Hükümet duble yolları yapamaz
Duble yollar hangi parayla yapılacak? Bütçede bunu yapacak para yok.
Ekonomik programdan sapılırsa gene 'ani vuruş' olur. Hükümetin popülist
politikalarına itirazımız var. Emekli zammı, IMF'yle görüşerek yapılmalıydı.
Vergi affı ve İhale Yasası'nda da popülizm gördük. Bu hükümete AB
konusunda güveniyorum. Türkiye, AB sınavını geçer, 2004 sonunda AB'yle tam
üyelik müzakerelerine başlar.
Neden?
Hükümet işbaşına geldiğinden bu yana ciddi sorunlarla yüz yüze. Bir
yandan karşılaştığı sorunları çözmeye uğraşıyor, ama bir yandan da
bu sorunları çözecek hazırlıkları ve projeleri olmadığı izlenimini
veriyor. Bir yandan emeklilerin hayatını hiç değilse bir nebze kolaylaştıracak
bir adım atıyor, ama öte yandan bunu sağlayacak kaynağı nereden bulacağını
açıklayamıyor. 15 bin kilometre duble yol yapıp işsizliğe bir oranda çare
bulacağını söylüyor, ama o yolların yapılması için harcanacak parayı
ortaya koyamıyor.
Bu kaymalar ve belirsizlikler, toplumun çeşitli kesimlerinde endişeler
yaratıyor. TÜSİAD da endişelenenler listesine dahil oldu. Geçenlerde TÜSİAD
Başkanı Tuncay Özilhan, hükümeti ciddi bir biçimde eleştirdi. TÜSİAD'ın,
hükümete hangi konularda itiraz ettiğini, gelecekle ilgili endişelerinin ve
beklentilerinin ne olduğunu anlamak için TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi
Başkanı Muharrem Kayhan'la konuştuk. Kayhan, 1997-98 döneminde TÜSİAD'ın
başkanlığını yaptı.
- Televizyonda, Türkiye'nin en büyük zenginlerinin kulübü olan TÜSİAD'ın
başkanını,Başbakan'la telefonla konuşurken gördüm. Biraz evvel hükümeti
eleştirmişti ve Başbakan'la konuşurken bağışlayın beni ama, deyim
yerindeyse ezilip büzülüyordu. Zenginler biraz, nasıl söyleyeyim, ürkek mi
olur?
Yoo. TÜSİAD dernek olarak hep inandığı şeyleri söylüyor ve söylemeye
de devam ediyor. Başbakan'la konuşurken gayet nazik olması, söylediklerinin
doğruluğuna kendisinin inanmaması demek değil ki. Üstelik bu demarşları
kamuya açık yapıyor.
- Ama TÜSİAD'ın üyelerinden çok daha fakir olan bir yazarın Başbakan'la
asla öyle konuşmayacağını biliyorum ben. Başbakan da zaten bir yazarla öyle
konuşmaz. Eğer para size rahatça konuşma özgürlüğünü, cesareti ve gücü
vermiyorsa, para size ne veriyor?
Hoppala. Bunu hiç düşünmedim. Konuşma özgürlüğünü burada yeterince
bulduğumuz inancındayız. Konuşma özgürlüğü parayla ölçülebilen bir
şey olmamalı. Herkesin bu özgürlüğü var. Dernek olarak biz misyonumuz çerçevesindeki
konularda serbestçe konuşuyoruz, eylemler yapıyoruz.
- Gördüklerim bütün bunları bana düşündürttü doğrusu. Para tam
olarak ne ifade eder bir zengine?
Benim için para deyince sikke koleksiyonum akla geliyor.
- Kazandığınız paraları, zekânızın bir yansıması olarak mı görüyorsunuz?
Para, sizin zekânızın ve yaratıcılığınızın bir göstergesi mi?
Bir şey icat eden, bir buluş yapan birinin başarısı, kendi zekâsının
tam yansımasıdır. Ama iş âleminde bir kurumun değişik paydaşları var.
Hissedarları, çalışanları var. Eğer ortada bir kazanç varsa, bu ortak bir
eforun, çalışmanın ve zekânın bir sonucudur.
- Türkiye'de insanlar genellikle devletten para kazanırlar. İhalelere
girerler, Resmi Gazete'yi takip edip yasal açıklar yakalarlar, politikacılarla
iyi geçinirler. Sizin de söylediğiniz gibi yeni bir şey keşfetmek ayrı bir
şeydir. Ve, yeni bir şey keşfederek zengin olmuş biri de yok denecek kadar
azdır Türkiye'de. Bu kadar basit bir yoldan para kazanmak bir zekâ gibi mi gözüküyor
zenginlere?
Değil işte. Baştan söyledim. Kişinin bir şeyi kendi yaratması bambaşka
bir şey ama kişinin, çok hareketli, kaypak bir ortamda devraldığı bir işi,
daha başarılı hale götürmesi de onun başarısıdır. Eğer insan kendi
vicdanıyla baş başa kaldığında, ben buna katkıda bulundum diyorsa bu başarıdır.
Para, bu başarının sadece bir ölçüsüdür. O işte kaç kişinin çalıştığı,
eserin büyüklüğü, ileri görüşlülük de birer ölçüdür.
- Zenginlerin psikolojisinden Türkiye'nin ekonomik durumuna geçelim
izninizle. Türk Lirası'nın fazla değer kazanması her zaman Türk
ekonomisini krize götürdü. Şimdi de lira çok değer kazandı. Bu, yeni bir
kriz yaratır mı, yoksa şimdiki şartlar daha mı değişik?
Şartlar biraz daha değişik. İhracat- ithalat dengesine bakarım ben. İhracat
ile ithalat arasındaki makas kriz öncesi günlere gelir mi, ben şu anda böyle
yakın bir tehlike görmüyorum.
- Hükümet, ekonomiyi sarsıntısız yürütecek bir hazırlığa sahip gözüküyor
mu sizce?
Büyük bir yaratıcılığa ihtiyaç yok. Hükümetin önünde, fazla
manevra alanı bulunmayan bir ekonomik gündem var. Ne yapılması gerektiği
belli. IMF ile hazırlanan program harfiyen uygulanırsa Türkiye krize girmez.
Ama Irak'ta çok büyük bir felaket olursa, bilemeyiz tabii. Savaşa katılımı
belli sınırlarda tutarsak ve IMF ile yapılan programı izlersek, SSK, özelleştirme
gibi reformları yaparsak, savaşın zararını asgariye indiriz.
- Hükümet bütün bu gerekenleri yapma niyetine, kararlılığına ve gücüne
sahip mi?
Meclis'teki çoğunluğuyla Anayasa'yı neredeyse tek başına değiştirme gücüne
sahip olan hükümet bu güce kesinlikle sahip. Masaya SSK'yı halledeceğim
diye otursa, kanununu bir dakikada Meclis'e sevk eder, aynı gün komisyondan geçirir.
Ben, hükümetin bu niyete sahip olduğuna inanmak istiyorum şu anda. Ayrıca
gerekenleri yapmaya da mecbur. Çünkü popülizmin hükümete kazandıracağı
hiçbir şey yok. Önünde çok uzun bir iktidar süresi var. Bu acı reçetenin
ilaçlarını bütün zorluklarına rağmen eğer bir koalisyon hükümeti Türkiye'ye
içirmeyi başarabildiyse, bizim bu hükümetten daha üstünü beklememiz doğru
olur.
- TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan, 'Mevcut program çökerse bir daha yeni
bir program yapılamaz. Böyle acı bir ilaç insanlara tekrar içirilemez. Yapılacaklar
bugün yapılmalı. Kırılgan dengeye dikkat edin' dedi. Hükümet ekonomide
gerekenleri yapmıyor mu, reformları sürdürmüyor mu ki, TÜSİAD ekonomik
program çöker diye sık sık hükümeti uyarıyor?
Türkiye, IMF'yle 4'üncü gözden geçirmeyi başaramadı. Bu, bir derece hoşgörülmeli.
Çünkü, hükümetin görevi devraldığı döneme denk geldi. Ayrıca emekli
zamları konusunda da hükümetin endişesini anlıyorum, insanını aç bırakamaz,
bir iyileştirme yapmak lazımdı ama bunu yapmanın zamanı, zemini ve yöntemi
önemliydi. Bunun IMF'yle konuşularak, ortak bir karar sonucu yapılması lazımdı.
Beraber program yürüttüğü kurum Türkiye'ye gelmeden, ondan habersiz
alelacel zamları dağıtıp, sonra o zemin üzerinde yeni dönemin görüşmelerine
başlamak doğru değildi. Programın yürütülmesiyle ilgili tereddütler doğuracak
adımlardan kaçınılmalı. Bir de vergi affında alelacele bir şey oldu. Keza
İhale Yasası'nda da endişe duyduk. Bunlarda az buçuk popülizm görmemiz,
bizi bu uyarıları zamanında yapmaya sevk etti. Mesela duble yol hadisesi.
- Hükümet 15 bin kilometre yol yapacağını açıkladı. Bu, ekonomiyi nasıl
etkiler peki?
Valla, kaç kilometresinin yapılmasına ödenek var, göreceğiz. Ekonomik
programın limitleri var. Üstelik kamu yatırımlarının ekonomiyi canlandıracağı
tezi de eski bir tez. Parası gani ve faizleri eksi olan Japonya bunu yapmaya
kalkıyor, beceremiyor. Üstelik duble yol terimi de rahatsız edici. Çift yol
bu. Eğer bir yere ulaşmada çok ciddi bir sorun varsa amenna, buyurun yapın.
Ama 100 kilometrelik yolu yaparken 10 bin amele çalışacak derseniz, siz parası
sadece gıda harcamasına gidecek 10 bin tane asgari ücret yaratıyorsunuz
demektir. Bu yollarla yaratılacak katma değer, yolun kendisini 20 senede ödemiyor.
Üstelik siz bunları yüzde 20-25 reel faizlerle finanse edeceksiniz. Bu yollar
hangi parayla yapılacak? Bu para nereden bulunacak?
- Nereden bulunacak?
Bütçede bunu yapacak para yok. Böyle bir kaynak yok. Bu yollar yapılamaz. Sıkı
para politikası yürütülüyorsa yolları yapmak mümkün değil.
- Kamu harcamaları artırılarak duble yollar yapılamaz mı?
O zaman, hiç şüphesiz kriz yaşarız. Program bozulursa, ekonomi de feci
bozulur. Ama hükümet 10 gündür piyasanın tepkilerini ciddiye alıyor.
- IMF'yle anlaşma hâlâ sağlanamadı. Dördüncü gözden geçirme
tamamlanamadı. Oysa IMF seçimlerden önce 1.6 milyar dolar verecekti. Hâlâ görüşmeler
sürüyor. IMF ile aramızda sorun mu var?
Hayır. Dördüncü gözden geçirme popülizm endişesiyle ertelendi. Şimdi
Türkiye tekrar mektup yazacak. IMF' yle görüşmelerden sonraki açıklamalara
bakın, hükümet enflasyonist bir şey yapmayacağına kesin söz verdi.
- TÜSİAD Başkanı Özilhan geçen günkü konuşmasında, 'Irak politikası
kararsız, totaliterler desteklenmemeli' diyerek hükümeti uyardı. TÜSİAD
savaş konusunda tam ne düşünüyor? Saddam'ın devrilmesinin en önemli hedef
olduğunu mu düşünüyorsunuz?
TÜSİAD'ın hiçbir yerde bir diktatörlüğü desteklemek gibi bir tavrı
yok. TÜSİAD savaşın olmamasını ister. NATO'daki ve AB'deki müttefikleriyle,
BM'yle ortak bir platformun içinde olmayı ister. Türkiye'nin zararının en
az olacağı bir formülü arzular.
- Başbakan Gül, piyasaların hükümete avans verdiğini ve bu şansı boşa
çıkarmayacaklarını söyledi. Bu avansın süresi ne kadardır? TÜSİAD son
uyarılarıyla hükümete verdiği avansı geri mi çekiyor?
Bu avansı hükümet kendi kendine tayin ediyor. Acil eylem planıyla, faiz dışı
fazlayla, özelleştirme takvimiyle, AB hedefiyle, hükümet kendini bağladı.
Eğer söylediklerini kendi verdiği sürelerde yapmazsa, avansın bir kısmını
kendisi kesmiş olur. Ama şu anda hükümet bu taahhütlerinde geri kaldı
demek için biraz erken. Hükümet, 'Ekonomik programı IMF'yle müştereken yürüteceğiz'
diye taahhüt etti. Hem bugün IMF programıyla ilgili yeni bir yasal düzenleme,
yönetmelik gerekirse CHP buna karşı çıkacak mı? Hayır. Bu program zaten
CHP'nin ekonomik kurmayı Kemal Derviş'in programının bir devamı. Dolayısıyla
bugün çok farklı bir ortamdayız.
- AKP Başkan Yardımcı Dengir Fırat, hiçbir hükümete iki ayını
doldurmadan böyle saldırılmadığını, TÜSİAD'ın bir yerlerden talimat
aldığını söyledi.
Biz, popülist yaklaşımlarla ilgili bu uyarıları yapmasaydık, görevimizi
yapmamış olacaktık. Biz her hükümeti aynı konuda eleştirdik. Türkiye'de
yıllardır süren bir ekonomik kriz var. Bu kriz bugün çıkmış değil ki,
vatandaşın, iş âleminin ve dış dünyanın bu kadar uzun bekleyecek süresi
olsun. Bu krizin 2001 Şubat'ındaki gibi bazen ani vuruşları oldu o kadar.
Programdan sapılırsa gene ani vuruş olur. Türkiye ekonomik programını bu
krizler bir daha olmasın diye uyguluyor. Vazgeçtiği zaman risklere açıksınız.
Biz, yurtiçinde ya da yurtdışında iş yaptığımız kişilerin, piyasaların
hissiyatını yapıcı bir şekilde dile getirdik. Türk
ekonomisinin yatırıma ihtiyacı var. Bunu özel sektörün yapacağını Başbakan
da söyledi. Bu yatırımları yapacak özel sektörün endişelerini ortaya
koymasından daha doğal bir şey yok.
- Dış dünyanın Türkiye ile ilgili hissiyatı nedir şu anda?
Herkes hükümetin aksiyonlarını, programa sadık kalınıp kalınmayacağını
bekliyor. Türkiye programa sa-dık kalmak zorunda. Bu da hükümetin
elinde. Tek eksiklik gerekenlerin bir an önce kararlılıkla yapılması.
- Hükümetin politikalarına hangi noktalarda itirazlarınız var?
Popülizm ve kamu harcamalarını ilgilendiren konularda. Bunlarla ilgili olarak
IMF'yle bir danışma sürecinin olması lazım. Mesela vergi reformuyla
desteklenmemiş bir vergi affı getirildi. Bu aflar ciddi bir haksız rekabet
yaratıyor. Üstelik hepsi de 'Bu son' diye yapılıyor. Eğer 'Bu son' diye yapıyorsanız,
buna bir daha meydan vermeyecek şartları da getirmelisiniz.
- Hükümetin desteklediğiniz politikaları hangileri?
AB ile baştaki kararlılığını olumlu buluyoruz ve bunun sürmesini
istiyoruz. Türkiye şu anda yapacaklarıyla müzakere sürecini kısaltabilir.
- Türkiye temmuza kadar tarımdan asker-sivil ilişkilerine varıncaya kadar
AB ile ilgili çok önemli adımlar atmak zorunda. Temmuz ayında Türkiye'nin
ulusal programı hazır olmalı. Sizce bu hükümet bütün bu hazırlıkları
tamamlayıp, AB sınavını geçebilecek mi?
Türkiye, AB sınavını geçer. 2004 sonunda AB ile müzakerelere başlar.
Olumsuz bir rapor çıkması ihtimali çok düşük. Çünkü müzakereye başlama
kararında siyasi koşullar daha ağırlıklı olacak. Bugün, Meclis'te büyük
bir çoğunluğa dayanan bir hükümet varken ve AB hedefinin arkasında birleşmiş
bir toplum varken, bireysel özgürlüklerle ilgili yönetmelikler geçer ve
uygulama yapılır. Çünkü AB perspektifini kaybetmek, Türkiye'ye pahalıya
mal olur ve bu göze alınamaz. Ben bu hükümete AB konusunda güveniyorum. Ayrıca
siyasi kriterlerde bir kamuoyu desteği de oluştu. Benim orada bir endişem
kalmadı. Biz AB ile ilişkide asıl ekonomik kriterlerde zorlanacağız.
- Niye?
Maastrich Kriterleri'ni yerine getirmek Türkiye için daha zor. Eskiden Gümrük
Birliği'ne uymak yetiyordu, şimdi yetmiyor. Biz sınai olarak AB'ye entegre
olurken, adamlar merkez bankasını, kamu maliyesini birleştirdi, tek paraya geçti.
Biz buna o kadar uzağız ki, siyasi kriterlerden çok daha büyük zorluklarla
karşılaşacağız. Ekonomik kriterlerde vatandaşın kısa vadeli istekleri
var. Herkes 'İki üç senedir çok sıkıntıdayım. Ortadaki pasta küçük
ama benim payım büyük olsun' diyor. Türkiye bu zorluğu tam üyelik yolunda
müzakere sürecinde çekecek. Bu süreci yedi yıldan önce bitiren yok.
Herhalde bizim ki de o kadar sürecek.
- AB'yle aramızda bir de Kıbrıs engeli var. Hükümetin bu konudaki
politikası tam anlaşılamıyor. Hiç TÜSİAD'a Kıbrıs politikasıyla ilgili
bilgi verdi mi hükümet? Hiç bu konuda görüş alışverişi oldu mu hükümetle
aranızda?
Hayır. Türkiye, Kıbrıs'ı çözmemesine rağmen AB'den bir müzakere
tarihi alabilir ama müzakere sürecinde çok fazla zorlanırız, üyeliğimiz
bile tehlikeye girebilir. Oysa şu anda Kıbrıs sorunun çözülmesi için
ortada her zamankinden daha uygun bir zemin var.
- Türkiye'nin geleceğinden ümitli misiniz? Kısa vadede neler yaşayacağız
biz?
Kendi işimi ben bugün belki Bulgaristan'da daha ucuza yapabilirim ama biz Türkiye'de
yapıyoruz. Bu sadece milliyetçilikten değil. Türkiye'nin önümüzdeki
senelerde dünya piyasalarında çok geçerli bir memleket olacağına dair
benim inancım tam. Türkiye, 'Burada hiçbir şey adam olmaz, yatırım yapılmaz'
denilecek bir ülke değil. Ben bu korkuların hiçbirini taşımıyorum. Türkiye
ile ilgili menfi düşünenlerin de AB yolunda başarılanlar sonucunda artık
bu görüşlerini değiştirmiş olmaları gerekir.
Radikal
|