Beş İTÜ öğrencisi dünyaca ünlü
tasarım fuarında
İlk kez Türkiye’den
bir üniversite Milano Mobilya Fuarı’ndan davet aldı. Beş İTÜ öğrencisi
Sufilikten yola çıkarak hazırladıkları tasarımlarını bugünlerde
Milano’daki fuarda sergiliyor.
Milano Mobilya Fuarı en önemli mobilya fuarlarından. Fuarda, Salone
Satellite adlı bir bölüm de var. Çeşitli ülkelerden tasarım okulları
Salone Satellite’e sergi için davet ediliyor. İlk kez Türkiye’den bir üniversite,
İTÜ, fuardan davet aldı. Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü öğrencileri
işe koyuldular. "The Project Milano" için 31 öğrenci tasarım yaptı.
Projenin sorumluları İTÜ’den Doç. Dr. Alpay Er ve sponsor firma Koleksiyon
Mobilya’dan Tasarım Müdürü Koray Malhan’dı. Çalışma yaklaşık dört
ay sürdü ve 31 tasarımdan beşi fuarda sergilenmek üzere seçildi. Projede
yer alanlar fuar başlamadan bir gün önce çalışmalarını anlattılar.
Doç. Dr. Alpay Er (İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü)
"Önce deneme yazdılar"
Bir ay boyunca hiç çizim yapılmadı. Çıkış noktamız Italo Calvino’nun
"Amerika Dersleri" kitabıydı. Kitaptaki metinlerin okunmasından
sonra her öğrenciden kendi metnini yazmasını istedik.
Bu denemeler ve tartışmalardan sonra geldiğimiz nokta madde ile ruhtu. Bunun
bir yorumu olarak Sufilik gündeme geldi. Proje "Ürünün ruhu var mıdır?
Varsa nasıl algılarız?" üzerine odaklandı. Orijinalliğimiz
kavramlarla proje yapmamız.
Koray Malhan (Koleksiyon Mobilya Tasarım Müdürü)
"Bildiklerini unuttular"
Koleksiyon olarak ilk kez bir üniversiteyle çalışma yaptık. İki taraf için
de iyi bir süreçti. Türkiye’nin yurtdışında "taklit eden ülke"
imajı var. Bu proje Türkiye’den de yeni düşüncelerin, özgün tasarımların
çıkabileceğini göstermek açısından heyecan vericiydi. Öğrencilerden,
yeni bir altyapı oluşturabilmeleri için bildiklerini unutmalarını
istedik... Özellikle Alpay Er çok açık görüşlü davrandı. Kendi
kimliklerini bulmaları, ifade etmeleri için öğrencilere cesaret verdi.
SOFA
Angelina Zeynep Trupia
Ego, dönüşüm, mütevazılık
"Sofa"yı ego, dönüşüm ve mütavazılık üzerine tasarladım.
Yere yakın olan bölüm mütevazılığı, aradaki eğimli bölüm dönüşümü,
üst bölüm ise egoyu temsil ediyor. Onun dışında semazenlerin eteklerindeki
yumuşak hattı vermek, bir bütünün parçası olduğunu göstermek için
yuvarlak bir fon kullandım. Maliyeti az, imalatı kolay bir ürün. Ayrıca bu
sofada uzanabiliyor, ters yatabiliyor, ayaklarınızı uzatabiliyorsunuz.
SIT DOWN HERE
Demet Bilici
Otur ama dikkat et!
Ürünüm, üzerinde "Sit down here" yazan üçlü bir oturma grubu.
Gar, havaalanı gibi halka açık yerlerde kullanılabilir. Gündelik yaşamda
çok dikkatsizce hareket eden insanları daha dikkatli olmaya yönlendirmek
istedim. Amacım bu ürünle sorgulamak; insanları daha sakin, düşünceli
davranmaya yöneltmek. Ürüne yaklaşırken "Ben de oturmaya gelmiştim"
diyorsunuz. Alışkanlığınız sonucu "Sit down here"ı tek bir cümle
gibi algılayıp oturuyor ve kısa süreli bir şok yaşıyorsunuz. Down yazan bölüm
oturduğunuzda aşağıya çöküyor, zaten anlamı da bu. Bütün dikkati yazıya
çekmek için sade bir tasarım yapmaya çalıştım.
CLOPEN
Çağrı Altınbay
Tanrı’yla baş başa
"Clopen", İngilizce close ve open’ın karışımı. Tasarımda iki
tane oturma elemanı var. Bunlar kayışla alttan birbirine bağlı. Konuşmak
istemiyorsanız dışa doğru dönüyorsunuz, öbür taraf da dışa dönüyor.
Böylece iletişim kurmak istemediğinizi yanınızdaki kişiye belli
ediyorsunuz. Sufiliğin genel kavramlarından yola çıktım; zıtlık, dönme...
İnsanlar arasındaki iletişimi de ön planda tutuyor Sufilik. Yalnız kalmak
istediği zaman Tanrı’yla kendini baş başa bırakıyor ama iletişimini
koparmıyor.
SPIRESCA
İrem Bektaş
Ruh bedende tutsak
Ürünüm tavana asılan ikili bir raf sistemi. Merkezinden de neon ışık geçiyor.
Asıl fonksiyonunun yanı sıra istenildiğinde aydınlatma aracı olarak da
kullanılabilir. Entelektüel çalışma sürecinden sonra bir paragraflık bir
özet çıkardım. Tasavvuf felsefesine göre ruh bedende tutsak ve bedenden
kurtulup mükemmelliğe ulaşmaya çalışıyor. Ürünün adı da bunu yansıtıyor.
"Spiresca", İngilizce spirit ve escape kelimelerinin karışımı,
yani "ruhun kaçışı".
KAVUK
Evrim Yalçınkaya
Toplum baskısı ve kavuk
Bu ürünle Osmanlı dönemine gönderme yapmak istemedim, kavuk sadece sembolik
bir araç. Kavuğu toplumun insan üzerindeki yaptırım gücü olarak görüyorum.
Bu yaptırım gücü karşısında bir kırılma noktası vardır. İnsanlar bazı
anlarda yapması gereken her şeyi unutmak, reddetmek; toplum baskısının başka
bir şeye dönüşmesini isterler. Benim kovuğum oturunca koltuk oluyor. Çevrenin
ya da dünyanın baskısı rahatlamaya dönüştürüyor kendisini. Fakat kalkınca
koltuk eski haline dönüyor, yani kavuk oluyor.
Milliyet
|