Üsküdar'ın ilk anıt camisi
Osmanlı, Üsküdar'a İstanbul'dan yüzyıl
önce girdi, ama ilk anıtsal cami için 16. yüzyıla kadar Mihrimah Sultan'ı
bekledi. Mimar Sinan, Üsküdar'daki camiyi Şehzade Camisi ile aynı zamanda
yaptı. Caminin duvarındaki güneş saati, bulutsuz havalarda çalışmaya
devam ediyor...
Üsküdar'a gider iken... Başladı bir kar... İstanbul'da hava, nisan ortasında
şaşırdı... Neyse ki kar da şaşkın; tutunamayacağını bildiği için
sulanıp gitti... Vapur, Üsküdar'a yanaşırken iskelenin çatısındaki martılardan
biri bağırdı... Martılar, kargalar gibi çirkin sesli... Martılar, kargalar
gibi besili... İstanbul'un çöpünden olmalı.
İskeleden çıkınca tam karşıda bir cami... Set üstünde... Caminin önü,
Boğaz'a giden otobüslerin kalkış durağı... Dar alanda tıkış bir trafik
düzeni ya da düzensizliği...
Çocukluğumda kim bilir kaç kez geçtim bu caminin önünden ve içine hiç
girmeden...
Eskiden böyle değildi buraları... Cami, daha büyük görünürdü gözüme...
Kıyıda, Beşiktaş'a deniz motorlarının kalktığı rıhtımın orada Hacıbaba
vardı... O da büyük bir binaydı... Yıkıldığı iyi olmuş... Lakin Üsküdar
meydanı, hâlâ meydan olamamış... Meydanın göbeğini çadır kurmak için
kullanırsanız tabii ki kentli olamazsınız...
Mihrimah: Güneş ile ay
1960'lı yıllarda, 60'ını devirmişti babam ve ayağına kısa pantolonunu
geçirip büyük büyük babasından memleketi Üsküdar'ın çarşısına öyle
giderdi...
Şimdi öyle mi?
Adamı taşlarlar valla!
Üsküdar'ı kara hamamböcekleri istila edeli yıllar oldu...
İskelenin karşısındaki setin üstündeki cami, Mihrimah Sultan Camisi.
Mihrimah adını en iri harflerle caminin yanındaki eski medrese binasının
cephesine yazmışlar... O bina eskiden devletin dispanseriydi... Aşı olmaya
giderdik... Devleti atmışlar, Mihrimah Sultan külliyesine bir vakıf yerleşmiş...
Şimdi moda, ticareti vakıflar üzerinden yapmak ya; polikliniği vakıf işletiyor;
içerisi türbanlı hemşire ve kadın doktor kaynıyor...
Mihrimah; mihr ü mah; Farsça güneş ile ay demek...
Sultan Süleyman , sonradan Osmanlı yönetimine kadın parmağını sokacak
Rus asıllı cariyesi Hürrem 'den olan tek kızına Mihrimah adını veriyor...
1539'da Mihrimah'ı 17'sine geldiğinde de Diyar-ı Bekir Beylerbeyi Rüstem Paşa
'ya vermeye karar veriyor...
Damat adayı cüzamlı mı?
Hırvat devşirme Rüstem 39 yaşında... Üstelik galiba evli barklı... Rüstem'in
karısını boşaması için üç kez ''boş ol'' demesi yeterli ama.. evliliği
engelleyecek çok önemli bir sorun ortaya çıkıyor... Kanuni'nin kulağına Rüstem'in
cüzamlı olduğu fısıldanıyor...
Kanuni, hemen saraydan bir hekimi Diyarbakır'a gönderiyor...
Hekim, Rüstem Paşa'yı muayene etmek yerine donunu, fanilasını kontrol
ediyor...
Hayırlı haber tez elden Kanuni'ye ulaştırılıyor:
''Rüstem Paşa'nın donunda bit bulunmuştur; gönlünüz ferah ola!''
Bit, cüzamlılarda yaşamadığı için dedikodular asılsız çıkıyor ve
Rüstem Paşa böylece Kanuni'ye damat oluyor...
Şu Osmanlı tarihçileri bazı kişileri kayırıyor mu ne? Osmanlı'da
sadrazamlara sürmeli, enişte, damat, kabakulak, keçiboynuzu, köse, topal,
daltaban, kavanoz gibi bir sürü lakap taktıkları halde Kanuni'nin damadına
nedense ''Bitli Rüstem Paşa'' dememişler! Herhalde Mihrimah Sultan'ın hatırına...
Mihrimah, kocası Rüstem sadrazam olduktan dört yıl sonra 1548'de Mimar
Sinan'a Üsküdar'daki camiyi yaptırıyor... Sinan aynı anda hem Şehzade
Camisi'ni yapıyor hem Mihrimah Sultan'ı... Henüz Süleymaniye yok...
Mihrimah'ın cami, medrese, imaret ve handan oluşan külliyesi Üsküdar'ın
ilk anıtsal yapısı oluyor... Ne var ki, iki minareli ve tek şerefeli cami,
arkasındaki yamacın gölgesinde kaldığı için Üsküdar'a yeni bir siluet
kazandırmıyor... Yenilik, Mimar Sinan'ın üslubunda görülüyor... Uzmanların
söylediğine göre Sinan, giriş yarım kubbesini kaldırıyor, son cemaat
yerini geniş bir revakla kapatıyor...
Denizden bakınca Mihrimah Sultan Camisi, özellikle önünü kapatan revakla
biraz kasvetli bir görüntü veriyor... Caminin içi loş... Az ve vitraylı
pencerelerden gün ışığı zor giriyor...
Caminin yan duvarındaki güneş saati, eğer havada bulut yoksa aylara göre
öğlen ve ikindi namazı saatlerini gösteriyor... Belki de caminin en ilginç
yanı burası...
Cami içi, binanın dış görünüşüne göre küçük... 10 metre çapındaki
kubbe ve üç yanındaki yarım kubbeler bile mekânı büyük göstermeye
yetmiyor... Belki de namaz kılma mekânının enine tutulmasından...
Mihrimah Sultan daha sonra yine kendi adına Edirnekapı'da bir cami ve külliye
yaptırıyor...
Çifte külliye, her Sultan kızına nasip olmaz ama Mihrimah'taki servet,
babasının serveti kadar... Aslında daha fazlasını yaptırması gerekirdi...
Rüstem Paşa'nın yaptığı
Çünkü kocası Rüstem, sadrazam olunca Osmanlı yönetimine bir yenilik
getiriyor; herhangi bir göreve atayacağı kişiden hem kendisi hem padişah için
yüklü para alıyor... Örneğin Mısır Valiliği'ni 10 bin altına veriyor!
Joseph von Hammer , Osmanlı Tarihi'nde ''Rüstem Paşa, sadece devlet
kasalarını değil, Sultan Süleyman'ın özel hazinesini, yani harem ve saray
hazinelerini de doldurmuş, Yedikule'de ihtiyat hazinesi ayırmayı icat etmiştir...
Hiçbir veziri azam, ondan önce, onun topladığı kadar serveti bir araya
getirememiştir'' diyor...
Rüstem Paşa'nın getirdiği sistem bir bakıma Osmanlı'daki çöküşün
habercisi... Aynen, ''Benim sadrazamım işini bilir'' hesabı...
Makamı satın alan kişi ödediği parayı gidip halktan çıkartıyor!
Rüstem Paşa, Kanuni'ye oğlu Mustafa 'yı öldürttüğü için görevden
alınsa da Mihrimah'ın da katkısıyla iki yıl aradan sonra tekrar sadrazamlığa
geliyor, ölümüne dek toplam 15 yıl mührü taşıyor...
Süleymaniye'de yatıyor
Mihrimah, Rüstem'den sonra 19 yıl daha yaşıyor...
Öylesine büyük bir servetin sahibi ki, babasından sonra tahta çıkan
kardeşi II. Selim 'e, kendi servetinden 50 bin altın veriyor... Arafat Dağı'ndan
Mekke'ye su yolu yaptırıyor... Yeğeni III. Murat 'ın saltanatının ilk yıllarında
1578'de ölüyor... Ne Edirnekapı'ya ne Üsküdar'a gömülüyor... Babasının
yanına Süleymaniye'de toprağa veriliyor...
Sonradan Mihrimah'ın iki oğlu ve Rüstem'in ilk karısından olan oğlu Üsküdar'daki
caminin haziresine gömülüyor... Rüstem Paşa'nın kaptanı deryalık yapan
kardeşi Sinan Paşa da burada yatıyor.
Osmanlı, Üsküdar'a İstanbul'dan yüzyıl önce girdi ama.. ilk anıtsal
cami için Mihrimah Sultan'ı bekledi.
Fakat Mihrimah Üsküdarlı değildi ve zaten Üsküdar'daki sarayının hatırına
bir cami yaptırdıktan sonra gitti Süleymaniye'de yattı!
Belki de ileriyi gören bir kadındı.. Üsküdar'da Üsküdarlıların bile
kalmayacağını anladığı için...
Cumhuriyet
|