz'e 140
km. uzunluğunda kıyısı var. Kastamonu, Karadeniz'de kıyı uzunluğunda
üçüncü il. Merkez dahil 20 ilçesi var. Ülke çapında en fazla köyü olan
ikinci ilimiz.
Arazi yapısı çok engebeli, dağlık. Küre Dağları,İsfendiyar Dağları,
Ilgaz Dağı bunu gösteriyor. Ayrıca bilinen tarihi MÖ 5000 yılına kadar
uzanıyor. Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar dönemlerinde
önemli bir merkez olmuş. Daha sonra Selçuklular, Candaroğulları ve Osmanlı
döneminde de önemli bir kültür, ticaret ve bilim merkezi olarak ortaya çıkmış.
Cumhuriyet kurulmadan önceki dönemde 16 eyaletten birisi olmuş. Dolayısıyla
yönetim merkezi niteliğine de sahip. Bu ilimizde çok sayıda kültür, sanat
varlıkları var. Cumhuriyetin kuruluş döneminde de önemli bir işlev yapmış.
Atatürk 'ün, Kurtuluş Savaşı sırasında ''Gözüm cephede, kulağım İnebolu'da''
sözlerini biliyoruz.
Atatürk bu cümleyi söylemişti, çünkü silah, cephane, erzak Kurtuluş
Savaşı'nda İnebolu'ya geliyor ve oradan Kastamonu üzerinden Ankara ve
cephelere dağılıyordu. Büyük Önder Atatürk de bir ödül olarak 23 Ağustos
1925'te Kastamonu'ya geldi ve burada tam sekiz gün kaldı. Önemli
devrimlerinden şapka ve kıyafet devrimini 27 Ağustos 1925'te İnebolu ilçesinde
açıkladı.
Mimar Vedat Tek unutulmadı
- Kastamonu Türk neo-klasik mimarisine damgasını vuran ünlü mimar Vedat
Tek'in babası Sırrı Paşa'nın da valilik yaptığı bir il...
- Evet. Valiliğimiz 1837'den 2000 yılına kadar Kastamonu'da valilik yapan
kişilerin biyografi ve resimlerini içeren bir kitap hazırladı. Kitabın ismi
''Kastamonu Valileri'' . Mimar Vedat Tek de 1902 yılında inşa edilen
Kastamonu Hükümet Konağı'nın mimarlığını yaptı. Bu yıl hükümet konağının
yapılışının 100. yılını kutluyoruz.
- Kastamonu Hükumet Konağı, yine Vedat Tek'in eseri olan İstanbul
Sirkeci'deki Büyük Postane'nin büyük ölçüde benzeri bir yapı değil mi?
- Evet. Vedat Tek çok önemli bir mimar. Ankara'da ikinci TBMM binası, Büyük
Postane, İstanbul Sultanahmet'teki Tapu Kadastro binası, Haydarpaşa ve Moda
vapur iskeleleri, yine İstanbul Laleli'de bugün Merit Antik Oteli olarak
hizmet veren eski Tayyare apartmanları, Nişantaşı'ndaki kendi evi, Tarlabaşı
Bulvarı'ndaki Kamer Hatun Camii gibi eserlere imzasını atmış.
Biz onun adının yaşatılması için Mimar Vedat Tek adına bir anı-sanat
restorasyon merkezi oluşturduk.
- Bana ilginç gelen bir durum, bir süredir bu bölgenin illerinde görev
yapan valilerin hepsinin istisnasız korumacılık bilincine çok değer
vermeleri. Bu kentlerin hepsi de Tarihi Kentler Birliği'ne üye. Sizce bu bir
rastlantı mı, yoksa başka nedenleri mi var? Bu nasıl oldu?
- Son 30 yıldır ülkemizde tarihi kent dokusunun korunması ve geleceğe taşınması
konusunda büyük bir ihmal yaşandı. Köyden kente göçün hızlanmasıyla
koruma ve imar koduna aykırı davranışlarla telafi edilemeyecek yıkımlar göz
önüne alındığında ihmal sözcüğü hafif kalıyor. Ama olan olmuş, geçen
geçmiştir.
Şimdiki yöneticilerimiz eskiden yapılanları telafi etmek ve bu yıkımı
durdurarak korumayı sağlamak açısından yoğun bir çaba içindeler. Bu
noktada Kastamonu'nun önemli bir işlevi olmuştur.
- Nasıl?
- 3 Haziran 2000 tarihinde Kastamonu'da dönemin İçişleri Bakanı ve çevre
illerin valilerinin katıldığı ''Kültürel Değerlerin Korunmasında Yerel Yönetimlerin
Sorumluluğu'' konulu bir sempozyum düzenlenmişti. Valiliğimiz, İçişleri
Bakanlığı, ÇEKÜL Vakfı, Türkiye Mimarlar Odası ile Marmara ve Boğazları
Belediyeleri Birliği'nce ortaklaşa yapılmıştı.
Bu sempozyumda önemli ilke hedefleri ortaya kondu. Havza bazındaki korumacılığın
önemi bu sempozyumda tekrar edildi. Bu, adeta bir Milat oldu. Çünkü bunun
hemen sonrasında, Temmuz 2000'de Bursa'da yapılan toplantıda, Tarihi Kentler
Birliği oluşturuldu. Ondan sonra öbür illerde bu tür toplantılarla konu
kamuoyunun gündemine taşındı.
Özellikle taşradaki yerel yöneticilerle merkezi yönetim temsilcileri imar
ve koruma hukukunun kamu erkinin iki en önemli unsuru olduğunu ve buralarda
toplum yararına olan düzenlemelerde yöneticilerin çok büyük sorumluluğu
bulunduğunu anladılar.
Jacques Chirac Paris Belediye Başkanlığı'na adaylığını koyduğunda,
rakipleri halka neler yapacaklarını anlatırlarken kendisi, ''Ben hiç bir şey
yapmayacağım. Sadece Paris'i koruyacağım'' sözleriyle seçimi kazandı. Seçimi
kazandıktan sonraki sözleri de şunlar oldu:
''Binaların içi sizin, dışı benim.''
Biz toplum içinde, kentleşme olgusunu yaşıyorsak, şunu bilmemiz lazım
ki evlerimiz, bahçelerimiz, çevremiz bizim olduğu kadar o kentte yaşayan
herkesindir. Hatta tüm ülkenin ve tüm dünyada yaşayan herkesindir.
Habitat'ın yararı
- Bu bilincin ortaya çıkıp yavaş yavaş yerleşmesinde 1996 Haziranı'nda İstanbul'da
yapılan Habitat Konferansı etkili oldu mu sizce?
- Çok büyük faydası oldu. Hatta daha geriye gidersek 1992 Rio Konferansı'nı
unutmamak lazımdır. Kalkınalım, ama bu kalkınmamız çevreye, doğaya, kültüre
zarar vermeyecek biçimde olmalıdır. Bu bilinçlenme önemlidir.
Biz de, örneğin Kastamonu'da Şubat 1998'de il ölçeğinde ilk kez Yerel Gündem
21 çalışmasını başlattık. Hatta o dönemin İçişleri Bakanı, BM Türkiye
Temsilcisi, IULA, ya da Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği temsilcilerinin
katıldığı bir sempozyum düzenledik.
Buradaki bir tarihi bina olan Konyalı Konağı'nı AB kanalıyla satın alıp
biz bunu valilik olarak onardık ve mahalle evi kurduk. O mahallede yaşayan tüm
kadınlarımız, gençlerimiz burada eğitim aldılar. Böylece Kastamonu'da
Yerel Gündem 21'in hayata geçirilmesini başlatmış olduk.
Bu, Türkiye'de il ölçeğinde ilk uygulamaydı. Ama belediyeler bazında
pek çok örneği olmuştu.
- Sizin ilginç uygulamalarınız var. Özellikle Kastamonu kent merkezinde
çirkin yapıları küçük rötuşlarla düzgün bir görünüme kavuşturuyorsunuz.
Hatta eski bina oldukları izlenimini uyandıracak cephe düzenlemeleri de yapıyorsunuz.
Bunu nasıl başarıyorsunuz?
- Kastamonu'nun tarihi dokusunun korunması ve yaşatılması çalışmalarında
biz iki yöntem izliyoruz. Bunlardan birincisi şu:
Bazı binaları ve tarihi yapıları ya valilik olarak, ya da valinin başkanı
olduğu sivil toplum kuruluşları kanalıyla satın alıyor, bunları onarıp işlev
kazandırıyoruz. Bu, Konyalı Konağı'nda Yerel Gündem 21, ya da cumhuriyetin
75. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde bir tarihi evi satın alarak 75. yıl
müzesi oluşturmak olabilir.
Bir sivil toplum örgütü olan valinin başkanı olduğu Kastamonu Kalkınma
Vakfı var. Ona da bir başka konak aldırdık. Bunu da onardık ve turizme açtık.
Bunun gibi pek çok örnek var. Bu, birinci yöntem.
İkinci yöntem ise vatandaşa ait konutların ve yapıların dış cephe
onarımının yapılması. Bu da çok önemli bir iş. Tüm yapıların mülkiyetini
satın alıp bunları onarmamız tabii ki mümkün değil. Bu mümkün olmadığı
için de vatandaşa ait binaların onarımlarını yapmak üzere Mimar Vedat Tek
Anı Sanat Restorasyon Merkezi'ni devreye soktuk. Burada da vatandaşımıza
katkı sağlıyoruz.
- Kastamonu'da restore ettirdiğiniz kaç bina var?
- Şu anda 30'a yakın bina var. Bir kısmının restorasyonu bitti; bir kısmının
da devam ediyor.
- Peki, ayakta kalabilmiş olan kaç tane eski Kastamonu konağı var?
- 400'ün üzerinde diyebiliriz. Bizim amacımız tüm şehri bir açıkhava
müzesi haline getirmek. O nedenle belli bir sokağı korumaya almayı öngörmedik.
Tüm şehirdeki tarihi yapıların ayağa kaldırılmasını amaçlıyoruz.
Koruma hukukunun doğrudan imar hukukuyla bağlantısı, ilintisi var. Bu
hususu da burada açık olarak ifade etmek lazım. 1986'da yürürlüğe giren
yeni imar yasası, imar planı yapma yetkisini belediyelere verdi.
Daha önceki 6785 sayılı imar yasası, imar planı yapma görevini belediye
meclislerine veriyordu, ama bunu o zamanki adıyla İmar ve İskân Bakanlığı
onaylıyordu. Bu çok geç işleyen bir süreçti. Ona bir tepki olarak yeni,
3194 sayılı yasa doğrudan belediye meclislerini yetkili kıldı. Bu, belki süreci
hızlandırdı, ama olumsuz etkilere yol açtı. Zira, bu tarihi kent dokusu
korunmasında büyük yanlışlıklar yapıldı.
İmar planlarına eleştiri
- Örneğin?
- Örneğin, belediye meclisleri tarihi yapıları göz ardı ederek adeta
onları tahrip edip yerlerine yeni yapılaşmaların yolunu açtılar. İmar
planlaması konusunda Türkiye'nin bir eksiği şu:
Kademelendirilmiş bir imar planlama disiplini oluşturulmamış durumda.
Yani, en altta belediye meclisleri imar planı yaparken onun üzerinde bir üst
imar disiplinine aykırı olmaması gerekir.
Aynı şekilde, il ya da bölge ölçeğindeki plan da ülke genelindeki
arazi kullanımı ve planlara ters düşmemelidir. Dolayısıyla yerel yönetimlerin
imar yetkilerinin hem yapım, hem uygulama, hem denetim açısından biraz daha
arttırılması gerektiğini düşünüyorum.
Bir de şunu belirtmeden geçemeyeceğim:
Belediye meclislerine kamu görevlileri üye olamıyor. Ama bunun yanında,
inşaatla, arsa alım-satımıyla ilgilenen kişiler pekâlâ da belediye
meclisi, imar komisyonu üyesi, başkanı olabiliyor. Örneğin ben 12 yıl
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü görevinde bulundum, ama Çankaya
Belediye Meclisi üyesi olamadım. Bu bana yasak.
Ben kamu görevlisi olduğum için oturduğum semtteki imar hukuku düzenlemesine
bir anlamda katılamıyorum. Ama inşaat işiyle uğraşan bir kişi belediye
meclisine girebiliyor. Oysa kamu görevlilerine de en azından yerel meclislerde
temsil yetkisi verilmesi gerekir. Son yıllardaki hükümet programlarında aslında
bu var. Ama hayata geçirilemedi. Bu konuların hepsi tabii ki birbiriyle
ilintili. İmar hukuku, koruma hukukunun önemli bir parçası. Eski şehirlerin
en azından bir kilometrekarelik alanlarının koruma altına alınması ve yeni
yapılaşmaların bu bir kilometrekarelik alanın dışında tutulması gerekir.
- Oysa bizde şehir üzerine şehir inşa etmek âdet haline gelmedi mi?
- Evet, ne yazık ki öyle.
- Yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesini savunuyorsunuz. Ama şöyle
de bir olgu var:
Birkaç on yıldır pek çok kentimizin tarihi dokularının yok olmasının
sorumlularının yerel yönetimler olduğu da ortaya çıktı. Siz buna ne
diyorsunuz?
- Belediyelere imar hukuku açısından aşırı yetkiler verilmiştir. Bunun
biraz daha kontrollü olması lazım. Bir de bu kontrolün bir üst imar
disiplini altında oluşması gerekiyor. Demin de bunu ifade ettim, zaten.
- Şöyle de diyemez miyiz? Yerel yönetimlerin belli yetkileri olabilir. Ama
bu yerel yönetimleri denetleyecek bir mercinin olması gerekmiyor mu?
- Tabii ki gerekiyor. Öyle bir merci teoride var gibi gözüküyor. Belediye
Meclisi imar planını yaptığı zaman bu, doğrudan yürürlüğe giriyor.
Oysa bunun yürürlüğe girmesinden önce bazı prosedürlerden geçmesi lazım.
Cumhuriyet - Leyla Tavşanoğlu
|