Kıyılar Ulusun Ortak Malı
Tarihsel, ekinsel, doğal kaynak ve ulusal zenginlik kaynağı olarak kıyıların
korunması, geliştirilmesi, toplum yararına kullanılması konusunda bugünkü
yönetsel yapı etkin bir planlamaya, uygulamaya ve denetime elverişli olmadığından
kıyılarımız giderek yozlaşmakta, hatta yok olmaktadır.
Bunun başlıca nedeni, konuyla ilgili birden çok yasanın bulunması, aynı
konuda yetki, görev ve sorumluluk sahibi bulunan, fakat birbiriyle işbirliği
ve eşgüdüm içinde bulunmayan çok sayıda kurum ve kuruluşlardan oluşan çok
başlı yönetsel yapımızdır.
Kara Türkiye'sini üç yönden çevrelemekte olan kıyılarımızın gelişigüzel
yapılaşması, kıyıların toplum yararına kullanılması açısından sakıncalar
taşımaktadır. Kıyıların tek tek noktalar ya da lekeler olarak ele alınması
yerine, bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasını, etkin bir yönetim anlayışı
içinde tek elden planlanmasını ve planların uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
Gerçekte kıyılar, değişik toplumsal ve ekonomik katmanlar arasında sürtüşmelere,
rant kavgalarına sahne olmaktadır. Kıyının kullanımında işleyimciler büyük
kentler yakınındaki kıyılara yerleşme istemindedir. Turizmciler, kıyılarda
yabancı sermaye ile işbirliği içinde özellikle yabancı turistlere döviz
karşılığı hizmet sunma eğilimindedir. Kıyı yerleşmelerinde tarım ya da
balıkçılık amacıyla kıyıları kullanan halk, oranın turizme açılması
üzerine topraklarını elden çıkarmakta, böylece oluşacak rantı toprağın
yeni sahiplerine kaptırmaktadır. Orta sınıf kıyıda arsa kaparak yazlık ev
sağlamaya yönelmektedir. Düşük gelirli emekçilerin kıyıdaki çıkarları
kuşkusuz orta ve büyük sermaye ile çatışmakta, onların kıyıdan serbestçe
yararlanmalarını olanaksız kılmaktadır. Kıyıdaki askersel ve sivil kamu
kuruluşları tesislerinin hem halka hem de alt basamaklardaki kamu görevlilerine
kapalı tutulması da düşük gelirlilerin kıyıdan yararlanabilmelerini
engellemektedir.
Siyasal düzenden ve iyelik anlayışından kaynaklanan farklılıklar bir
yana bırakılırsa, ülkeler kıyıların toplum yararına korunmasını,
kullanılmasını ve değerlendirilmesini amaçlayan önlemler almaktalar.
Uluslararası örgütler, özellikle Avrupa Konseyi bu amaçla çeşitli ilkeler
benimsemiştir. Ulusal ve uluslararası meslek örgütlerinin de konuya ilişkin
olarak üyelerine salık verdiği ayrıntılı görüş ve önerileri var.
Hatta, uluslararası ölçekte ve ülkemizde kıyı yönetimi kuruluşları da
var.
Gerçekte kıyıların korunması, kullanılması ve geliştirilmesi, ülke
topraklarının, ulusal kaynakların toplumsal denkserliğe (adalete), toplum
yararına uygun biçimde kullanılması sorununun bir parçasıdır. Burada önemli
olan kıyıların, ülke topraklarının ve ulusal kaynakların hangi ekonomik,
toplumsal sınıfın yararına kullanılacağı sorusuna verilecek yanıttır.
Bu da toplumun tüm kesimlerinin kıyıdan serbestçe, karşılık ödemeksizin
eşit olarak yararlanmasını gerektiriyor.
Tüzeye göre kıyılar, halkın ortaklaşa, eşit, karşılıksız, serbestçe
yararlanmasına ayrılan, üzerinde kamusal ve özel iyelik (mülkiyet,
sahiplik) oluşturulamayan bir orta malı niteliğindedir. Osmanlı'nın
Mecelle'sine göre deniz ve göllere herkes ortak bulunuyordu. Hava, su gibi
deniz ve göller de herkesin başkasına zarar vermeksizin yararlanabileceği
''orta malı'' niteliğindedir. Bu nedenle de özel iyeliğe konu edilemeyeceği
kuralı geçerliydi. Cumhuriyet'ten sonra kıyılara ilişkin olarak düzenlemeler
yapılıncaya değin Yurttaşlar Yasası'na göre ''sahipsiz mal'' olarak
korunuyordu. Kıyıların yağmalanması yaygınlaşınca bir yandan Yargıtay
birleştirme kararlarının, öte yandan 1972'de 1805 sayılı yasayla İmar
Yasası'na eklenen maddelerin ışığında yapılan düzenlemelere, 1982
Anayasası'nın ilgili maddesinde yer alan ilkelere göre kıyılara ilişkin tüzel
durum şöyle özetlenebilir:
1) Kıyılar, devletin egemenlik ve egenimi (hüküm ve tasarrufu) altındadır,
kıyılarda iyelik oluşturulamaz .
2) Hiçbir karşılık ödemeksizin herkesin kıyılardan ortaklaşa
yararlanmaya hakkı vardır. Anayasa Mahkemesi'ne göre bu temel bir çevre hakkıdır.
3) Bu hakkı sağlamak devletin görevidir.
1982 Anayasası'nın 43. maddesi, kıyıların devletin ''hüküm ve
tasarrufu altında'' bulunduğunu belirttikten sonra, deniz, göl ve akarsu kıyıları
ile kıyıları çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanılmasında öncelikle
kamu yararının gözetilmesini öngörmektedir. Kıyıların ve kıyı şeritlerinin
kullanış amaçlarına göre derinliğinin, kişilerin bu yerlerden yararlanma
olanak ve koşullarının yasayla düzenleneceği belirtilmektedir. Bu kurallar
çerçevesinde kıyıların iyeliğe konu olamayacağı açıktır. İyelik oluşturulamaması,
tersane ve benzeri tesislerin kurulması için 49 yıl süreli olarak kiraya
verilmesine engel sayılmamaktadır.
Anayasada yapılmak istenen değişiklik herkesin kıyıdan yararlanma hakkını
ortadan kaldıracak niteliktedir. Ayrıca, böylesi bir değişiklik, çeşitli
ekonomik bahanelerle kıyıların kapışılmasına yol açacak, kaçak yapılaşmayı
yasallaştıracak, özendirecektir. Zaten kıyı içeren ormanların yerli
yabancı sermayenin kullanımına açılması sonucunda kıyının doğal çevresi
büyük ölçüde yok edilmiş bulunuyor.
Bilindiği gibi, kıyılar devletin egemenlik hakkının uzantısı ve süreği
(devamı) olması nedeniyle devletin egenim ve kullanımı altında bulunmasının
bir sonucu olarak kıyılarda kamusal ve özel iyelik oluşturulamaz. Kırk
dokuz yıllık kiralama yoluna gidilmesi de gerçekte tartışma konusudur.
Bununla birlikte, iyelik oluşturulamaması, toplumun serbestçe kullanımını
kolaylaştıracak, engellemeyecek nitelikteki tersane benzeri kimi tesislerin kıyıda
kurulmasına, açılmasına engel oluşturmadığı görüşü yaygındır.
Devlet, ekonomik katkısı nedeniyle, özellikle denizcilikle ilgili, tersane
gibi tesisleri özendirmek istiyorsa, kıyının iyeliğini peşkeş çekmek
yerine, bu endüstriyi destekleyecek başka güvenceler vermeyi, her türlü
kolaylıkları sağlamayı yeğlemekle zaten betonlaşan kıyılarımızın yok
olmasına yeni bir kapı aralamamış, olupbittileri önlemiş olur.
Prof. Dr. Cevat Geray - Cumhuriyet
|