reklam

12 Mart 2003 Çarşamba
Ana Sayfa > Haberler

Melih Birsel, Utarit İzgi, Engin Omacan... Mimarların 'hazan' mevsimi

En sevdiğimiz türküler ve şarkılar neden hep ''ayrılık'' ve ''hüzün'' üstünedir?..

Kaç gündür benim de kulaklarımda işte o ''nihavent'' şarkı... Şekip Ayhan Özışık 'ın:

''Yine hazan mevsimi geldi,

Yine yapraklar rüzgârların peşi sıra gidecek...''

Önce sevgili Melih Birsel bu mevsime yakalandı... Ocak ayında Bodrum 'dayken, eminim ki yine bir ''mimari aymazlığa canı sıkılırken'' , o hep mesleği ve kentlerimizin mimari değerleri için çarpan yorgun kalbini rüzgârlara teslim etti...

Ardından zarif hocamız Utarit İzgi... Geçen yıl da Mimarlar Odası'nın ''Sinan Ödülü'' nü almak için Ankara'ya gelememişti... Demek hazan mevsimi o zamandan yakasına yapışmıştı...

Önceki hafta Saynur Gelendost 'un ardından öylece bakakaldığımız günlerde de mimarlığımızın insana ve mesleğine sevdalı neferi, her yönüyle bir Anadolu bilgesi Engin Omacan 'ın bu nankör dünyaya ''artık yeter'' demesiyle sarsıldık.

İstanbul, orada mısın?..
Melih Birsel'i yitirdiğimizde, hemen gözümün önüne ''İstanbul'' geldi... Acaba kimin kendisine veda ettiğinin farkında mıydı?..

İstanbul bunu bilse de dili yok ki!.. Ama, sözde ''temsil'' edenleri vardı... Neden ''İstanbul adına'' koşup, son yolculuğunda omuz vermediler?.. Neden o bütün bir yaşamını, duygularını, her şeyini adadığı İstanbul sevgisine, bir tutam çiçekle bile olsa ''teşekkür'' etmediler?

Melih Birsel, son zamanlarda da yüreğinin kalan gücünü yine İstanbul'a bir ''Mimar Sinan Müzesi'' kazandırmaya ayırmıştı... Sinan 'ın yapıtlarıyla gurur duyan İstanbul yöneticileri, neden buna bile destek sözü vermemişlerdi?..

'Akademi' gibi mimar
Sadece okuldaki hocalığında değil, meslek yaşamındaki örnek tutumlarıyla da tam bir ''Akademili'' olarak, hem öğrencilerine hem de müşterilerine hep ''insana ve çevreye saygılı mimarlık'' dersi veren Utarit İzgi için ne demeli?

Şimdi ''MSÜ'' denilen Güzel Sanatlar Akademisi 'ndeki 1970'lerin bugünden çok daha ileri ve çağdaş eğitim ortamında, demokratik ve özgür yüksek öğrenimin de ''temel tasarımcıları'' arasında, en önlerde yer almıştı...

O yıllarda öğrencisi olmak bizim için ne denli büyük şanssa, ilerleyen yıllarda da ''meslek etiğini'' yine ondan öğrenmek o kadar eşi bulunmaz bir kazanım gibiydi... Toplumun mimarlardan ''uzaklaştığı'' yönündeki bir yakınmaya karşı söylediklerini anımsıyorum: ''Mimar da ancak severse sevilir... Kenti, doğayı, insanı sevmeyen mimarı, halk neden sevsin ki?..''

...Ve 'sevgiyi' örgütlemek...
İşte bu sevgiyi hem tüm mimarlara yaymayı, hem de aynı sevgiyi ''örgütlü bir kuruma'' dönüştürmeyi de ancak Engin Omacan üstlenebilirdi...

Yüreğinde yanıp duran ''mimarlık mumlarının'' sıcaklığını meslektaşlarıyla bir ömür boyu paylaştıktan sonra, 1997'de kurulan ''Mimarlık Vakfı'' nın (MİV) da öncü ve belirleyici mimarı oldu...

Mimarlar Odası'nda 1960'lardan bu yana süren meslek ve insanlık kavgasının birikimleriyle yarattığı MİV'in gelişmesinde, sonsuza dek kendisine ait olarak kalacak bir ''müelliflik'' hakkına da özverili ve onur yüklü imzasını attı...

Cumartesi (08.03.2003) günkü anma toplantısında Engin Omacan hakkındaki konuşmaları dinlerken, aynı nihavent şarkının bu kez de ikinci bölümündeki sözler kulağıma takıldı kaldı:

''Gelecek, belki de o zaman;

Ne o yapraklar, ne o rüzgâr ve ne o ben olacağım...''

Mimarların hazan mevsimi daha ne kadar sürecek?..
Oktay Ekinci - Cumhuriyet

 

Mart 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30

31

diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Doğan Kuban 25 Mart 2003  günü Diyalog bölümümüze konuk olacak.

Doğan Kuban hakkında forumda başlayan tartışmaya katılmak için  tıklayın. 


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz