Gitmek 'kahramanlık'tı
Eğer bir mimarlık ya da şehircilik öğrencisi, proje ya da planlama
konusu olarak 'kitap fuarını' alsaydı ve yer seçimini de kentin merkezinden
50 km, diğer önemli kentsel merkezlerden de 70-80 km. uzakta bir alanda önerseydi,
daha ilk hakkında sadece bundan ötürü o projeden sınıfta kalırdı.
Başta değerli dostumuz Deniz Kavukçuoğlu olmak üzere, bu yıl 21 yaşına
ulaşan 'Kitap fuarı uygarlığımızın' özverili emektarı hiç kimseyi kırmak
istemiyorum. Ancak yine bu yılki 'okur - kitap - yazar - yayıncı' buluşması
için 'Beylikdüzü' nün seçilmiş olmasının da bir daha kesinlikle
yinelenmemesi gereken 'büyük bir yanlış' olduğunu artık söylemeliyim!
'Artık' dememin nedeni ise şu:
Bu konuya aslında geçen seneki ''Önümüzdeki yıl Beylikdüzü'ndeyiz'' açıklamasının
ardından değinecektim. Aylar ve olaylar birbirini kovaladı, olmadı...
Derken fuar günü gelip çattığında, katılımın her zamankinden çok
olmasını ben de 'inadına kitap, inadına aydınlanma..' diyerek arzu ettiğimden,
bunun tersi anlaşılabilecek bir eleştiriye elim varmadı...
Şimdi ise onca 'ulaşım zorluğu' na rağmen ve insanların 'kent yaşamından
uzak' bir ortamda, aynı zorluktan ötürü bir kez ziyaret ederek ayırdıkları
'gün boyu tutsaklık' zamanlarına da hiç acımadan, bu yer seçiminin 'başarıyla
sonuçlandığı' söylenince, Kültür Servisimizin şefi Egemen Berköz 'e
dedim ki: ''Bana sayfada bir yer açıver, yanlışı artık yazmak
istiyorum...''
'Şehircilik' de bilimdir
Önce şunu söylemeliyim ki kitap fuarı coşkumuzun temelindeki dürtülerden
biri eğer 'bilime susamışlık' ise böylesine önemli ve kitlesel katılımın
da toplumsal gelecek açıdan 'yaşamsal değer' taşıdığı bir fuarın yer
seçiminde yol göstereceklerden biri de 'şehircilik bilimi' dir...
Eğer bir mimarlık ya da şehircilik öğrencisi, proje ya da planlama
konusu olarak 'kitap fuarını' alsaydı ve yer seçimini de kentin merkezinden
50 km, diğer önemli kentsel merkezlerden de 70-80 km. uzakta bir alanda önerseydi,
daha ilk hakkında sadece bundan ötürü o projeden sınıfta kalırdı.
Hele bu yer 'İstanbul' gibi en önemli sorunu 'ulaşım' olan bir kentte ve
üstelik az buçuk var olan 'metro güzergâhıyla' da hiç ilişkisi bulunmayan
bir bölgede seçilmişse, o öğrenciyi yetiştiren hocalardan bile şüphe
edilebilirdi...
Ve eğer TÜYAP yönetimi, Tepebaşı olanağı bittikten sonra 'alternatif'
yeni yerler için sadece Beylikdüzü'ndeki 'elde hazır olan' ve aslında
sadece 'sektörel buluşmalar' için planlanmış ve tasarlanmış bir mekânı
'değerlendirmek' yerine, güvendikleri mimar ve şehircilere de sorarak bir
karar verselerdi, şimdi; ''Neyse ki korktuğumuz olmadı, ilgi ve katılım büyüktü..''
gibi savunmalar içinde kıvranmak zorunda da kalmazlardı...
'Katılımın' nedenleri
Evet... 'Korkulmasına' rağmen katılımın yüksek olmasının birinci nedeni,
hiç kuşkusuz 'Beylikdüzü- TÜYAP konforu' değil, kitap fuarının bugünkü
ortamda daha da yükselen 'kendi çekiciliği' dir...
Özellikle yaşadığımız siyasal süreçteki 'karanlık' bulutlara karşı
kitabın ve yayın dünyasının 'aydınlık' etkisine duyulan özlemin giderek
artması da bu katılımdaki 'özveri oranını' yükseltmiştir. Gericiliğe
karşı tepkinin bir tür 'gösteri ve eylem buluşmasına' da kucak açan bir
kitap fuarı, Beylikdüzü değil, bir 40 km daha ötede düzenlenseydi bile aynı
özlemlerle yine ziyaretçi akınına uğrayabilirdi...
Kitap okurları arasında çoğunluğu oluşturan 'otomobilsiz' insanlar,
Beylikdüzü'ne özellikle 'kamusal araçlarla' ulaşabilmek için adeta
'kahramanca' yol aldılar... Belediye otobüslerini kullanamayanlar, 'korsan
minibüslere' doluşup, bir anlamda 'minibüs kültürüne' de karşı çıkışın
simgesi bir fuara 'arabesk müzik' dinleyerek gitmenin gerilimini yaşadılar...
Özel araçlılar da kitaplara ödediklerinden belki de daha fazla benzin parasını,
aynı kahramanlık içinde gözden çıkardılar.
Buna Cumhuriyet Bayramı'nın yarattığı 'duygular' ve uzun yolculuğa
uygun tatil olanağı ile 3 Kasım seçimleri öncesindeki aynı duyguları körükleyen
'kaygılar' da eklenince, kitap fuarına 'gitmek' ile örneğin bir 'laiklik ve
demokrasi mitingine' katılmak, neredeyse 'eşanlamlı' gibiydi...
Acaba bu tür bir katılım, örneğin Tepebaşı'ndaki gibi 'her gün birkaç
kez uğranan' ; dahası fuar günleri boyunca 'buluşma yeri olarak' seçilen;
kitaplarla birlikte olmanın sinema, tiyatro ve sergilerle de beraber olmayla bütünleştiği;
insanların yağmalanmış dağlarla ve garip binalarla çevrili yoz bir alanda
değil, tarihi yapılarla donanmış ve 'kimlikli bir kentsel çevre içinde'
kitaba kavuştukları, hatta bu nedenlerle kitap alımının da 'son güne' bırakıldığı
sayısız ziyaretlerle yaşanan bir 'kültürel kucaklaşmayı ve sosyal derinliği'
içerebilir mi? ...
'Başucu' dostunun fuarı...
Eğer düzenlenen kitap fuarı değil de örneğin bir 'yayıncılık' ya da
'iletişim ve basım fuarı' olsaydı, Beylikdüzü - TÜYAP kuşkusuz en uygun
sektörel buluşmaya ve 'bereketli iş görüşmelerine' ev sahipliği yapardı...
Ne var ki her yeni kitabın nasıl ki bizzat kendisi bir 'başucu' dostuysa,
toplumla yeni kitapları tanıştırma amacı öne çıkan bir fuar da o kentin
başucu denilebilecek merkez bölgelerinde olmalı...
Umarım, TÜYAP yetkilileri, o hep kutladığımız 'özveri geleneklerini'
seneye işte bu bilimsel ve kültürel gerçekliğin gereğini yapmak için de sürdürürler...
Onlara yardımcı olmak ise herkesin ve hepimizin görevi... Ancak bunun için
de öncelikle günlerdir yinelenen şu ''Beylikdüzü iyi oldu'' yağcılığından
kurtulmak gerekmiyor mu?..
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|