Zağfiran Borglu: Safranbolu
Safran, sarıdır; sapsarı. Safran öyle bir bitkidir ki, boya fabrikası
gibidir; dış görünüşü sarı olmasa da esansındaki boya maddesi kendi ağırlığının
100 bin katı suyu sarı yapar. Safran, değerlidir. Safranın boyası, zararsızdır.
Pirinci, içine safran katıp sütlaç kıvamında pişirdiğinizde zerde olur.
Zerde, Anadolu mutfağının tatlısıdır; pilavla birlikte düğünlerde
yenir!
Safranbolu ise sarı değildir. Kırmızı kiremitli ahşap evlerinin çoğu
beyaza boyanmış olsa da Safranbolu'nun rengi ahşap rengidir. Safranbolu'ya
egemen Hıdırlık tepesinden bakınca göz, evlerin üstündeki boyayı soyar
ve ahşabı görür. Safranbolu, Anadolu Türk kültürünün korunduğu ve
tarihten gelen sivil mimarinin böylesine topluca yaşadığı, yaşatılmaya çalışıldığı
tek yerdir. Tümüyle bir müze gibidir.
Safranbolu'da safran vardır ama.. Safranbolu adının safranla ilişkisi
yoktur.
Zafranbolu
Hititlerden başlayarak, geniş ve uzun bir çukurun içinde, içinden iki
derenin aktığı bir kanyonda kurulmuştur. Antik çağın Paplagonya bölgesinde
adı Dadibra olan bir hisardır. 12. yüzyılda Selçuklu geldiğinde adı hisar
anlamında Zalifre olur. Daha sonra Zağfiran Borglu adını alır. Rumca kent
anlamındaki ''poli'' nin ''bolu'' ya dönüşmesi gibi ''borglu'' nun da bolu
olacağı sanılmamalıdır. Borg, Selçuklu'ya hizmet eden paralı Frank ve
Katalan askerlerinin ''hisar'' karşılığında kullandığı bir sözcüktür.
Zağfiran Borglu, zaman içinde Zafranbolu ve sonunda Safranbolu olur.
Safranbolu'ya safran sonradan gelir!
Safranbolu'ya ilk gelen Türkler, 1196'da Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan
'ın oğlu Muhiddin Mesut Şah ve yanındakilerdir. Eskilerden kalan en eski yapı
ise Candaroğulları'nın 14. yüzyıl eseri Eskicami'dir. Hıdırlık
tepesinden bakıldığında karşıdaki tepe ''kale'' dir. Saat kulesi ve eski hükümet
konağı buradadır. Hükümet konağında eskiden bir kaymakam vardır amma
Safranbolu'nun sembolü olan yapı Kaymakamlar Evi'dir.
En eski örnek
18. yüzyıl başlarında yapıldığı sanılan ev, yarbay rütbesi karşılığı
''kaim makam'' Hacı Mehmet Efendi 'nindir. Müze eve dönüştürülen konak,
özgün bir Türk evinin Anadolu'da ayakta kalmış en eski örneklerindendir.
Safranbolu'da gezilecek evler arasında Kilerciler Evi 18. yüzyıldan, Karaüzümler
Evi ve Mümtazlar Evi 19. yüzyıldan kalmadır. Her evin tavanlarındaki ahşap
oymalar kendi çapında birer sanat eseridir.
Bugün Safranbolu'yu UNESCO'nun dünya mirası kent yapan tarihi evleri,
sanayi sayesinde ayakta kalmıştır. Sanayi belki de ilk kez Safranbolu'da
eskiyi yok etmemiştir. Ama bu bilinçli bir tercih değildir. Safranbolu'nun
yanı başı Karabük'te 1937 yılında demir-çelik tesisleri kurulduğunda,
Safranbolulular evlerini satıp Karabük'e taşınmıştır. Eski evlerin yeni
sahipleri, Safranbolu'nun köylerinden gelenler olmuştur. Ne var ki akıp giden
zaman içinde yeni sahipleri yeterince bakamadığı için evler yıkılası
hale gelmiştir.
Hayata dönüş
Safranbolu'nun 1976'da kentsel SİT alanı ilan edilmesi ise yıkılmayı doğal
koşulların eline bırakmaktan başka bir yarar getirmemiştir. İşte o sıra,
tarih 1979'u gösterirken, Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı çıkagelmiştir.
Kaymakamlar Evi'nin onarılmasıyla Safranbolu'da hayata dönüş başlamış ve
1994'te dünya mirası kent olmuştur.
Safranbolu'da bugün 1120 yapı koruma altındadır. Bunlardan 835'i evdir.
Bu denli çok sivil mimari eserin Türkiye'de koruma altına alındığı başka
bir yer yok gibidir. Tanrı'ya ya da dönemin egemenlerine ait mabetlerin,
hanların, hamamların, kervansarayların ötesinde sıradan insanlara ait
evleri korumak uygarlığın göstergesi olsa gerektir.
Safranbolu'da Türk uygarlığı vardır.
Ne yazık ki, Türklere ait bu uygarlığa, kimileri Osmanlı evleri adını
verebilmektedir. Onlara göre Osmanlı'da örneğin Rum evleri olabilmekte, ama
nedense Türk evleri olamamaktadır!
Çelik Gülersoy , 1976'dan beri bir Turing işletmesi olan konaklara
Havuzlu, Cevizli, Kirazlı, Üzümlü, Erikli adını vermiştir. Havuzlu Konak,
Safranbolu'da salonunda büyük bir havuz bulunan (sonradan yapılanlar hariç)
tek konaktır.
Her konak bir inci
Çelik Gülersoy için her konak bir inci gibidir. Gülersoy'un dediği gibi
konakların bahçesi bereketli, içleri ise geniş odalarında fırdolayı
sedirli, bembeyaz dantel örtülüdür. Turing'in Safranbolu konakları Türkiye'de
''Anadolu tipi otel'' dönemini açan ilk örneklerdir. Çelik Gülersoy,
Havuzlu Konağı anlatırken şöyle demektedir: ''Sırf havuz kenarında
kahvaltı etmek için Safranbolu'ya gitmeye değer.''
Safranbolu'ya en çok gelenler Japonlardır... Çünkü Japonlar, güneş altında
kumsallarda yan gelip yatmak yerine dünyanın her yerinde insanlığın kültür
miraslarının peşinde koşmayı yeğlemektedir.
Lonca düzeni
Miras, Safranbolu'nun çarşısında da yaşamaktadır.
Safranbolu çarşısı, tarihi mekân içinde bir yandan yerli ve yabancı
turistlere turistik eşyalar sunmakta, bir yandan da çukurdaki Safranbolu'da yaşamını
sürdüren 5 bin kişiye hizmet vermektedir. Çukurun üstündeki yeni
Safranbolu'da ise 30 küsur bin nüfus vardır. Çukur, başka bir dünyadır.
Tarihi çarşıda turistik eşyaları ayıkladığınızda arnavutkaldırımı
sokaklarda lonca düzeninin sürdüğü görülmektedir... Parmakla sayılacak
kadar azalmış olsalar da semerci, saraç, terzi, demirci, bakırcı, kalaycı,
mesci, keçeci, nalbant yüzyıllardan süzülen işlerini sürdürmektedir.
Safranbolu'da her şey güllük gülistanlık değildir.
Tehlike sinyali
Kültür Bakanlığı bugüne dek eski evlerin yüzde 10'una onarım desteği
verebilmiştir. Safranbolu'nun tepeden tırnağa elden geçirilmesi
gerekmektedir. Koruma altındaki evlerin dışında Safranbolu'da korunması
hatta düzeltilip korunması gereken 2 bin kadar ev daha vardır. Safranbolu'nun
geleceğini görmek için Deli İbrahim 'in kazasker yaptığı Safranbolulu
Cinci Hoca gibi cinlere, perilere danışmaya gerek yoktur. Safranbolu'ya bugünden
sahip çıkılmalıdır, gerekirse dünya ayağa kaldırılmalıdır. Dünya
mirası bir kent için yapılması gereken de budur.
Cumhuriyet
|