reklam

04 Mart 2003 Salı
Ana Sayfa > Haberler

Yap boz kilise

Haliç kıyısında zeminin çürük olması nedeniyle temel atılamayınca Bulgarlar Viyana'da prefabrike bir kilise yaptırıyor... Kilisenin parçaları Tuna üzerinden gemilerle İstanbul'a getiriliyor... Çevrede "vidalı kilise" olarak anılan yapının Fener'deki arsaya kurulması yaklaşık 1.5 yıl sürüyor.

Kar, lapa lapa yağıyor... Kar taneleri, düştükleri yerde birbirine sarılıyor; kent, beyaz bir örtüye bürünüyor... Gemiler gibi kentler de dişidir... İstanbul'a adamakıllı kar yağdığında, o bilinen kubbeli siluetin arkasından parlak siyah saçlarına beyazlar düşmüş fettan bir kadın çıkıyor ortaya... Fettanlık İstanbul'a yakışıyor...

Kar bitip de yerini çamur deryası aldığında, İstanbul hiç çekilmiyor...

İstanbul bunu hep yapıyor...

İnsanlar da, fettanlığı yüzünden İstanbul için neler yapmıyor ki...

Bulgarlar bile, İstanbul'da açacakları kiliseyi önce Viyana'da kurduruyor sonra söküp Haliç kıyısına getirtiyor...

Tak vidayı, sök vidayı... Sanki vidalı kilise!

İstefaniki Bey'in çabası
Osmanlı, daha kuruluş aşamasında Bizans'tan, Sırbistan'dan kız aldığı gibi ''Bulgarya'' dan da kız alıyor... 1376'da I. Murat , Bulgar prensesi ile evleniyor... Serde akrabalık var, ama bu evlilikler aslında hiç de hayra alamet değil... Çünkü Osmanlı önce prensesleri alıyor.. sonra toprakları... 1389'da Kosova'da I. Murat, savaş alanında yaşamını yitirse de Balkanlar'daki direnişi kırıyor ve 1396'da Yıldırım Bayezit 'in kazandığı Niğbolu Savaşı'yla Bulgar Çarlığı tarih sahnesinden çekiliyor.

Böylece Bulgarlar, Avrupa'nın ve Rusya'nın desteğiyle 1878'de özerkliklerini kazanıncaya dek 482 yıl boyunca Osmanlı'nın egemenliğine giriyor...

Bulgarlar, Ortodoks...

Bulgarlar Ortodoks ama İstanbul'a ancak Ortodoks Bizans yıkıldığında Osmanlı sayesinde gelip yerleşebiliyorlar... Osmanlı, Bulgarları aynı kiliseye gittikleri için Rum ahaliden sayıyor...

Osmanlı, toprakları geri vermeye başladığında Balkanlar'da Bulgar milliyetçileri isyan hesapları yaparken İstanbul'daki Bulgarlar başka hesap peşinde koşuyor; Rum Patrikhanesi'ne başkaldırıyor... Rum Ortodoks Kilisesi'nden ayrılmak, Bulgar Ortodoks Kilisesi'ni kurmak istiyorlar...

1848'de ''İstefaniki Bey'' adıyla maruf, Bulgar cemaatinin önde gelenlerinden Stefan Bogoridi , Babıâli'ye gidip kendi dillerinde ibadet etmek istediklerini söylüyor... Devir, Tanzimat devri... Kaldı ki, Ruslar da Ortodoks dünyasında Rumların nüfuzunu kırmak için Bulgarları destekliyor... Fakat, Bulgarlar temkinli... Ortalığı fazla karıştırmak da istemiyorlar... İlk istekleri, kilise değil bir papaz evi kurmak... İstefaniki Bey de, Fener'deki arsasını bağışlamaya hazır... Sultan Abdülmecid 12 Eylül 1848'de ferman buyuruyor; Fener'de ''metoh'' adı verilen papaz evi inşaatı başlıyor...

İstanbul'da birkaç günlük lapa lapa karın yerini, çamur seli alıyor...

Tarihi dokunun içindeki pis yeşil otobüs durağının göbeğinde, haldeki domates sandıklarının üzerine şablondan yazılan türden ''Fener'' yazıyor...

Haliç kıyısındaki caddeden çamur akıyor; tekerleklerden saçılan çamurlar yol kenarındaki kar yığınlarını biraz daha siyaha boyuyor...

Fettan kadının makyajı akıyor!

Bulgarların Hıristiyanlığı seçip Bizans'ın Ortodoks Kilisesi'ne bağlanması 9. yüzyılda oluyor... 1000 yıl sonra İstanbul'da ilk kez 19. yüzyılda papaz evinde kendi dilleri ile ibadete başlayan Bulgarlar, 1860'ta bir adım daha atıp Rum patriğini tanımama kararı alıyor...

O sıra İstanbul'da 30 binden fazla Bulgar yaşıyor...
İstanbul'da Bulgarlar genellikle abacılık, tüccarlık, fırıncılık, bahçıvanlık, faytonculuk, balıkçılık, aşçılık, ırgatlık, çobanlık yapıyor... Aralarından küçük bir grup, patrikhaneden öyle sıkılmış olmalı ki, Ermeni Katolik Kilisesi'ne geçme kararı alıyor.. Ama asıl amaç kendi bağımsız kiliselerini açmak... Avrupa'daki Katoliklerin de canına minnet! Fakat öte tarafta Rusya'nın ağırlığı var...

Önce eksarhhane açılıyor
11 Mart 1870'te Sultan II. Abdülhamit 'in fermanıyla bağımsız Bulgar kilisesinin kurulmasına izin çıkıyor. Tabii o arada Bulgarya'daki Bulgarlar bağımsızlık için çoktan isyan başlatmış...

İlginçtir, İstanbul'daki Bulgarların, gündemi kilisenin bağımsızlığı...

Bu fettan kadın, nasıl da baştan çıkartıyor insanları...

Başkan anlamında Rumcadaki ''eksarkhos'' sözcüğünden türemiş ''eksarh'' deniyor, Ortodoks Bulgar cemaatinin başına geçen kişiye... Patrikhane de tanıyor ''eksarhhane'' yi ve Ortodoks Kilisesi'nde patrikten aşağıda, metropolitten yukarıda bir dereceye oturtuyor eksarhı...

Artık geriye, bir kilise yapmak kalıyor...

Hani, Fener'de İstefaniki Bey'in verdiği arsada yapılan ve ''metoh'' denilen papaz evi vardı ya... İşte tam onun karşısına, Haliç'in tam kıyısına bu kez kilise gibi bir kilise yapmanın zamanı geliyor...

Lakin Haliç kıyısında zemin çürük... Temel, çamura batacak; bina çökecek...

Tek çare, demirden prefabrike bir bina yapmak...

İstanbullu Ermeni mimar Hosvep Aznavur 'un projesini çizdiği kilise, çelik profiller üzerinde yükseliyor; duvar yerine sac ve demir döküm levhalar takılıyor...

Bütün parçalar cıvata-somunlarla, perçinlerle birbirine tutturuluyor...

Tabii bunların hepsi kâğıt üzerinde oluyor...

Planlanan parçaların üretimi için 1892'de uluslararası bir yarışma açılıyor ve işi Avusturya'dan R. Ph. Waagner firması alıyor...

1896'da parçaların üretimi tamamlanıyor ve kilise Viyana'daki fabrikanın bahçesine aynen kuruluyor...

Sonra karşısına geçip bakıyorlar, oldu mu diye...

Olmuş...

Aynen söküyorlar...

Parçaları gemilere yükleyip Tuna üzerinden İstanbul'a gönderiyorlar.

Kilisenin kulesindeki altı çan da Rusya'nın Yaroslavl kentinde özel olarak dökülüyor...

Her yanı demir
Kilisenin İstanbul'da kurulması yaklaşık 1.5 yıl sürüyor... 1898'de törenle kutsanarak açılıyor... Adına da İstefani Bey'den ''Stefan Kilisesi'' deniyor...

Ama bugün, kilisenin kapısında ''Bulgar Kilisesi'' yazıyor...

Çevrede ise ''Vidalı Kilise'' olarak anılıyor...

Kilisenin bahçe kapısı kilitli...

Kardaki ayak izleri, bir kişinin girip çıktığını gösteriyor... Zilin sesine yanıt gelmiyor... Kilisenin demirden olmayan belki de tek parçası, ikonların sergilendiği büyük ahşap pano ''ikonastatis'' içeride bekliyor...

Dış cephede, boyanın üstünden süzülen küçük pas akıntıları olmasa, süslemeler taş oyma gibi duruyor...

Biri çan kulesinde öteki çatıda iki paratoner, demir kütleyi yıldırımlardan ancak koruyor.

Giriş kapısının üstündeki güneşi çağrıştıran daire ile üçgen içindeki göz ise kiliseyi her türlü kem bakıştan sakınıyor...

Bahçedeki küçük mezarlıkta, lahitlerin üstündeki kurukafa kabartmaları korku salmak yerine, korsan filmlerindeki bayrakları çağrıştırıyor...

Kar eriyip çamura dönüşerek, yerden kalkmaya çalışıyor...

Bulgar kızı camdan bakıyor!
Cumhuriyet 

 

Mart 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30

31

diğer aylar için tıklayın

Platform

"Mimarlık Meslek Yasası" tartışılıyor.

Forum'da başlayan tartışmaya şimdi katılmak için tıklayın.  Tartışma 04 Mart'ta İTÜ Mimarlık Fakültesi 109 No'lu Salon' da davetli konuşmacılar ile son bulacak.

Yönetici: Umut İnan
Konuşmacılar:
Ratip Kansu, Hakkı Önel, Aslı Özbay, Salih Zeki Pekin

Lamp 83' ün katkılarıyla

 

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz