EGE il ve ilçeleri, korumaya alındıktan
sonra yokolan tarihi binalarla doldu
İzmir'de
yıkılma aşamasında olan 250 tarihi yapılardan biri olan Halilrıfatpaşa'daki
Mektupçu Konağı'nın sadece iki duvarı kaldı.
İzmir Buca Ticaret Lisesi bahçesindeki tarihi binanın yıkılması, gözleri
şehirde SİT kapsamında bulunan diğer tarihi yapılara çevirdi. Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 'koruma' altında bulunan bu
binalardan 250 civarındakinin her an yıkılabilecek durumda olduğu ortaya çıktı.
Vatandaşın can güvenliğini tehdit eden binalara en somut örnek olan Halilrıfatpaşa'daki
Mektupçu Konağı'nın ayakta kalan ön kapısının bulunduğu duvarla arka
cephesindeki yarım duvar ise çevre sakinlerinin korkulu rüyası haline geldi.
Kuruldan izin isteyecek
Mektupçu Konağı'nı uzun zamandır izleyen Konak Belediyesi de, kalan
duvarların yıkılması için çalışma başlattı. Bölgelerinde yıkılma
tehlikesi altında 24 bina bulunduğunu belirten Konak Belediye Başkanı Erdal
İzgi, Mektupçu Konağı'nın kalan duvarlarını yıkmak için kuruldan izin
isteyeceklerini söyledi. Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nun
25-26 Mart tarihleri arasında toplanacağını belirten Başkan İzgi, "Şu
anda çalışma arkadaşlarım kalan duvarlarla ilgili detaylı bir rapor hazırlıyor.
Hazırladığımız raporu kurulun gündemine sunarak, Konağın çevrenin can güvenliğini
etkilediğini anlatmak istiyoruz. Kurul izin verirse, yıkacağız. Belediyeler
kurulun izni olmadan bu gibi binalara dokunamıyor. Genel olarak da korunması
amaçlanıyor. Ancak geçmişte mülk sahipleri tarafından koruma amacıyla hiçbir
müdahale yapılmamış. Zamanında yapılmış olsa, bugün bu kadar sorun
olmazdı." dedi
Yetki tartışması sürüyor
Yüzlerce binanın SİT kapsamında olduğu İzmir'de, Kültür ve Tabiat Varlıkları
Koruma Kurulu ile yerel yönetim ve kamu kurumları arasındaki yetki karmaşası,
son gelişmeler ile yeniden tartışılmaya başlandı. İzmir İl Kültür Müdür
Vekili Himmet Taşlı, koruma altındaki şahıslara ait binaların bakımlarından
birebir şahısların, kurumlara ait binalardan da kurumların sorumlu olduğunu
belirtti. Taşlı, kurumların tehlikeli yapıları vakit geçirmeden kurula
bildirmesi gerektiğini vurguladı. Koruma nedeniyle tarihi yapılara
dokunamayan belediye başkanları da SİT yasasına tepki gösterirken, tarihi
bir çok binanın sorumluluğunu taşıyan İl Milli Eğitim Müdürlüğü
yetkilileri, SİT yüzünden ellerinin kollarının bağlandığını, defalarca
başvurdukları kurulun sorunu çözmek adına bir işlem yapmadığını söyledi
Çaresizle seyrediyorlar
Manevi değerlerine paha biçilemeyen, sahipleri tarafından terk edilen tarihi
yapılar, İzmir ve Ege'nin birçok il ve ilçesinde olduğu gibi Mithatpaşa
Caddesi'nde oturanların da kabusu haline geldi. Bir çoğu boş olan binalar,
tinercilerin mekanı olurken, vatandaşların defalarca yaptığı şikayetler
sonuçsuz kaldı. Cadde üzerinde bulunan yaklaşık 20 koruma kapsamındaki
bina hergün parça parça dökülürken, çevre sakinleri çaresizce izlemek
zorunda kaldı. Cadde üzerindeki 225A numaralı virane ev de, hemen yanındaki
6 katlı yeni bina Akgün Apartmanı sakinlerinin korkulu rüyası oldu. Çevre
sakinlerinin sahibini dahi tanımadıkları 225A numaralı binanın çökmek üzere
olan yan duvarı nedeniyle evlerine girmekte zorlandıklarını belirten Akgün
Apartmanı Sakini Murat Erkel, yaşadıkları korkuyu şu sözlerle anlattı:
"Apartmanımıza girerken, her an duvarın çökeceği endişesini taşıyoruz.
Defalarca onarılmasını, ya da yıkılmasını istedik. Ancak ne dediysek
dinletemedik. Hemen yakınımızdaki Asansöre ve Sinegog'a turistler geliyor.
Bu binalarla alay ettikleri için yüzlerine bakmaya utanıyorum. Çevredekilere,
bu binaların neden kurtarılmadığını soruyorlar. Ayrıca tinerciler de bu
binaları mesken edindi. Tamamı ahşap olan binalarda onların da can güvenliği
yok."
Tam anlamıyla bir yetki karmaşasının egemen olduğu tarihi binaların
restorasyonu konusunda SİT Kurulu üyeleri de "Bizim yetkimiz yok"
diye görüş bildirirken, E.Ü. Arkeoloji Bölümü yetkilileri, UNESCO, AB ve
Dünya Bankası'nın "İnsanlık Mirası" konumundaki bu türden yapıların
restorasyonu için kaynak ayırdığını ve İzmir'de yüzyılları yansıtan
bu yapıların dış dünyaya tanıtılması gerektiğini ifade etti.
Çözüm için Devlet politikası şart
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, "Tehlikeli binaları
koruması gereken mal sahipleridir. Kurulun bu konuyla ilgili ne teknik ekibi,
ne de bütçesi vardır. Bu binaları korumak bir kültür meselesidir. Ülkemizde
her yapıya potansiyel arsa gözüyle bakılıyor. Koruma pahalı olabilir ama,
devletin de bu konuda yardımcı olması gerekir. Yeni bir yasal düzenleme yapılarak,
devletin bu anlamda bir politika belirlemesi gerekir. Ancak devlet de krizden
kurtulmak için hazine arazilerini satıyor. Ayrıca AB'nin bu konu için ayırdığı
çok önemli fonları var. Yerel yönetimler proje hazırlayarak bu fonlardan
yararlanabilir. Bu binaları kurtarmak kısıtlı imkanlarla çalışan kurulun
görevi değil."
Uluslararası sponsor gerekli
E.Ü. Arkeoloji Bölümü yetkilileri ise, tarihi yapıların korunması için Kültür
Bakanlığı bütçesinin yeterli olmadığını vurguladı. İzmir'in köklü
tarihi ve uygarlıklara ev sahipliği yapması nedeniyle yüzlerce tarihi yapının
bulunduğunu ifade eden yetkililer, "Kentimizin 100 yıl 150 yıl öncesini
yansıtan anıtlar tabii ki korunmalı. Ama mülk sahipleri için böyle bir yükün
altından kalkmak kolay değil. Bu tarihi feda etmeyi de düşünmediğimize göre
iç ve dış sponsor bağlantılarının canlandırılması gerekir. Çünkü
bunlar 3-5 ev olsa sorun değil ama yüzlerce bu kapsamda bina var. UNESCO,
Avrupa Birliği ve Dünya Bankası insanlık mirası kapsamındaki, binlerce yıldan
kopup gelmiş bu yapıları korumak ve restore etmek için çeşitli fonlar ayırdı.
Bunlar tüm dünyaya tanıtılmalı" diye konuştu.
Koruma değil,tam bir yıkım yasası
Buca Belediye Başkanı Cemil Şeboy, "Buca'da 190 kadar tescilli bina var.
Bunların ancak yüzde ellisi oturulabilir durumda. Geri kalan 90 kadar bina ise
yıkıldı ya da yıkılacak. Bu konuda çok güç durumdayız. Kültür Bakanlığı
bu binaların mülk sahiplerine projeyi hazırlayıp maddi destekte bulunmalı.
Aksi halde bunlar birer birer çökmeye devam edecek. Koruma Kurulu, güya
bunları koruyor. Ama artık bu iş pratikte tam anlamıyla yıkıma dönüştü.
Tarihi güzelliklerin korunması ve kazandırılmasına tabii ki kimse hayır
demez ama koskoca konakların bakımını, vatandaşın kaderini de sadece kağıt
üstünde kalan kurallara bırakamayız"
Yeni Asır
|