reklam

22 Şubat 2003 Cumartesi
Ana Sayfa > Haberler

İstanbul'daki Demirden Kilise denize doğru kayıyor

İstanbul yalnızca iki kıtanın birleştiği bir kent değil, aynı zamanda farklı medeniyetlerin de buluştuğu bir yer. Kent hem Müslüman hem de Hıristiyan medeniyetlerinin nadide şaheserleriyle çevrili. Bunlardan biri, çevresinde yaşayanlarca "Demir Kilise" olarak bilinen kilise, Haliç'in güney kıyısında bulunuyor. Ne var ki, Bulgar tarihinde bir köşetaşı oluşturan kilisenin özel bakıma gereksinimi var.

Kilise 20. yüzyıl'ın başında inşa edilmiş. 19. yüzyıl'ın ortasına değin Osmanlı Imparatorluğu sınırlarında yaşayan Bulgar azınlık Yunan Ortodoks Kilisesi'nin üyesiyken, ulusçu etmenlere de bağlı olarak, Bulgarlar kendi kiliselerini kurmaya karar vermiş.

İstanbul'daki Bulgar liderlerden Stefan Bogoridi, 1848 yılında bir Bulgar kilisesinin kurulması için resmî olarak başvurmuş. Bogoridi Yunanlar da, Bulgarlar da Ortodoks inancına mensup olsalar da, Bulgarların Yunan Ortodoks kiliselerindeki ibadet etme biçimlerini - dil farklılığından ötürü - anlayamadıklarını ileri sürmüş. Osmanlı Sarayı bu talebi kabul edince, bir papazlık birimi aynı yıl içinde kurulmuş. Bulgar tarihinde bir köşetaşı olan söz konusu oluşum, bir kilisenin inşa edilmesi yönünde kayda değer çalışmalarda bulunmuş. Sonunda, 1 Mart 1870'te yayımlanan bir imparatorluk fermanı ile Bulgar azınlığa kendi kilisesini kurma hakkı verilmiş. Böylece bu kilise Rum Ortodoks Patrikliği'nce tanınması sağlanmış.

Bulgarlar kiliselerini Haliç yakınlarında, Rum Ortodoks Patirkliği'ne fazlaca uzak olmayan bir yerde kurmayı kararlaştırmışlar. Ne var ki sonradan seçtikleri yerin betonarme bir bina inşa etmek için çok yumuşak olduğunu ayrımsayarak, kilisenin inşasında demir ve çelikten yararlanmışlar. Avusturyalı bir firma binanın parçalarını 1893 yılında Viyana'da üretmeye başlamış. Kilisenin iç ve dış yüzeyleri metal tabakalarla kaplandı. Sonra tüm bölümler geniş sürgüler ve perçinlerle çevrelenmiş.

İnşaat tamamlandığındaysa, büyük yolculuk başlamış. Kilise'nin parçaları Tuna Nehri'nden Karadeniz'e, oradan da İstanbul'a aktarılmış. Tüm parçaların bir araya getirilmesi bir buçuk yıl sürmüş. Kilise kapılarını ibadet etmek isteyenlere 1898'de açmış.

Bir asır sonra, İstanbul'daki Bulgar azınlığa mensup yalnızca birkaç kişi var artık. Kilise'nin bekçisi Kilise'nin dinsel kutlamalar ve alışıldık turist turları sırasında - günde - 20 ila 30 kişi tarafından ziyaret edildiğini belirtiyor. Yalnızlığa terk edilmiş olmanın dışında, kilisenin bir başka ciddi sorunu daha var.

İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Profesör Mete Tapan ve mimar Hasan Kuruyazıcı binanın - yerdeki boşluklardan ötürü - denize doğru kaydığını belirtiyor. İki uzman ufak çaplı depremler ve hatta yoldan geçen kamyonların yarattığı sarsıntının bile duvarlardaki çatlakları büyüttüğünü dile getiriyor. Bulgar azınlık temsilcileri hem Türk hem de Bulgar Kültür bakanlıklarına, restorasyon için yardım almak amacıyla başvurmuş olmalarına karşın, bürokrasinin çok yavaş işlediği belirtiliyor. Sonuçta tarihî kilise her gün denize doğru biraz daha ilerliyor.
Vahit Bora

 

Şubat 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28
diğer aylar için tıklayın

Platform

"Mimarlık Meslek Yasası" tartışılıyor.

Forum'da başlayan tartışmaya şimdi katılmak için tıklayın.  Tartışma 04 Mart'ta İTÜ Mimarlık Fakültesi 109 No'lu Salon' da davetli konuşmacılar ile son bulacak.

Yönetici: Umut İnan
Konuşmacılar: Ratip Kansu,
Hakkı Önel, Aslı Özbay, Salih Zeki Pekin

Lamp 83' ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz