Tek göz gecekondular apartman oldu
İstanbul’da 50 yıl önce dar gelirlilerin barınma ihtiyacını karşılamak
amacıyla yapılan “tek göz oda” gecekonduların, geçen sürede bir dönüşüm
geçirdiği ve rant aracı haline dönüştüğü bildirildi.
İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yurdanur Dülgeroğlu Yüksel
tarafından hazırlanan, “Sosyo-Kültürel ve Mekansal Boyutlarıyla Gecekondu
Transformasyonu Olgusu” başlıklı araştırma, İstanbul’da gecekonduların
“plan”, “yapım amacı”, “kullanım”, ile “ailelerdeki ve
kentteki” dönüşüm süreçlerini ortaya koydu.
Prof. Dr. Yüksel, gecekonduların 20. yüzyılda gelişen insan yerleşimleri
içinde en eskisi değil ama en doğal olanı olduğunu vurgulayarak, “Tek
katlı olarak ve tek aileyi barındırmak amacıyla yapılan ‘tek göz oda’
gecekondu, 1950’li ve 1960’lı yılların nostaljisi olarak kaldı” dedi.
Gecekondu maliyetinin çok düşük olmadığını ve finansmanının “kişinin
kendi olanaklarıyla” ve “yakınlarından aldığı borçla” sağlandığını
dile getiren Prof. Dr. Yüksel, İstanbul’da gecekondu sakinlerinin konut
sahipliği oranının, bölgelere göre yüzde 49-74 arasında değiştiğini ve
bunların da yarısının kiraya verildiğini anlattı.
Doğrudan doğruya barınma ihtiyacını karşılamak üzere yapılan
gecekonduların bugüne gelindiğinde rant aracı haline dönüştüğünü dile
getiren Prof. Dr. Yüksel, “İlk gecekondular 25-35 metrekarelik alana
sahipken, genişlemenin yıllar içinde 60-75 metrekareye çıktığı gözlendi.
Hatta tek gözlü 10-15 metrekarelik gecekonduların daha sonraki dönemde bu
alanı birkaç kere katlayarak (gecekondu apartmanlarda) 100 metrekareye ulaştığı
gözlendi” diye konuştu.
“Tek Göz Oda"dan "Apartmankondu"ya...
Prof. Dr. Yüksel’in araştırmasından derlenen bilgilere göre, gecekonduların
dönüşümü ve kentsel etkileri şöyle gerçekleşti:
1945-50’lerde, şehirde kırsal yapılaşma, gecekondu bölgelerinde başladı.
Aynı yıllar gecekondu aileleri pazarcılık, el arabasıyla satıcılık gibi
işlerle uğraşarak geçimlerini sağlıyorlardı.
1950-60’lı yıllarda, tek odalı gecekondu evleri yapılandı. Bu
gecekondular, esnek ve yenilenebilir nitelikteydi. Bu anlamda tasarım esnekliği
ortadan kalksa da, düşeyde eklemeler yaparak kullanıcı gereksinimlerini bir
ölçüde konuta yansıtabiliyordu. Aynı yıllarda ekonomik olarak bir başarıya
ulaşamayan gecekondu sakinleri çevre fabrikalarda işçi olarak çalışmaya
başladılar ve ilk kez “sosyal güvenlik” sistemiyle tanıştılar.
1960-70’lerde ihtiyaçlar arttıkça barınak iyileştirilip sağlamlaştırıldı
ve konut olmaya başladı. Ekonomik güvence ve süreklilik kazanıldığı bu dönemde
mekanda, “özelleştirme” görüldü. Konutun iç alanları genişletilirken,
yatak odası, oturma odası, mutfak gibi bölümlere ayrıldı ve bahçe küçüldü.
Kentte, çevresel kalite gelişti ve geçici barınaklar, gerçek evlere dönüştü.
Bu yıllarda, önceki yıllar ekonomik sıkıntılarından dolayı tasarruf
yapan gecekondu aileleri de, ilk kez “tüketim toplumu” oldular.
1970-80’lerde, yeni yapılan beton evler, geçici barınakların yerini
alarak, çoğaldı. Bu yıllar gecekondu aileleri, küçük çapta arsa spekülasyonlarının
içine girdiler.
1980’lerin ardından kentsel çevrenin kalitesi düşerken, kalitesiz yapılaşma
çoğaldı, yeşil alanlar azaldı ve “kuralsızlık” şehre, hakim oldu.
Tek katlı veya iki katlı bahçeli barakalardan, 4-6 katlı, küçük bahçeli
veya bitişik nizam apartmanlara dönüşüm tamamlandı.
1990’ların ardından konutlar, 90-100 metrekare ve 3 odalı oldu,
konutlara ek kat çıkma ve onlara çocukları yerleştirme geleneği yaygın
hale geldi.
Kentin kasabaları
Önceleri kentin dışında daha az yoğun mahalleler meydana getiren gecekondu
aileleri, aynı zamanda müstakil ya da iki tip bahçeli kentsel mekanlar olarak
varlık göstermişlerdi. Gecekondu kanununun çıkışıyla birlikte bu kopuk
mahalleler, büyük kentlerin belediye sınırları içine dahil oldular ve
bununla da kalmayarak “kentin kasabası” haline dönüştüler. Artık bu
yerler kentin içinde yoğun yapılaşma gösteren ve sosyal mekanları minimize
edilmiş kentsel dokunun bir parçası oldular.
Orta sınıf ideali
Prof. Dr. Yüksel’in araştırmasında, bugün gecekondu sahiplerinin “orta
sınıfın yaşam biçimini ideal aldıkları” belirtilerek, şu görüşlere
yer verildi: “Akraba ve hemşehri ilişkilerinin, kentleşme ve öğrenim
seviyesindeki yükselmeden olumsuz etkilendiği gecekondu sakinleri, kazançları
yüksekse çalıştıkları işte sosyal güvence aramazlar. Hane halkının çoğu
işgücüne katılır, biraz para kazanınca küçük de olsa kendi işlerini
kurmak isterler. Kiracılık durumuna çok düşük gelirliler arasında rastlanırken,
çoğu aileler kendi evlerinde oturmaktadır. Serbest işleri memuriyete tercih
eden, kooperatif gibi örgütlere girmeyen, mahkeme-noter-avukat ilişkileri sınırlı,
bankaları vadesiz tasarruf ve bankamatik amaçlı kullanan gecekondu halkı,
fiziksel ve ekonomik mekanda hareketli oldukları ve haksız kazanç sağladıkları
gayrimenkulden, pazar fiyatı üzerinden rant sağlıyorlar.”
NTVMSNBC
|