İstanbulluluk anketi
İstanbul Belediyesi bir araştırma grubuna İstanbul'un bugünkü sakinleri
arasında geniş çapta bir anket yaptırmış. Bunun sonuçlarını Kentim İstanbul adıyla yayımladılar ('kentim' ile 'kendim' arasında anlamlı bir
bağ kuruyorlar).
İstanbul, Türkiye'nin her bakımdan en gelişkin kenti. 'Kent' demek bile
yeterli değil belki, ülkede oynadığı rolü anlatmak için. Bütün Türkiye'de,
var olan bütün ayrımların yanına, 'İstanbullu olanlar ve olmayanlar' diye
bir tanesi de eklenebilir -eklenmesi doğru olur.
Anketin, Türkiye'nin bu en gelişkin kesiminde yaşayanlardan, çıkardığı
sonuçlar için, 'ürkütücü' dememek üzere, 'düşündürücü' diyelim.
Örneğin, burada yaşayanların yalnız üçte biri (yüzde 33) kendini 'İstanbullu'
olarak tanıyor veya tanıtıyormuş. Bu, büyük kısmının göçte oluştuğunu
bildiğimiz İstanbul'da, yalnız göçenlerin kendi geleneksel kimliklerinden
kolay kolay sıyrılamamasının bir göstergesi değil; aynı zamanda, yeni oluşan
bu karma İstanbul'un, kendi 'karma' niteliğine rağmen, yeni geleni kolay
kolay içine almadığının da işareti.
'İstanbulluların yüzde 51'i kendilerini İstanbul'un sahibi olarak görmüyorlar'
demiş anket. Deminkine ek olarak, bu da ürkütücü. Ama, 'sahibi olarak görmek'
fiili üstüne biraz düşününce, pek olağandışı olmaktan çıkıyor. İstanbullular
öyle. Türkiyeliler nasıl? Onların kaçta kaçı kendini 'Türkiye'nin
sahibi' olarak görüyor?
Bu 'sahip' sorunu ilginç ve önemlidir. Zaman zaman birileri 'Bu memleket
sahipsiz değildir!' diyerek ortaya çıkar. Onun için de kimin sahip olduğu,
olması gerektiği tartışılır bir konu değildir. Temelde yatan soru da
budur ama biz şimdilik gene İstanbul anketimize gelelim.
Söz konusu yüzde 51, çocuklarının da kendilerini 'eski memleket'le tanımlamasından
yanaymış. Yani, ikinci kuşak İstanbullu olacaksınız, ama gene 'Çankırılıyım'
diye, kendinizi tanıtacaksınız.
Buna ek olarak ve aslında belki bunun 'açıklaması' olarak, daha 'sert' bir
sonuç geliyor: Ankete cevap verenlerin yüzde 11'i kendini İstanbullu
hissetmek istemediğini de söylüyor. Yüzde 44 öyle hissetmiyor, yüzde 11
hissetmek istemiyor da!
Bunu şöyle bir 'sert' olgu daha izliyor: Yüzde 17, İstanbul'un hiçbir şeyini
sevmediğini söylüyor.
Ama yüzde 17 midir, bilemeyeceğim, ama Adalar'a hiç gitmemiş bir yüzde 17
daha var.
Bu yeni hemşerilerimiz memleketleriyle ilişkilerini manen kesmedikleri gibi,
maddeten de kesmiş değiller. Yani zaman ve fırsat bulunca, kısa süre için
de olsa, memlekete dönüyorlar. Anketçiler bununla ilgili bir soru da düşünmüşler:
'Memleketteyken, İstanbul'u özlüyor musunuz' diye soruyorlar. Yüzde 47 özlemiyor.
Şimdiye kadar söylenenler ışığında, şimdi söyleyeceğim de şaşırtıcı
değil (Zaten anketin şaşırtıcı bir yanı yok. Her tarafı birbirini
tutuyor): Yüzde 47'si 'hayat tarzı'nı değiştirmediğini söylüyor. Çoğu,
öyle düşünse de değiştirmiştir -diyebiliriz. Ama bunun öbür yanı da
var. 'Değiştirdim' diyen yüzde 53 ise, onların çoğu da öyle düşündüğü
halde aslında pek fazla değiştirmemiştir.
Gelelim son maddeye: "... yüzde 64 oranında İstanbullu hiçbir kültürel,
sanatsal ve bilimsel etkinliğe katılmadığını ifade etmektedir." Bu da
şaşırtıcı değil herhalde ya da evet, belki de şaşırtıcı: Yüzde 84
olmalıydı. Az çıkması şaşırtıcı. Belki bazıları utandı ve 'Arada sırada
katılırım' dedi ya da bazıları televizyonda 'Televole' seyretmeyi 'sanatsal
etkinlik' sanıyor.
Evet, Türkiye'nin en gelişkin kesiminde, en büyük kentinde, metropolünde
yaşanan gerçeklik böyle bir şey. Bunun, bir de 'dışa açılma' ve
'globalizasyon' gibi olgular eşiğinde ne anlama geldiğini uzun uzun ve acı
acı düşünebiliriz. Anketin akla getirdiği sonuçlar üstüne konuşmaya
devam edeceğim.
Radikal - Murat Belge
|