Sirkeci Garı yandan çarklı
Sirkeci Garı,
1890'lardan kalan malzemeleriyle yaşamaya devam ediyor...
Birçok antika eşya da 83 yaşındaki Ömer Mumcuoğlu sayesinde yok
olmaktan kurtuluyor.
Sirkeci Garı, yandan çarklı... Şiirdeki ada vapuru gibi yandan çarklı...
Tren istasyonu, vapur gibi yandan çarklı olur mu? Olmaz tabii; ama Sirkeci Garı
yandan çarklı... Geçin garın karşısına bakın... İnce uzun, tek katlı
bir bina... Cephesi tuğla şeritlerle bezenmiş... Binanın tam ortasında iki
katlı bir bölüm... Görkemli bir taç kapı... Ortadaki iki katlı bölümün
iki yanında birer kule... Her kulede ikişer saat... Uzayıp giden binanın iki
ucunda yine ikişer kat... Pencerelerin alttakileri sivri kemerli, üsttekileri
daire; camlar vitray...
Bu tabloda bir eksik var...
Tren yolcusu yok... Yolcular gara, yandan giriyor; sonradan yapılmış ve çok
da kötü düzenlenmiş yandaki camekânın kapısından... İşte bu yüzden
Sirkeci Garı, yandan çarklı!
Yapımına 11 Şubat 1888'de başlanan; duvarındaki kabartmada 1889 yazan, açılışı
3 Mayıs 1890'da yapılan Sirkeci Garı'nın öyküsü aslında 1870'te başlıyor...
Raylara izin Abdülaziz'den
İstanbul'u Avrupa'ya bağlayacak ''Şark Rumeli Demiryolu'' , Yedikule'ye
kadar geliyor... Yedikule'den sonrasında İstanbul'un surları başlıyor...
Surları yıkmak sorun değil de Sarayburnu'nun oralarda Topkapı Sarayı'nın
bahçesine girmek gerekiyor... Sultan Abdülaziz 'in artık oturmadığı Topkapı
Sarayı'nın bahçesinden tren geçmesine izin vermesi ile raylar 1872'de
Sirkeci'ye kadar getiriliyor... Tarihi surların bir kısmı yıkılıyor;
Sirkeci'de deniz kıyısına küçük bir istasyon yapılıyor...
Demiryolunu Avusturya Yahudisi Baron Hırsch işletiyor...
İlk gar iki katlı, kutu gibi sarı bir bina... Bugün, garın karşısındaki
otopark alanının içinde duruyor; son dönemlerinde polis ve daha sonra
inzibat karakolu olarak kullanılıp terk edilmiş...
Biraz da parasızlıktan büyük bir gar binasının, daha doğrusu İstanbul'a
yakışır bir garın izni ancak 1888'de çıkıyor... O sıra sultan, II. Abdülhamit
... Binayı Alman mimar Jasmund tasarlıyor; inşaatı demiryolunu işleten şirket
yaptırıyor... Sanki Marmara'da yokmuş gibi mermerler ta Marsilya'dan
getiriliyor...
Yandan çarklı garın tasarımında galiba bir yanlışlık var...
Binanın cephesi denize bakıyor...
Gara girmek için dolanmak gerekiyor...
Oysa yan taraf daha ayakaltı...
Bugünkü giriş-çıkış düzeni sonradan oluşuyor...
'Gönül çeken istasyon'
Garın açılışı tabii ki törenle oluyor... Zevat, süslü bir trenle
Sirkeci'den Ahırkapı Feneri'ne götürülüyor, sonra düdük çala çala
Sirkeci'ye geliyorlar... Kurdeleyi Abdülhamit namıma Müşir Hamdi Paşa
kesiyor; Serasker Muhtar Efendi de ana kapının üstüne tuğralı bir tabela
çakıyor:
''Hakanı âli himmetin hükmü bedayi perveri demiryol için eyledi inşa,
bu dükeş mevkifi. Tarihini ilan için muhtar çıktı bir katar. Sultan Hamid
bina zıbu bu dükeş mevkifi.''
Yani: Ulu hakan hikmet ederek buyruk verdi. Demiryolu için bu gönül çeken
istasyonu yaptırdı. Tarihi açılışı ilan için çıktı özel bir tren.
Sultan Hamid yaptırdı bu süslü ve gönül çeken istasyonu.
Tabela artık yerinde durmuyor... Nerede olduğu da bilinmiyor...
Amma ve lakin... Sirkeci Garı'nda buluşmak isteyenlerin birbirlerini nerede
beklemeleri gerektiği de çok az kişi tarafından biliniyor. Yolunuz gara düştüğünde,
yan kapıdan girdikten sonra soldaki peronlara gelmeden başınızı kaldırıp
bakın... Yukarıdan sallanan küp şeklinde bir tabela göreceksiniz... Üzerinde
''randevu yeri'' yazıyor... Bu yeri daha çok yabancılar kullanıyor...
Yabancılar... Orient Ekspres... Sirkeci Garı'nın dünyaca meşhur treni...
Avrupa'nın zenginlerini yıllarca ''Doğu'' nun gizemli kentini keşif için
Sirkeci'ye taşıyor... Ayrı bir öykü konusu... Peşinden askerler...
Avrupa'dan sökülüp atılan Osmanlı, elindeki son cepheleri de boşaltırken
sağ kalan askerleri trenler Sirkeci'ye getiriyor... Bu da başka bir öykü...
Sonra vasıfsız işçiler... 1960'larda insanlar tahta bavullarıyla kol gücü
hesabıyla Sirkeci'den Almanya'ya götürülüyor... Yine bir öykü konusu...
Sirkeci Garı'nda zamanın dilimleri içinde toplu eğlence, toplu bozgun ve
toplu umutlar yaşanıyor...
Sirkeci Garı'nın dili yok; konuşmuyor.
Oteller ve pavyonlar
O ilk, iki katlı küçük istasyon binasıyla birlikte Sirkeci
hareketleniyor... 1880'de Hacı Ahmet Nuri , Sirkeci'de ilk oteli açıyor...
Beyoğlu'nda yabancıların ve gayrimüslimlerin otellerine karşı Sirkeci'de
bir Müslüman, otelciliğe soyunuyor... Sirkeci otellerle doluyor... Ne var ki,
Sirkeci'nin otelleri sonradan hizmet kalitesini tutturamıyor... Peşinden ''saz
salonu'' adıyla üçüncü sınıf bar ve pavyonlar geliyor... Garın arkasındaki
sette, bir cami var ya, işte o cami 1980'lerin başında bir oldubittiyle yıktırılan
pavyonların yerine yaptırılıyor... Allah kabul etsin!
Ömer Mumcuoğlu , Demiryolları'na 1938 yılında memur adayı olarak
giriyor, 1982'de müfettişlikten emekli oluyor; o günden beri de Sirkeci Garı'nda
emekliler derneğinin başkanlığını yapıyor. Anı yüklü bir demiryolcu...
Sirkeci Garı'na ilişkin bir anısını 2. Dünya Savaşı yıllarından çekip
anlatıyor... Gar, 1940'larda en kalabalık günlerini yaşıyor... Asker
aileleri, trenle sabah gidip akşam dönüyor; Trakya'nın birliklerindeki yakınlarını
ziyaret ediyor... Anılar uçup gitmiş ama bir tane soba, derneğin odasında
duruyor... Amerika, vagonları ısıtmak için Türkiye'ye özel sobalar göndermiş...
Sobalar, 1. Dünya Savaşı yıllarından kalma...1890 yılında garla birlikte
kullanılmaya başlanan saat de sobanın yanında duruyor. Ömer Mumcuoğlu,
depoda ve hatta çöplükte bulduğu antika değerindeki eski malzemeleri bir
kenarda topluyor... Hani belki bir gün, birinin aklına gelir de Sirkeci Garı'nın
bir köşesinde küçük bir müze açılır diye...
Ekâbirler nerede?
Taç kapı, bir asma kilitle kilitli... Büyük salona, ancak peron tarafından
giriliyor... Girilmese daha iyi, çünkü artık hiçbir işlevi yok... Büyük
salondan üst kata çıkılıyor... Üst kat makinistlerin nezaret odası...
Makinistler nezarete alınmıyor tabii ki, sefere çıkmayanlar gardaki
lokomotiflere nezaret ediyor... Büyük salonun iki yanında iki küçük salon
var... Bunlardan biri lokanta, adı Orient Express... Öteki bekleme salonu...
Gar berberi müşteri bekliyor... Çay ocağında, çay demleniyor...
Gar müdürünün odası peronun sonuna doğru; odanın arkası salon...
Salon, şeref salonu... Eskiden olduğu gibi yine ekâbirleri ağırlayacak ama
trene binen ekâbir nerede?
Sonradan yapılma camekânlı girişin üstündeki büyük panolardan birine,
sanki şairliğe özenmiş bir memurun TCDD için bulduğu slogan yazılmış:
''Hizmet için sıvandı kollar. Güler yüzle kısaldı yollar.''
Evvel zaman içinde İstanbul'dan Edirne'ye sekiz saatte gidilirmiş...
Şimdi yollar öyle kısalmış, öyle kısalmış ki altı saatte
gidiliyor...
Sirkeci Garı yandan çarklı...
Sirkeci Garı'nın önü de, karşısındaki Sirkeci'deki ilk istasyon binası
da otopark alanı... TCDD trencilik yerine otoparkçılıkla meşgul... Garın
deniz tarafındaki ana kapısı bir asma kilitle kilitli. Garın içine
girebilmek için binanın çevresinden dolaşmak gerekiyor.
Cumhuriyet
|