İstanbul'daki Demirden Kilise
denize doğru kayıyor
İstanbul yalnızca iki
kıtanın birleştiği bir kent değil, aynı zamanda farklı medeniyetlerin de
buluştuğu bir yer. Kent hem Müslüman hem de Hıristiyan medeniyetlerinin
nadide şaheserleriyle çevrili. Bunlardan biri, çevresinde yaşayanlarca
"Demir Kilise" olarak bilinen kilise, Haliç'in güney kıyısında
bulunuyor. Ne var ki, Bulgar tarihinde bir köşetaşı oluşturan kilisenin özel
bakıma gereksinimi var.
Kilise 20. yüzyıl'ın başında inşa edilmiş. 19. yüzyıl'ın ortasına
değin Osmanlı Imparatorluğu sınırlarında yaşayan Bulgar azınlık Yunan
Ortodoks Kilisesi'nin üyesiyken, ulusçu etmenlere de bağlı olarak, Bulgarlar
kendi kiliselerini kurmaya karar vermiş.
İstanbul'daki Bulgar liderlerden Stefan Bogoridi, 1848 yılında bir Bulgar
kilisesinin kurulması için resmî olarak başvurmuş. Bogoridi Yunanlar da,
Bulgarlar da Ortodoks inancına mensup olsalar da, Bulgarların Yunan Ortodoks
kiliselerindeki ibadet etme biçimlerini - dil farklılığından ötürü -
anlayamadıklarını ileri sürmüş. Osmanlı Sarayı bu talebi kabul edince,
bir papazlık birimi aynı yıl içinde kurulmuş. Bulgar tarihinde bir köşetaşı
olan söz konusu oluşum, bir kilisenin inşa edilmesi yönünde kayda değer çalışmalarda
bulunmuş. Sonunda, 1 Mart 1870'te yayımlanan bir imparatorluk fermanı ile
Bulgar azınlığa kendi kilisesini kurma hakkı verilmiş. Böylece bu kilise
Rum Ortodoks Patrikliği'nce tanınması sağlanmış.
Bulgarlar kiliselerini Haliç yakınlarında, Rum Ortodoks Patirkliği'ne
fazlaca uzak olmayan bir yerde kurmayı kararlaştırmışlar. Ne var ki
sonradan seçtikleri yerin betonarme bir bina inşa etmek için çok yumuşak
olduğunu ayrımsayarak, kilisenin inşasında demir ve çelikten yararlanmışlar.
Avusturyalı bir firma binanın parçalarını 1893 yılında Viyana'da üretmeye
başlamış. Kilisenin iç ve dış yüzeyleri metal tabakalarla kaplandı.
Sonra tüm bölümler geniş sürgüler ve perçinlerle çevrelenmiş.
İnşaat tamamlandığındaysa, büyük yolculuk başlamış. Kilise'nin parçaları
Tuna Nehri'nden Karadeniz'e, oradan da İstanbul'a aktarılmış. Tüm parçaların
bir araya getirilmesi bir buçuk yıl sürmüş. Kilise kapılarını ibadet
etmek isteyenlere 1898'de açmış.
Bir asır sonra, İstanbul'daki Bulgar azınlığa mensup yalnızca birkaç
kişi var artık. Kilise'nin bekçisi Kilise'nin dinsel kutlamalar ve alışıldık
turist turları sırasında - günde - 20 ila 30 kişi tarafından ziyaret
edildiğini belirtiyor. Yalnızlığa terk edilmiş olmanın dışında,
kilisenin bir başka ciddi sorunu daha var.
İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Profesör Mete Tapan ve mimar Hasan
Kuruyazıcı binanın - yerdeki boşluklardan ötürü - denize doğru kaydığını
belirtiyor. İki uzman ufak çaplı depremler ve hatta yoldan geçen kamyonların
yarattığı sarsıntının bile duvarlardaki çatlakları büyüttüğünü
dile getiriyor. Bulgar azınlık temsilcileri hem Türk hem de Bulgar Kültür
bakanlıklarına, restorasyon için yardım almak amacıyla başvurmuş olmalarına
karşın, bürokrasinin çok yavaş işlediği belirtiliyor. Sonuçta tarihî
kilise her gün denize doğru biraz daha ilerliyor.
Vahit Bora
|