12 Yıl Sonra Sinan İçin...
Bugün, Mimar Sinan 'ın ölüm yıldönümü... Bu nedenle Koca Usta'yı
anarken, ABD'nin Irak'a saldırısında bombardıman altında kalan eserleri için
de sadece seyirciyiz...
1991 'de de Sinan Günü'nü, yine aynı ABD'nin aynı bombardımanına
tepkiyle kutlamıştık. Dönemin hükümetinin buna kayıtsız kalmasını eleştiren
yazımı da ''Mimar Sinan'dan özür dileyecek miyiz?'' başlığıyla kaleme
almıştım.
Şimdi, ne o saldırının ardındaki tarih ve insanlık düşmanlığında
bir değişme var; ne de Sinan'ın mirasına yönelik tahribata bile ''ABD müttefikliği''
adına tepkisiz kalınan politikada...
Böyle olunca, 1991'deki yazım da ''geçerliliğini'' hâlâ koruyor ve değişiklik
yapmaya bile gerek kalmıyor...
Bu köşenin sınırları nedeniyle, bazı kısımlarını çıkartarak ''12
yıl sonra 2. kez'' yayımlıyorum... Umarım, 3.'ye gerek kalmaz...
Özür dileyecek miyiz?..
Dışişleri Bakanlığımızca 1989'da yayımlanan ''Türkiye Dışındaki
Osmanlı Mimari Yapıları'' adlı kitabın önsözünde de dönemin bakanı
Mesut Yılmaz şunları yazmaktadır:
''Bu yayının, toprakları üzerinde Osmanlı mimari eserlerini barındıran
ülkelerle Türkiye arasındaki mevcut dostluk ve işbirliği anlayışının
pekiştirilmesine katkıda bulunacağı ümid edilmekte, insanlığın ortak
mirası olan bu mimari yapıtlara daha bilinçli olarak sahip çıkılmasına
katkıda bulunması beklenmektedir.''
Bu yıl ise 9 Nisan'ı, ''topraklarında'' Koca Sinan'ın ve öbür mimarlarımızın
çok değerli yapıtlarını ''barındıran'' bir ülkeye 42 gün boyunca aralıksız
yağdırılan bombaların henüz dağılmamış dumanlarıyla birlikte anıyoruz.
Düzenlenen törenlerde, bu yapıtların ''ortak insanlık mirası'' olduğunu
yinelerken, savaş süresince takındığımız ''dış politikanın'' bu mirası
korumak yönünde mi yoksa ''yok edilmesine göz yummak'' yönünde mi olduğunu
hiç düşünüyor muyuz? Öyle görünüyor ki bakanlığımızın bu güzel
kitabı, önsözünde vurgulanan ''bilinç'' konusunda kendilerine bile yeterli
''katkıda'' bulunamamıştır...
Koca Sinan'ın hünerli elleriyle yarattığı ve Bağdat kentini süsleyen
binalar şunlar:
- Şeyh Abdülkadir Gilani Camisi
- Murad Paşa Camisi
- İmam-ı Azam (Ebu Hanife) Camisi
- İmam-ı Azam (Ebu Hanife) Tekkesi
- Abdülkadir Gilanı Tekkesi. Ayrıca, Basra kentinde de yine Sinan'a ait
''Maktul Ayas Paşa Camisi'' yer alıyor...
Bütün bu kültürel zenginliklerin ve binlerce yıllık Mezopotamya, Arap-İslam
uygarlıklarının ürünlerinin bulunduğu topraklar, yüzyılın en gelişmiş
''imha gücü'' kullanılarak bombalandılar.
Ne Mimar Sinan Yılı'nda, ne de daha önceki ve sonraki toplantılarda, yayınlarda
verilen ''resmi sözler'' savaş süresince hiç kimsenin aklına gelmedi.
Ortadoğu'da ''lider olmak'' , petrol paylaşımından ''pay kapmak'' , ''sadık''
bir ABD müttefiki olduğumuzu ''kanıtlamak'' .. uğruna, bugünlerde yine ''törenlerle''
andığımız Mimar Sinan'ların yapıtlarını da tehdit eden saldırılar karşısında
kılımız bile kıpırdamadı...
Dışişleri Bakanlığımız, sözünü ettiğim yayınına şu saptamayla
başlamış: ''Uygarlık tarihi, milletlerin yarattıkları büyük eserlerle
zenginleşmiştir.''
Eğer, yıkılan Ortadoğu'da ''imar-inşaat işi kapmak için'' harcadığımız
çabaları, kültür mirasımızı korumak için de gösterebilseydik, belki o
zaman ''uygar bir ülke'' olarak ''liderliğe'' soyunmaya daha çok hakkımız
bulunabilirdi.
Mimar Sinan'ı ölümünün 403. yılında bir kez daha anarken, Bağdat'ta
ve Basra'da yaratıp ''bizlere emanet ettiği'' yapıtlarını, ''petrol kokan
bir savaşın bombalarından korumak'' yönünde hiçbir şey yapmadığımız için,
ondan ve tüm insanlıktan ''özür dilememiz'' gerekiyor.
(Cumhuriyet-9 Nisan 1991)
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|