reklam

14 Nisan 2003 Pazartesi
Ana Sayfa > Haberler

Beş İTÜ öğrencisi dünyaca ünlü tasarım fuarında

İlk kez Türkiye’den bir üniversite Milano Mobilya Fuarı’ndan davet aldı. Beş İTÜ öğrencisi Sufilikten yola çıkarak hazırladıkları tasarımlarını bugünlerde Milano’daki fuarda sergiliyor.

Milano Mobilya Fuarı en önemli mobilya fuarlarından. Fuarda, Salone Satellite adlı bir bölüm de var. Çeşitli ülkelerden tasarım okulları Salone Satellite’e sergi için davet ediliyor. İlk kez Türkiye’den bir üniversite, İTÜ, fuardan davet aldı. Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü öğrencileri işe koyuldular. "The Project Milano" için 31 öğrenci tasarım yaptı. Projenin sorumluları İTÜ’den Doç. Dr. Alpay Er ve sponsor firma Koleksiyon Mobilya’dan Tasarım Müdürü Koray Malhan’dı. Çalışma yaklaşık dört ay sürdü ve 31 tasarımdan beşi fuarda sergilenmek üzere seçildi. Projede yer alanlar fuar başlamadan bir gün önce çalışmalarını anlattılar.

Doç. Dr. Alpay Er (İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü)
"Önce deneme yazdılar"
Bir ay boyunca hiç çizim yapılmadı. Çıkış noktamız Italo Calvino’nun "Amerika Dersleri" kitabıydı. Kitaptaki metinlerin okunmasından sonra her öğrenciden kendi metnini yazmasını istedik.
Bu denemeler ve tartışmalardan sonra geldiğimiz nokta madde ile ruhtu. Bunun bir yorumu olarak Sufilik gündeme geldi. Proje "Ürünün ruhu var mıdır? Varsa nasıl algılarız?" üzerine odaklandı. Orijinalliğimiz kavramlarla proje yapmamız.

Koray Malhan (Koleksiyon Mobilya Tasarım Müdürü)
"Bildiklerini unuttular"
Koleksiyon olarak ilk kez bir üniversiteyle çalışma yaptık. İki taraf için de iyi bir süreçti. Türkiye’nin yurtdışında "taklit eden ülke" imajı var. Bu proje Türkiye’den de yeni düşüncelerin, özgün tasarımların çıkabileceğini göstermek açısından heyecan vericiydi. Öğrencilerden, yeni bir altyapı oluşturabilmeleri için bildiklerini unutmalarını istedik... Özellikle Alpay Er çok açık görüşlü davrandı. Kendi kimliklerini bulmaları, ifade etmeleri için öğrencilere cesaret verdi.

SOFA
Angelina Zeynep Trupia
Ego, dönüşüm, mütevazılık
"Sofa"yı ego, dönüşüm ve mütavazılık üzerine tasarladım. Yere yakın olan bölüm mütevazılığı, aradaki eğimli bölüm dönüşümü, üst bölüm ise egoyu temsil ediyor. Onun dışında semazenlerin eteklerindeki yumuşak hattı vermek, bir bütünün parçası olduğunu göstermek için yuvarlak bir fon kullandım. Maliyeti az, imalatı kolay bir ürün. Ayrıca bu sofada uzanabiliyor, ters yatabiliyor, ayaklarınızı uzatabiliyorsunuz.

SIT DOWN HERE
Demet Bilici
Otur ama dikkat et!
Ürünüm, üzerinde "Sit down here" yazan üçlü bir oturma grubu. Gar, havaalanı gibi halka açık yerlerde kullanılabilir. Gündelik yaşamda çok dikkatsizce hareket eden insanları daha dikkatli olmaya yönlendirmek istedim. Amacım bu ürünle sorgulamak; insanları daha sakin, düşünceli davranmaya yöneltmek. Ürüne yaklaşırken "Ben de oturmaya gelmiştim" diyorsunuz. Alışkanlığınız sonucu "Sit down here"ı tek bir cümle gibi algılayıp oturuyor ve kısa süreli bir şok yaşıyorsunuz. Down yazan bölüm oturduğunuzda aşağıya çöküyor, zaten anlamı da bu. Bütün dikkati yazıya çekmek için sade bir tasarım yapmaya çalıştım.

CLOPEN
Çağrı Altınbay
Tanrı’yla baş başa
"Clopen", İngilizce close ve open’ın karışımı. Tasarımda iki tane oturma elemanı var. Bunlar kayışla alttan birbirine bağlı. Konuşmak istemiyorsanız dışa doğru dönüyorsunuz, öbür taraf da dışa dönüyor. Böylece iletişim kurmak istemediğinizi yanınızdaki kişiye belli ediyorsunuz. Sufiliğin genel kavramlarından yola çıktım; zıtlık, dönme... İnsanlar arasındaki iletişimi de ön planda tutuyor Sufilik. Yalnız kalmak istediği zaman Tanrı’yla kendini baş başa bırakıyor ama iletişimini koparmıyor.

SPIRESCA
İrem Bektaş
Ruh bedende tutsak
Ürünüm tavana asılan ikili bir raf sistemi. Merkezinden de neon ışık geçiyor. Asıl fonksiyonunun yanı sıra istenildiğinde aydınlatma aracı olarak da kullanılabilir. Entelektüel çalışma sürecinden sonra bir paragraflık bir özet çıkardım. Tasavvuf felsefesine göre ruh bedende tutsak ve bedenden kurtulup mükemmelliğe ulaşmaya çalışıyor. Ürünün adı da bunu yansıtıyor. "Spiresca", İngilizce spirit ve escape kelimelerinin karışımı, yani "ruhun kaçışı".

KAVUK
Evrim Yalçınkaya
Toplum baskısı ve kavuk
Bu ürünle Osmanlı dönemine gönderme yapmak istemedim, kavuk sadece sembolik bir araç. Kavuğu toplumun insan üzerindeki yaptırım gücü olarak görüyorum. Bu yaptırım gücü karşısında bir kırılma noktası vardır. İnsanlar bazı anlarda yapması gereken her şeyi unutmak, reddetmek; toplum baskısının başka bir şeye dönüşmesini isterler. Benim kovuğum oturunca koltuk oluyor. Çevrenin ya da dünyanın baskısı rahatlamaya dönüştürüyor kendisini. Fakat kalkınca koltuk eski haline dönüyor, yani kavuk oluyor.
Milliyet

 

Nisan 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Platform

"Yerel Yönetimler ve Mimarlık" tartışılıyor.

Forum'da başlayan tartışmaya şimdi katılmak için tıklayın.  Tartışma 01 Mayıs'ta İTÜ Mimarlık Fakültesi 109 No'lu Salon' da davetli konuşmacılar ile son bulacak.

Yönetici: İhsan Bilgin
Konuşmacılar:
Cem İlhan, Nevzat Sayın

Lamp 83' ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz