reklam

20 Mart 2003 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

Mimarlık kültüründe 'DAM' okulu

Kimlikli ve uygar bir çevre için önce toplumun mimarlık kültürünü geliştirmek gerekiyor. DAM'ın bir "belediye hizmeti" olması da bu nedene dayanıyor.
Her yönüyle ''planlanarak'' ve ''tasarlanarak'' geliştiğini, kaldırımından meydanlarına, bekçi kulübesinden gökdelenine kadar hemen tüm mekânlarında açıkça kanıtlayan Frankfurt 'tayız...

Kentin İkinci Dünya Savaşı'ndaki ''harabeye dönmüş'' durumunu gösteren kartpostallar da olmasa, karşınızdaki mimarlık ve şehircilik gösterisinin sadece yarım yüzyıllık bir geçmişi olduğunu tahmin bile edemezsiniz...

Hele o ''savaş öncesi'' durumlarından daha da bakımlı ve özgün yüzleriyle sokakları, meydanları süsleyen eski binalar... Restorasyonun ötesinde, ''geçmişi yeniden yaratmanın'' en özenli örnekleri olarak fotoğraf makinemizde film bırakmıyorlar...

En az bunlar kadar insana ve kente saygılı yüksek ofis binaları da bizdeki gibi mahalle aralarında ya da rasgele ve yan yana sıralanmış değiller. Geniş alanların içinde çevreleriyle birlikte ''etüt'' edildikleri için Frankfurt'u ve halkı ''ezmeden'' yükselerek silüete ekleniyorlar.

Arsalardaki imar rantını çoğaltmak için değil, çağdaş mekân gereksinimlerinin kentle bütünleşerek karşılanmasını hedefleyerek tasarlandıkları için de geçmişin birikimlerini yok etmeyen bir geleceği karşılıyorlar...

Kente yakışan müze...
İşte mimarlıkla böylesine sarmaş dolaş bir kentteki en popüler ve en çok ziyaretçisi olan kültürel mekânlardan biri de yine doğrudan mimarlığa adanmış...

Kısaca ''DAM'' denilen Alman Mimarlık Müzesi (Deutsches Architektur Museum) Frankfurt'a o kadar yakışıyor ki, bunu en çok kıskanan da yeni başkent Berlin olmalı...

Çünkü ''birleşmenin'' coşkusuyla birlikte sosyalist ve kapitalist kent dokularını yeniden bütünleştirebilmenin daha önce hiç yaşanmamış sorunlarıyla baş başa kalan Berlin'de de son yıllarda dünyanın belki de en ''hummalı'' mimarlık ve şehircilik yarışı var; ama, doğrusu, Frankfurt'taki uygulamaların ''rasyonel ve kişilikli'' tavrı bir başka...

Berlin'de, yine sanki bu arayıştan olacak, kenti yeni başkent ve yeni bir uygarlık merkezi yapma uğruna, adeta ''akla ne gelirse'' binalara dönüştürülürken, Frankfurt'ta ise akla gelen eğer ''kente yakışıyorsa'' , onun gerçekleşmesine özen gösteriliyor...

Nitekim DAM da tam bu tavrın bir simgesi olarak, mimarlığın çağdaş gelişmelerini arşivlemeye ve tanıtmaya ağırlık verdiği müze binası için bile 19. yüzyıla ait bir ''saray yavrusu'' binayı yeğlemiş...

Frankfurt'un Main Irmağı kenarında, ''müzeler sahili'' denen bölümünde, benzer tarihi yapılardaki Sinema Müzesi, Plastik Sanatlar Müzesi, Dünya Kültürleri Müzesi ve diğerleriyle ''komşuluk'' içinde hizmet veriyor...

Böylece insanlar daha müzeye giderken bile mimarlığın da bir yaratıcılık zenginliği olduğunu anımsatan ''kültür bölgesinde'' bulunmanın yarattığı duygular içinde, uygarlık tarihine imza atmış bir sanatla buluşuyorlar... DAM'daki sergileri görmeye gelen meraklı kalabalıklar arasında mimarların belki de azınlığı oluşturmaları ise işte bu sanatın da aslında bir ''toplumsal kültür'' ürünü olduğunun göstergesi gibi...

Zaten, DAM'ı Frankfurt'a ve Alman mimarlığına kazandıran da ne mimarların meslek kuruluşları ne de mimarlık okulları... Bu müzeyi 1980'de kuran da yöneten de ''belediye'' ; yani halkın yerel yönetimi ve temsilcisi...

Hasan Çakır'nı özlemi
Bize bütün bunları anlatarak DAM'ı gezdiren ve Frankfurt Mimarlar Birliği 'ne kayıtlı olması nedeniyle müzenin de ''doğal üyesi'' sayıldığı için 3 Euro 'luk giriş ücretini ödemeden sergilerle buluşmamızı sağlayan mimar Hasan Çakır 'ın, ikide bir; ''bizdeki belediyeler de bunu yapsalar...'' diye iç geçirdiği özlemine ne denir bilmem...

Ancak, Hasan'ın asıl haklı olduğu yan, Türkiye'nin de tarihsel mimari zenginliğinden gurur duyarak ve onu koruyarak çağdaş mimarlığını geliştirebilmesi için, mimarlarla birlikte toplumun da bu kültürel bilinçle yeniden buluşması, bunun için de böylesi müzelerin asıl bizde çok acil ve önemli bir gereksinme olarak sayılması...

Tarih, Niemeyer, 11 Eylül...
Örneğin, o günkü ziyaretimizde, DAM'da bulunanlar 3 sergiyle bu duyguları yaşıyorlardı.

Birincisi, ''daimi sergi'' olarak binanın 2 katını kaplayan: ''Barınaktan Gökdelene'' adlı mimarlık ve şehircilik tarihi gösterisi... Aralarında Anadolu 'dan Çatalhöyük gibi örneklerin de bulunduğu en eski insan yerleşimlerinden ünlü antik kentlere ve ortaçağ ''burg'' larından günümüz kent dokularına kadar hemen her çağa ait örneklerin ''restitüsyon (eskisi gibi canlandırma) maketleri'' ile tanıtıldığı sergi, anlatılamaz etkiler yapan bir ''zaman içinde yolculuk'' sunuyor...

Mimarlığın bu binlerce yıllık gelişimini ''gözle'' gördükten sonra, ünlü Brezilyalı mimar Oscar Niemeyer 'in yaşamöyküsü ve mesleki ürünlerini tanımak, geçmişle olan yaratıcılık bağlarının çağdaş mimarideki başarılarda ne denli önemli olduğunu anlatmaya yetiyor... 96 yaşında olan ve ''modern mimarlığın'' önde gelen kahramanları arasında yer alan Niemeyer, sergisinin 1 Mart 2003'teki açılışına ''uçak yolculuğunu sevmediği'' için gelmediğini bildirmiş ve Brezilya'dan şu mesajı göndermiş: ''Ayrıca, Alman hükümetinin Irak'taki savaşa karşı barışı savunan tutumunu da 20. yüzyılın tanığı bir mimar olarak yürekten kutluyorum...''

Aynı yüzyılın yeni bir çağa doğru en dramatik olaylarından ''11 Eylül 2001'' şokunun mimarideki ''arayışına'' ait yarışma sergisi de DAM'ın 3. katında, yani galeriler bölümünün ''damında'' idi... New York'ta yerleri ''boş'' bekleyen eski Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin arsasına tasarlanan ''anıtsal projeler'' e ait panoların ve maketlerin önünden saygılı bir sessizlik içinde geçenler, ''uygulama'' için seçilen kadar diğerlerini de dikkatlice inceliyorlardı...

İşte bu 3 sergiyi birlikte görmenin mimarlık kültürüne olan katkısını da yine Hasan Çakır şöyle özetliyordu: ''Tarihe bakıp, sonra çağdaşın doruğuna çıkmak ve ardından mimari ile anıları buluşturmak... Bir okul gibi değil mi?''

O gün biz de Kerem 'le birlikte DAM'dan mezun olmanın yeni birikimleriyle Frankfurt'u dolaşıp birkaç gün sonra da ülkemize döndük... Darısı ''herkesin'' başına...
Oktay Ekinci - Cumhuriyet

 

Mart 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30

31

diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Doğan Kuban 25 Mart 2003  günü Diyalog bölümümüze konuk olacak.

Doğan Kuban hakkında forumda başlayan tartışmaya katılmak için  tıklayın. 


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz