'Kültür ve Turizm Bakanlığı'
konusunda Doğan Hızlan'ın görüşmesi...
Kültür ve turizmin ''tek bakanlık'' olamayacağını savunan yazılarımız
''pehlivan tefrikasına'' dönüştü... Her yerden ses var, yetkililer ise
susuyor...
Neyse ki Doğan Hızlan 'ın 7 Nisan 2003 günü Hürriyet'teki ''2. yazısı''
sayesinde ''karşı görüşü'' de öğrenebildik. Tasarı artık TBMM'de olduğundan,
bunları da yanıtlamak zorunlu oldu...
Birleşme gerekçeleri
Okuyanlar anımsarlar, Doğan Hızlan; ''Kültür Bakanlığı, Turizm Bakanlığı'na
bağlanamaz'' başlıklı ilk yazısında, Kültür Girişimi 'nin bu birleşmeye
karşı eleştirilerine yer ve ''hak'' vermişti (3 Nisan 2003).
Ardından ''bir yetkiliyle'' görüşmesine dayandırdığı 2. yazısında
ise; ''Kültür Bakanlığı, Turizm Bakanlığı'nın içinde erimiyor'' diyor
ve gerekçelerini de özetle şöyle sıralıyor:
''- Kültür Bakanlığı'nın ana yapısı korunuyor; sadece aynı işlevi gören
Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Genel Müdürlüğü birleşiyor.''
''- Bu birleşmenin bir nedeni de tanıtıma ağırlık verilmesi...''
''- Dünyada kültür amaçlı turizm ile inanç turizmi önem kazanıyor.
Birleşmeyle, bu alanda da bir sinerji yaratılabilir...''
Koruma 'kapatılıyor'
Aslında ilk açıklama bile, en büyük darbenin ''Kültür ve tabiat varlıklarının
korunması hizmetine'' ineceğinin kanıtı...
Çünkü; müzeleri ve ören yerlerindeki arkeolojik kazıları yöneten Anıtlar
Genel Müdürlüğü ile tarihsel ve doğal mirasımızın yaşatılmasından
sorumlu Koruma Genel Müdürlüğü asla ''aynı işlevi'' görmüyorlar...
Özellikle kendi alanında artık köklü bir kamu kurumu olan Koruma Genel Müdürlüğü'nü
''lağvetmek'' ise, hemen tüm kimlik ve uygarlık değerlerimizin ''koruma örgütünü''
dağıtarak bitirmek anlamına geliyor.
Korumayan tanıtamaz...
''Devletin koruma organını'' yok etmek, hem ''tanıtıma ağırlık
verilmesi'' gerekçesini hem de ''kültür ve inanç turizmi'' sözünü havada
bırakıyor.
Çünkü, ülkenin tarihini ve doğasını korumayı daha da zayıflatırsanız,
''neyi'' tanıtacaksınız?.. Kaldı ki eğer tanıtımda sorun varsa, bunun bir
nedeni de SİT'lerin içine ''turizmi teşvik'' adına izin verilen dev oteller
yüzünden, tarihi ve doğal çevrenin ''bakir'' fotoğraflarını çekme açılarının
günden güne ''azalması'' olsa gerek...
Şimdi Kültür Bakanlığı da işte bu günaha ''entegre'' edildiğinde,
belki de elde sadece ''eski fotoğraflar'' kalacak...
'Muhafazakâr' turizm
Yıllardır sivil mimarimizi; ''Bunlar Rum evi, Ermeni kültürü'' diyerek yıkanların,
şimdi sadece ''inançlı turistlerin hatırına'' bazı elde kalmış
kiliseleri ''pazarlama'' çabalarına gelince... Bu niyet bile aynı birleşmeyle
daha da ''gerici'' bir turizm yaratacak...
Çünkü, kazanç uğruna bu kez de ''dinci-bağnaz turistler'' peşinde koşulacak...
Bir yandan ülkedeki ''laik kültür'' giderek törpülenirken öbür yandan
toplumla tanışacak yabancıların da ''muhafazakâr'' ları daha makbul
olacak...
'Uygulamalar' görülmedi mi?
Bütün bu gerçeklere rağmen bakanlıktaki yetkiliden ''etkilendiği'' anlaşılan
Doğan Hızlan, yazısını şöyle noktalıyor: ''Bu bilgilerden sonra, ben
uygulamayı bekleyeceğim...''
Oysa, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da aynı ''birleşik anlayış'' ın
yarattığı çok örnek var... Üstelik hemen tümü de, ''Pişmanlığın
fayda vermediği kalıcı tahribatlar yaratmış uygulamalar...''
Örneğin; Dolmabahçe Sarayı'nın tarihi bahçesinde yapılan Swiss Otel ya
da Yıldız Sarayı'nın eski bahçesinde yükselen Conrad veya Köyceğiz'deki
antik Pisilis kentinin tam üzerine inşa edilen Sarıgerme Park Otel ve bu gibi
sayısız ''kültür ve turizm darbeleri...''
Doğan Hızlan, eminim ki bu talanın ''devamını'' artık istemiyordu... O
halde, ''yeni uygulamaları beklemek'' yerine ''ilk yazısındaki'' tavrını sürdürmesi
gerekmez mi?..
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|