Savaş, Tarihi Korumayacak!
Irak'a yapılacak askeri saldırıda ABD'nin Türkiye'yi sıçrama tahtası
olarak kullanmasına yasallık sağlayacak ''tezkere'' nin TBMM'de
reddedilmesinden sonra, tanıdık tanımadık pek çok yabancıdan Türk halkına
iletilmek üzere çeşitli ''teşekkür'' iletileri aldım. Aynı iletilerin bazı
meslektaşlar ile Türk parlamenterlerine de gönderildikleri anlaşılıyor.
Bazı yabancı arkeolog dostlar ise yalnızca masum insanların öldürülecek
olmalarına değil, Irak'taki tarihsel, kültürel, dinsel mirasın füze saldırılarına
hedef olmalarına da karşı çıkıyorlar.
Irak, Türkiye'den doğan, Basra Körfezi'ne dökülen Fırat ile Dicle
nehirlerinin geçtiği eski adı ''Mezopotamya'' olan bir bölge üzerinde
kurulu bir devlettir. Yunanca ''mezo (orta, ara)'' ile ''potamya (nehirler)'' sözcüklerinin
birleşmesiyle türeyen ''nehirlerin ortası'' ya da ''iki nehir arası'' anlamına
gelir.
İnsanlık tarihinin en önemli bölümü bu bereketli topraklarda yaşanmıştır.
İnsanoğlu, tarımı burada öğrenmiştir. İnsanoğlu, ticareti burada başlatmıştır.
İnsanoğlu, yazıyı burada yaratmıştır. İlk devletlerin bazıları burada
kurulmuştur.
Dünyanın en önemli arkeoloji kurumu olan ''Archaeological Insititute of
America (Amerika Arkeoloji Enstitüsü-AAE)'' başkanlığını yeni devreden
Nancy C. Wilkie , 1991 Körfez Savaşı'nda zarar gören, ünlü Gılgamış
Destanı'nın da geçtiği bu topraklarda tarihin nasıl korunacağını
sormadan edemiyor. Bayan Wilkie, ünlü yasa koyucu Hammurabi 'nin (İÖ
1792-1750) başkenti Babil'in, dünyanın en eski kentlerinden İncil'in ''kıyas
kabul edilmez kent'' dediği Uruk'un, Asur saraylarının bulunduğu görkemli
Ninova kentinin füze saldırıları ile karşı karşıya kalacağına dikkati
çekiyor.
AAE, 18 Aralık'ta yayımladığı bir bildiri ile ABD'nin yanı sıra ilgili
devletlere Irak'taki insanlık tarihinin korunması konusunda 1954 Lahey Sözleşmesi'ne
göre hareket edilmesi çağrısını yaptı. Sözleşme ''Silahlı Çatışma
Olaylarında Kültürel Varlıkların Korunmasını'' öngörüyor. Ancak, bu sözleşmeyi
Washington'ın hâlâ imzalamadığı biliniyor. ABD, bu sözleşmeyi imzalamasının,
(SSCB dağılmadan önce) Moskova ile savaş durumunda bu ülkede nükleer silah
kullanımını önleyeceği savını öne sürüyordu. Dolayısıyla, ABD'nin bu
sözleşmeyi hâlâ imzalamamış olması, Irak'ı bombalarken bu hedefleri
dikkate almayacağı anlamına geliyor.
Daha önce AAE başkanlığında bulunan, Türkiye'de çeşitli arkeolojik
araştırmalar ile kazılar da yapan Profesör John Malcolm Russel ise kazılarına
katıldığı Ninova kentinde 1991 savaşındaki zararlar ile yağmaya dikkati
çekiyor.
Paul Getty Müzesi'nin yöneticisiyken, yapılan yolsuzlukları protesto için
görevinden istifa eden, ABD Başkanı'na uyuşturucu maddeler ile mücadele
konusunda danışmanlık yapan, ''Elmalı Definesi'' nin ABD'de izini sürerken
katkıda bulunan, şimdi antik Selevkid sikkeleri hakkında birkaç ciltlik
kitap yazmakta olan arkadaşım Artur Houghton ise ABD Savunma Bakanlığı'nda
Irak'ın tarihinin korunması amacıyla bir dizi girişime öncülük ediyor.
New York Metropolitan Sanat Müzesi Baş Hukuk Danışmanı iken ''Karun
Hazinesi'' davasında Türkiye'nin karşısına çıkan Ashton Hawkins ise yeni
kurduğu ''Kültürel Siyasa İçin Amerika Kurulu'' adlı kurumda, savaş
sonrasında Irak'ta doğacak zararların giderilmesi, onarımların planlanması
amacıyla Iraklı yetkililerle işbirliğinin hazırlıklarını yapıyor.
Ne kadar ince ayarlı olurlarsa olsunlar, her türlü nokta hedefe göre yönlendirilmiş
olurlarsa olsunlar, başta ünlü Bağdat Müzesi olmak üzere Irak'taki
tarihsel yerlerin, füzelere karşı kolay kolay korunamayacakları vurgulanıyor.
Türkiye'de bu konuya ilk kez Cumhuriyet'te 5 Ocak'ta Prof. Dr. Mehmet Özdoğan
, ''Savaş, yalnız doğa ile canlıları yok etmekle kalmayacak, günümüz
sisteminin temel taşlarının atıldığı Irak sınırları içindeki uygarlık
tarihi izlerini de silecek'' sözleri ile dikkati çekti. Arkadaşımız Oktay
Ekinci de yine Cumhuriyet'te 20 Şubat'ta ''Uygarlığın Beşiğine Bomba'' başlığı
altında dile getirdi. Buna karşılık basınımızda bu konuda tek bir yazıya
rastlanmadı.
Mardin, Urfa, Diyarbakır, Gaziantep'den gelen haberlerde hazırlık yapan
ABD askerleri ile cephanelerinin bazı höyüklerin çevrelerinde konuşlandıkları
bildiriliyor. Yukarı Fırat-Dicle'nin başladığı bu tarihsel topraklarda
askeri yığınak konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin özen göstereceğine,
ABD'nin gelişigüzel davranışlarına izin vermeyeceğine, Kültür Bakanlığı
ile işbirliği yapacağına inanmak istiyoruz.
Füzeden de tehlikeli dedektörler
Birkaç kez bu köşede, Türkiye'de arkeolojik buluşlara ya da müzelerimizdeki
ilginç sergilere basınımızın en ufak bir ilgi göstermediğini yazmıştık.
Aradan haftalar geçtikten, hatta sergiler kapandıktan sonra, bir bakıyorsunuz
gazetelerimizde art arda bayat haberler çıkıyor. Haberlerin kaynağı olarak
''Dış Haberler Servisi'' gösteriliyor. O zaman, o haberin Avrupa ya da ABD'de
bir gazete ya da dergide yayımlandığı, ''içinde Türkiye geçtiği'' için
yayımlandığını anlıyoruz. Medyamızın yerli arkeolojik haberlere
ilgisizliğini doğrusu anlamak çok güç. Türkiye'deki bir arkeolojik olayın
Türk medyasında haber olması için illa da o olayın yurtdışında bir
gazetede yayımlanması mı gerekiyor?
Geçenlerde Milliyet ile Hürriyet'te bir gün ara ile Efes gladyatörleri
ile ilgili bir habere yer verilmişti. Avusturya Arkeoloji Enstitüsü, Selçuk
Müzesi'nde gladyatörler ile ilgili çok güzel bir sergi, hatta antik
tiyatroda gladyatör gösterileri düzenlemişti. Yaklaşık bir yıldır açık
olan sergi neredeyse kapanacaktı, ama bu iki gazetemiz olaya yeni ilgi duymuştu.
Ayrıca haberde sap ile saman karıştırılarak önemli temel yanlışlıklar
da yapılmıştı.
Türkiye'deki tarihsel, kültürel, dinsel miras üzerinde, ABD füzelerinin
Irak'ta yapacağı tahribattan daha çoğunu, defineciler yapmaktadır. Bu
alandaki anarşinin, terörün ''Kalaşnikof'' ları ise ''metal dedektör''
lerdir. Milliyet gazetesinde ''Bizim Indiana Jones'' haberini okurken tüylerim
diken diken oldu. Define arayacaklara ipuçları verilen haberde metal dedektörler
de övülüyordu! Bu yasadışılığı, suça teşviki, aydınların gazetesi
olduğu söylenen Milliyet gibi bir gazete yapmıştı.
Yine Milliyet gazetesinin Londra çıkışlı haberinde ''Truva, deniz kenarında''
başlıklı bir haber yer aldı. Bir yabancı bilim adamının Truva'nın (Truva
değil Troia) kalıntıları konusunda 70 m. derinlikten alınan tortu örneklerinden
söz ederek bu sonuca ulaştığı bildiriliyordu. Oysa, bu konuyu Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Fizik Coğrafya Ana Bilim Dalı profesörlerinden İlhan
Kayan çeyrek yüzyıldır incelemekteydi. Toprağından tortuları alıp ulaştığı
sonuçları her yıl Türkiye içinde, dışında bildiriler ile sunan tek
yetkili kişiydi. Bu sunuşlara basınımız ilgi duymazken, günün birinde bir
yabancı bilim adamının Kayan'a dipnotu ile yaptığı bir gönderme ''Troia
Atı'' fotoğrafı ile birlikte Milliyet'te haber olmuştu. Üstelik haberin içeriği
de tümden yanlıştı.
Bugün ne yazık Cumhuriyet ile Radikal gazeteleri dışında arkeolojiye önem
veren bir başka gazete yok. Bugün İngiltere'de hemen hemen her büyük
gazetede bir arkeoloji muhabiri varken, Yunanistan'dan fazla Yunan, İtalya'dan
fazla Roma antik kentinin, (yaklaşık 3 bin antik kent) ile Troia gibi 20
binden fazla höyüğün bulunduğu Türkiye'de gazetelerimizin arkeoloji
muhabirleri yok. Olacak iş değil! Ondan sonra da basınımız yabancı yayınlardan
Türk halkına Türkiye'yi üstelik yanlışlarla, tanıtıyorlar.
Buna karşılık Aydın Doğan Vakfı bu yılki özel ödülü için
''arkeoloji'' dalını seçerek bu bilim dalına alışılmışın dışında
olağanüstü bir katkıda bulundu. ''Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana Türkiye
arkeolojisini'' ödüllendirdi. Seçiciler Kurulu 30 milyar liralık ödülü 90
yaşındaki bilim adamı Ord. Prof. Dr. Sedat Alp ile Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu
arasında paylaştırdı. Ayrıca, ''Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü'' ile
''Vehbi Koç Vakfı Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü''
nün de ''Hizmet Ödülü'' ile takdir edilmesi kararlaştırıldı. Kutlanması
gereken olağanüstü güzel bir yaklaşım...
Özgen Acar - Cumhuriyet
|