Irak'ta insanlar kadar tarih de
tehlikede
Arkeoloji enstitüleri ve onlarca
arkeolog, savaşın bir başka yüzünü gündeme getirerek, Irak'taki binlerce
arkeolojik alanın koruma altına alınması için İngiltere, ABD ve BM
nezdinde girişimlerde bulunuyor. Amerikan ve İngiliz hükümetlerine ve BM'ye
mektuplar gönderen arkeologlar, Irak'taki kültür mirasının insanlığın
ortak mirası olduğunu belirtiyorlar.
Amerikalı Irak uzmanı bir arkeolog, Amerikan ve İngiliz birliklerinin
bombardımanında arkeolojik alanların tehdit altında olduğu uyarısında
bulundu.
Mektuplara imza koyanlar, Irak'a savaş açanlara arkeolojik alanların
korunması için gereken önlemleri alma ve savaş durumunda kültürel varlığın
korunmasına ilişkin 1954 Lahey Konvansiyonu'na saygıduyma çağrısında
bulundu, Irak Ulusal Miras Bakanlığı'na da yardım vaat etti.
Savaş sonrasında da yağmalama tehdidine karşı bu alanların korunması
talebinde bulunan arkeologlar, bunun örneğinin 1991'deki savaştan önce görüldüğünü
de belirtti.
Savaşta insan kaybının elbette çok daha önemli olduğunu
vurgulayanarkeolog McGuire Gibson, ''Ancak tehdit altında olan dünya kültür
mirasının önemli bir parçasıdır. Irak demek, Mezopotamya demek, yani Fırat
ve Dicle nehirleri arasında MÖ 4. binyılda gelişen bir medeniyet'' dedi ve
Irak'taki arkeolojik alanların sayısını bilmenin neredeyse imkansız olduğunu
söyledi.
Irak'ta bilinen 10 bin arkeolojik alan bulunuyor. Ancak çok sayıdakazı çalışması
yapılmamış alanın bulunduğunu sanılıyor. Tahmini rakamlara göre, etrafında
küçük köyler bulunan 25 bin arkeolojik alan gün ışığına çıkarılmayı
bekliyor.
Arkeologlar, Irak'taki alanların sadece yüzde 25'inde arkeolojik çalışmaların
yapıldığını söylüyor. Mektuba imza koyanlar arasında ABD Arkeoloji
Enstitüsü, Amerikan-Kanada Arkeoloji Enstitüsü, Belçika'nın Irak'a gönderdiği
arkeoloji ekibi, Irak'taki İngiliz Arkeoloji Okulu, Tokyo Kokushikan Üniversite'si
bulunuyor.
Fransa Kültür Bakanı Unesco'ya başvurdu
Bu arada, Fransa Kültür Bakanı Jean-Jacques Aillagon, savaş boyunca
Irak'taki kültürel mirasın akıbeti hakkında Birleşmiş Milletler Eğitim,
Bilim ve Kültür Örgütü'ne (UNESCO) başvurdu.
Aillagon, UNESCO Genel Direktörü Koichiro Matsuura'ya gönderdiği
mektupta, Irak'taki savaşın halk üzerine korkunç etkileri olduğunu, ancak
aynı zamanda Irak'ın kültürel mirasının akıbetiyle de ilgilenilmesi
gerektiğini belirtti.
Tarih masum insanlar kadar savunmasız
Aylardır "çıktı- çıkacak" denilen Irak Savaşı ne yazık ki başladı.Her
gün Irak'ın üzerine tonlarca bomba yağıyor. Savaşın sonunda binlerce
insan ölecek, ya da sakat, evsiz, aç kalacak. Kısacası insanlık tarihi bir
kez daha savaşın acımasızlığı ile yüzyüze gelecek.
Ama savaşın 'yerle bir edecekleri' bu kadarla sınırlı değil. Irak,
tarihin ilk çağlarından beri bir çok uygarlığa evsahipliği yapmış bir
merkez. Babilliler'den, Asurlular'a, Osmanlılar'a kadar tarihe damgasını
vurmuş pek çok uygarlığın izlerini taşıyor. Ve ülke topraklarına düşen
her bombanın, atılacak her kurşunun bir daha yerine konulması mümkün
olmayan bu eserleri yoketme ihtimali de var.
Dünyanın en eski medeniyetlerinin doğduğu Aşağı Mezopotomya'da kurulan
Irak'ın bağımsızlık serüveni çok da eski değil aslında. Yıllarca Babil
ve Asur uygarlıkları ile Osmanlılar hüküm sürdü bu topraklarda. Daha
sonra İngiliz mandasına girdi Irak. 1932'de bağımsızlığına kavuştu, 26
yıl sonra da cumhuriyet ilan edildi.
Bir dönem İslam sanatının merkezi: Samarra
Irak özellikle İslam sanatı açısından oldukça zengin bir tarihi birikime
sahip. Bu merkezlerden biri de Bağdat'ın kuzeyinde yeralan Samarra kenti ve
Samarra Camii olarak da bilinen Cuma Camii. Kent, 836'da Abbasi Haliefesi Mutasım'ın
Türk generali Eşnas tarafından, halifeye ve ücretli Türk ordusuna yeni bir
yerleşim sağlamak amacıyla kuruldu.
Söylenenlere göre, kentin yöneticileri Samarra'nın kültürel zenginliğini
ve doğal güzelliklerini yansıtmak için madeni paraların üzerine Surre Men
Rea (Gören hayran kalır) ibaresini koyuyorlardı. Tarih boyunca 8 Abbasi
halifesinin hüküm sürdüğü Samarra, Müslümanlar'ın kurduğu en büyük
şehir olarak da tarihe geçti. Kentteki en önemli yapı da Babil kulesini andıran
minaresiyle Cuma Camii ya da daha çok bilinen adıyla Samarra Camii.
Sanat tarihçisi Gönül Öney, savaşta bu kentin zarar görmesinin büyük
bir kayıp olacağını söylüyor. Samarra'nın önemini şöyle anlatıyor Öney:
"Burası, İslam sanatı tarihi için bence en önemli merkezlerden biri.
Samarra, özellikle 9'uncu yüzyılda İslam tarihinde fevkalade önemli bir
merkez. Abbasiler'in Bağdat'tan sonra merkez yaptığı bir kent ve halifeliğin
merkezini daha sonra buraya taşıdılar. Halifenin sarayı oraya
nakledildi."
Öney'e göre Samarra'nın Türkler açısından da önemi büyük. Bunun
nedeni ise Samara'nın Türk kökenli askerler için kurulmuş bir kent olması.
"Türk kökenli askerler için kurulan önce bir karargah kent oluyor önce.
Sonra esas merkez haline geliyor. Orta Asya'dan getirilen Türkler'le oluşturulan
ordu ve ustalar, kentte, sarayların inşa edilmesinde, bütün kent yaşamında
önemli bir rol oynuyor. İslam sanatında, hem merkezin Şam'dan Bağdat'a
ondan sonra da Samarra'ya kaymasıyla büyük bir yönlendirme sözkonusu
oluyor. Orta Asya kökenli yeni bir sanat akımı moda ouyor İslam sanatında."
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Altan Çilingiroğlu da
Irak'taki arkeolojik kalıntıların savunmasızlığına dikkat çekiyor.
"Bu ülkedeki en önemli arkeolojik değerlerden biri Miniveh kenti. Burada
Asur Krallığı dönemiden kalma son derece değerli eserler var. Zaten bu bölgedeki
kazılardan çıkarılan eserler Londra'daki British Museum, Paris'teki Louvre Müzesi
başta olmak üzere Avrupa'nın belli başlı müzelerinde sergileniyor. "
Çilingiroğlu, Mezopotamya'da Fırat ve Dicle'nin iki yanında da yüzlerce
arkeolojik kent olduğunu söylüyor. " Bunlar da höyüklerdir. Çölün
ortasında, Suriye veya Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu bölgesine yakın
yerlerde ortaya çıkmış arkeolojik ve tarihi değeri yüksek yerler buralar.
Bir bombalama sözkonusu olduğunda siz kimseye "şurada bir höyük var,
üzerine bomba atmayın" diyemezsiniz. Kara harekatı olunca da "höyüğün
sağından, solundan dolaşayım ona zarar vermemeyim" diye kimse düşünmez.
Höyük adı verilen bu yerleşim merkezleri, ovaların üstündeki tepecikler
olduğu için bunlar da askeri hareketta stratejik öneme sahip olabilir. Arkasına
gizlenirsiniz, radarınızı üstüne koyarsınız bu tür bir savaş sırasında
korunması ümkün değil. Hiç bir askeri güç bunu sağlayamaz."
Çilingiroğlu, savaşlar sırasında tarihi kalıntıların da en az masum
insanlar kadar savunmasız olduğuna dikkat çekiyor "Yakın geçmişte,
1991 Körfez Savaşı'nı , SSCB'nin yıkılışını hatırlarsanız.. Bu
olaylar sırasında yüzlerce müze zarar gördü, hasara uğradı. Buralarda
bulunan eserler yağmalandı ve dünya piyasalarında satışa sunuldu. Aynı
durum Bağdat'taki müze için de geçerli olabilir. "
Hürriyet
|