Bilime ışık verenler
Van'da Ayanis Kalesi kazılarını sürdüren Çilingiroğlu, aynı zamanda
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı.
Aydın Doğan Vakfı Arkeoloji Ödülü'nü bu yıl, 31 aday arasından ilk Türk
Hititoloğu olan Ord. Prof. Dr. Sedat Alp ile Urartuların karanlıkta kalan birçok
yönünü aydınlatan Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
Altan Çilingiroğlu paylaştı. Arkeoloji bilimine katkıda bulunan Türk Eskiçağ
Bilimleri Enstitüsü ile Vehbi Koç Vakfı Suna-İnan Kıraç Akdeniz
Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü de 'hizmet ödülü'yle takdir edildi.
İşte arkeolojinin yüzakları olan iki bilim adamı ve iki kurumun hikâyesi.
Urartulara adanan 35 yıl
Vefa Lisesi'ndeyken Trabzon Küçük Ayasofya Camii'ndeki restorasyon çalışmasını
izlemek, tüm yaşamını değiştirir Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu'nun. Ve
1964'de İstanbul Üniversitesi Prehistorya ve Klasik Arkeoloji Bölümü'ne
girer.
1966 yılında Van Çavuştepe'de ilk kazısına katılır Çilingiroğlu. Kazı
yaptıkları yer bir Urartu kalesidir. Çilingiroğlu'nun bundan sonraki bilim
yaşamının çoğu da Urartu sanatıyla ilgilidir. Van'daki çalışmaları 35
yıldır sürüyor.
Dileği gerçek oldu
1984'te Van'daki Dilkaya kazılarının başında olan Çilingiroğlu, 1989'da
Urartu kalesi olan Ayanis'te kazılara başlar. Bu kaleyi neden seçtiğini şöyle
anlatır:
"1969'da Çavuştepe ekibi olarak Ayanis Kalesi'ni ziyaret ettik. Kaleden
Van Müzesi'ne gelen eserler muhteşemdi. O gün, 'Tanrı bir gün bana burada
kazı yapmayı sağlasın' diye diledim. Kabul oldu."
Ayanis Kalesi, bilimsel çalışmalarında önemli bir yere sahip Çilingiroğlu'nun.
Kazılar, Urartulara ait en önemli bilgi ve eserleri veriyor. Bulunan yüzlerce
madeni eser, Urartu sanatını anlaşılır kılmış.
Uzun ve zahmetli yol
Çilingiroğlu, madeni eserlerin onarımı için de çok çaba sarf eder. Hatta
BM garantisi altında, eserlerin onarımı için Fransız hükümetinin desteğiyle
Fransız elektrik şirketi EFD ile anlaşır. Eserler Paris'te dünyanın sayılı
laboratuvarlarından birinde onarılarak korunmaya alınacaktır. Bunun için Kültür
Bakanı'nın onayı gerekir. Ancak izin, bugüne kadar çıkmaz.
Restorasyonun uzun ve zahmetli olduğunu, Çilingiroğlu şöyle anlatıyor:
"Ayanis kazılarında bulduğumuz aslan bezemeli yazıtlı kalkan
milyonlarca dolar değerinde. Eserlerin restore edilmesi lazım. Dünyaca ünlü
restoratör Ingrid Reindall, geçen yıl kazımıza 15 gün katıldı. Bu sürede
bir kalkanın ancak yarısını restore edebildi."
Bulunan 30'dan fazla tunç kalkanın üzerinin kalayla kaplı olması, Urartu
maden işçiliğinin tekniğinin ne boyutta olduğunun göstergesi. Ayrıca
kalenin depo odalarında bulunan 2.5 metre yüksekliğindeki seramik küpler ve
içlerindeki yiyecekler, 2 bin 500 kişilik bir kasabayı doyuracak nitelikte.
Çilingiroğlu, Ayanis Kalesi'nde bir de tapınak bulur. Tapınağın ön
cephesinde 16 metrelik yazıt vardır. Bu, Urartu sanatının üçüncü en uzun
yazıtıdır ve hiç eksiği yok.
Ege Üniversitesi'nde Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi Ana Bilim dallarını
kuran Çilingiroğlu İzmir'de de kazı yapıyor. 57 yaşındaki Çilingiroğlu'nun
16 kitabı, yayımlanmış 67 makalesi var.
300 bin yıllık suskunluğu bozdu
"Ben, Sedat Alp, ilk Türk Hititoloğu. Türk Tarih Kurumu'nun son başkanı.
Devrimleri, İstiklal Harbi'nden sonraki yılları yaşayan bir kuşağın çocuğuyum.
Hititolojiyi para getirmeyecek bir branş olduğunu bilerek seçtim. Çünkü
bize bir ideal aşılanmıştı. O ideal, bizi sürekli ayakta tutuyor...."
Ord. Prof. Dr. Sedat Alp, kendini böyle tanımlıyor.
'Türk Hititolojisi'nin babası' olan Alp, konusunda dünyanın sayılı
isimleri arasında. Alp aynı zamanda, Hititlerin, Asur ticaret kolonileri çağında
Anadolu'da varlığını kanıtlayan ilk bilim adamı. Hiyeroglif yazılı mühürlerin
çözümünde uzun yıllar çalışarak, Hititlere ait şahıs adlarının doğru
okunmasını sağlayan da o. Hiyeroglifin geçmişinin, genellikle kabul
edilenden 200 yıl öncesine tarihlenmesi de Alp'in çalışmaları sonucu olmuş.
Alp, 1940'lara kadar tümüyle Alman bilim adamlarının denetimindeki bu alanda
Türkiye'nin adını ilk duyuran kişi.
Atatürk'ten gelen mektup
Alp'in Hititoloji'yle tanışması da rastlantı. Alp, 1932'de yurtdışına
tarih öğrenimi görmek için gönderilen burslu öğrenciler arasında yer alır.
Önce Schulpforta Gymnasium'da dil eğitimi alır. Alp, bu okulda günde 200
kelime ezberleyerek Almanca öğrenir. Okuldayken, dönemin Maarif Vekili Reşit
Galip Bey'den Atatürk'ün isteği üzerine yazıldığını tahmin ettiği bir
mektup alır. Mektupta, özellikle eski Anadolu uygarlıklarıyla ilgili
konulara yönelmesi tavsiye edilir. Alp, 1933'te Berlin Üniversitesi Eskiçağ
Tarihi ve Arkeoloji dallarında öğrenime başlar. Üniversitede Hititler ve
Akadlarla ilgili bir konferans, onu bu uygarlıkla ilgilenmeye iter. Alp, o dönemi
şöyle anlatır:
"Konferansta ilk defa 'Hititoloji' diye bir bilim dalını duydum. Hemen,
Leipzig Üniversitesi'nde Hititoloji Profesörü Johannes Friedrich'in öğrencisi
oldum. Hititoloji eğitimi alan her öğrencinin 'Assiriyoloji'den de dersler
alması gerekirdi. Böylece Benno Landsberger'le tanıştım."
Sıkıntıdan saçkıran oldu
Prof. Alp, daha sonra Berlin Üniversitesi'nde, ünlü Hititologlar Hans Ehelolf
ve Emil Forrer, Assiriyolog Bruno Meissener ve Sümerolog Adam Falkenstein'in öğrencisi
olur. Arapça, Latince ve eski Yunanca öğrenir. Alp tüm bu ağırlığın altında
duyduğu sıkıntıdan, saçkıran olur.
1940'ta, Boğazköy tabletlerinden yüzlerce metin tarayıp hazırladığı
'Hitit Bayram Törenlerinde Görevli Memurların Fonksiyonları' adlı doktorasını
Leipzig'de yayımlar. Doktora bilim dünyasında çok ilgi uyandırır. Tanınmış
Hititolog Albrecht Goetze, Alp'in tezini etraflıca tanıtır. Alp, kariyerinde
kendisini teşvik eden Goetze'yle bir ara fikir çatışmasına girer.
Prof. Alp, Almanca ve Türkçe yayımlanmış sekiz kitap, yüzlerce makale, birçok
uluslararası ödül ve madalyaya sahip.
8 profesörün verdiği emek
Tarihsel ve kültürel alanda tartışma platformu oluşturmak, bilimsel çözümler
geliştirmek, kamuoyunu bilgilendirmek, arkeologlar arasında bilgi ve haber akışını
sağlamak, bilimsel yayın yapmak, arkeolojik araştırma projelerini
desteklemek amacıyla 1991 yılında bir araya gelen sekiz profesör, Türk Eskiçağ
Bilimleri Enstitüsü'nü kurdu.
Enstitünün bugün mesleğinde başarılı arkeolog, paleoantropolog,
prehistoryacı, Hititolog, Sümerolog, klasik filolog ve eskiçağ tarihçilerinden
oluşan 14 şeref, 62 asıl ve 16 muhabir üyesi bulunuyor. Enstitü, Tarlabaşı
Bulvarı Ekrem Tur Sokak'ta restore edilen dört katlı eski bir binada hizmet
veriyor.
Enstitü evinde arkeoloji, eskiçağ tarihi, filoloji, nümismatik ve felsefe
gibi konularda yerli ve yabancı dilde bilimsel ve süreli yayınları
bulunduran bir kütüphanesi de var. Kütüphane tüm araştırmacıların
hizmetinde. Enstitü, 1993 yılından bu yana kamuoyuna açık uzmanların konuşmacı
olduğu konferanslar düzenliyor. Enstitü, yılda iki kez
'Haberler' adlı bir bülten de yayımlıyor.
Tarihi yaşatan enstitü
Vehbi Koç Vakfı Suna İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü'-
nün öyküsü, Antalya Kaleiçi'nde kentsel sit alanı içinde ki 18. yüzyıla
ait bir Ortodoks kilisesiyle, bitişiğindeki 19. yüzyıla ait evin Suna ve İnan
Kıraç tarafından 1993-1995 yıllarında onarılmasıyla başladı. Enstitü,
18 Mayıs 1996'da kapısını kültür ve sanatın hizmetine açtı.
Arkeologlara destek
Enstitü, öncelikle bir arkeoloji laboratuvarı görünümündeki Antalya ve çevresinin
tarihi, arkeolojik ve kültürel değerlerinin araştırılması, belgelenmesi,
korunması, onarılması hedeflerine yöneldi. Enstitü ayrıca, tüm Akdeniz dünyasıyla
olan ilişkilerin yorumlanmasına yönelik çalışmalara ev sahipliği yapmak,
Türk arkeolojisi ve arkeologlarına, onların araştırma projelerine destek
olmak, kültürel ve sanatsal etkinlikleriyle halkın giderek bilinçlenmesini
amaçlıyor.
Kurucularının, komşu sivil mimarlık örneklerini de satın alıp onarmasıyla
enstitü, bugün dört yapıdan oluşan büyük bir komplekse ulaştı.
Binalardan biri, 8 bin 500 kitaptan oluşan bir kütüphaneye dönüştü. Kütüphanede,
yöreyle ilgili nadir kitapların yanı sıra, dia, fotoğraf, belge, harita ve
arkeolojik belgesellerden oluşan koleksiyonlar araştırmacılara sunuluyor.
Kuruluşundan beri 'Adalya' adlı bilimsel süreli bir yayın da çıkaran
enstitü, genç araştırmacıları özendirmek için her yıl 16 yüksek lisans
ve doktora projesine destek veriyor. Ayrıca, yöredeki arkeolojik kazı ve araştırmalar
destekleniyor. Uluslararası ve ulusal konferanslar, paneller, söyleşiler, eğitim
seminerleri düzenleniyor. Enstitünün gelenekselleşen bir başka etkinliği
de, 'Kubaba Arkeloji Filmleri Festivali'.
Enstitüyü farklı kılan bölümü de, bünyesindeki Kaleiçi Müzesi.
Restore edilerek sergi salonuna dönüştürülen Ortodoks kilisesinde, Suna -
İnan Kıraç'a ait zengin Çanakkale Seramikleri Koleksiyonu da sergileniyor.
Radikal
|