reklam

14 Nisan 2003 Pazartesi
Ana Sayfa > Haberler

Üsküdar'ın ilk anıt camisi

Osmanlı, Üsküdar'a İstanbul'dan yüzyıl önce girdi, ama ilk anıtsal cami için 16. yüzyıla kadar Mihrimah Sultan'ı bekledi. Mimar Sinan, Üsküdar'daki camiyi Şehzade Camisi ile aynı zamanda yaptı. Caminin duvarındaki güneş saati, bulutsuz havalarda çalışmaya devam ediyor...

Üsküdar'a gider iken... Başladı bir kar... İstanbul'da hava, nisan ortasında şaşırdı... Neyse ki kar da şaşkın; tutunamayacağını bildiği için sulanıp gitti... Vapur, Üsküdar'a yanaşırken iskelenin çatısındaki martılardan biri bağırdı... Martılar, kargalar gibi çirkin sesli... Martılar, kargalar gibi besili... İstanbul'un çöpünden olmalı.

İskeleden çıkınca tam karşıda bir cami... Set üstünde... Caminin önü, Boğaz'a giden otobüslerin kalkış durağı... Dar alanda tıkış bir trafik düzeni ya da düzensizliği...

Çocukluğumda kim bilir kaç kez geçtim bu caminin önünden ve içine hiç girmeden...

Eskiden böyle değildi buraları... Cami, daha büyük görünürdü gözüme...

Kıyıda, Beşiktaş'a deniz motorlarının kalktığı rıhtımın orada Hacıbaba vardı... O da büyük bir binaydı... Yıkıldığı iyi olmuş... Lakin Üsküdar meydanı, hâlâ meydan olamamış... Meydanın göbeğini çadır kurmak için kullanırsanız tabii ki kentli olamazsınız...

Mihrimah: Güneş ile ay

1960'lı yıllarda, 60'ını devirmişti babam ve ayağına kısa pantolonunu geçirip büyük büyük babasından memleketi Üsküdar'ın çarşısına öyle giderdi...

Şimdi öyle mi?

Adamı taşlarlar valla!

Üsküdar'ı kara hamamböcekleri istila edeli yıllar oldu...

İskelenin karşısındaki setin üstündeki cami, Mihrimah Sultan Camisi.

Mihrimah adını en iri harflerle caminin yanındaki eski medrese binasının cephesine yazmışlar... O bina eskiden devletin dispanseriydi... Aşı olmaya giderdik... Devleti atmışlar, Mihrimah Sultan külliyesine bir vakıf yerleşmiş... Şimdi moda, ticareti vakıflar üzerinden yapmak ya; polikliniği vakıf işletiyor; içerisi türbanlı hemşire ve kadın doktor kaynıyor...

Mihrimah; mihr ü mah; Farsça güneş ile ay demek...

Sultan Süleyman , sonradan Osmanlı yönetimine kadın parmağını sokacak Rus asıllı cariyesi Hürrem 'den olan tek kızına Mihrimah adını veriyor... 1539'da Mihrimah'ı 17'sine geldiğinde de Diyar-ı Bekir Beylerbeyi Rüstem Paşa 'ya vermeye karar veriyor...

Damat adayı cüzamlı mı?

Hırvat devşirme Rüstem 39 yaşında... Üstelik galiba evli barklı... Rüstem'in karısını boşaması için üç kez ''boş ol'' demesi yeterli ama.. evliliği engelleyecek çok önemli bir sorun ortaya çıkıyor... Kanuni'nin kulağına Rüstem'in cüzamlı olduğu fısıldanıyor...

Kanuni, hemen saraydan bir hekimi Diyarbakır'a gönderiyor...

Hekim, Rüstem Paşa'yı muayene etmek yerine donunu, fanilasını kontrol ediyor...

Hayırlı haber tez elden Kanuni'ye ulaştırılıyor:

''Rüstem Paşa'nın donunda bit bulunmuştur; gönlünüz ferah ola!''

Bit, cüzamlılarda yaşamadığı için dedikodular asılsız çıkıyor ve Rüstem Paşa böylece Kanuni'ye damat oluyor...

Şu Osmanlı tarihçileri bazı kişileri kayırıyor mu ne? Osmanlı'da sadrazamlara sürmeli, enişte, damat, kabakulak, keçiboynuzu, köse, topal, daltaban, kavanoz gibi bir sürü lakap taktıkları halde Kanuni'nin damadına nedense ''Bitli Rüstem Paşa'' dememişler! Herhalde Mihrimah Sultan'ın hatırına...

Mihrimah, kocası Rüstem sadrazam olduktan dört yıl sonra 1548'de Mimar Sinan'a Üsküdar'daki camiyi yaptırıyor... Sinan aynı anda hem Şehzade Camisi'ni yapıyor hem Mihrimah Sultan'ı... Henüz Süleymaniye yok... Mihrimah'ın cami, medrese, imaret ve handan oluşan külliyesi Üsküdar'ın ilk anıtsal yapısı oluyor... Ne var ki, iki minareli ve tek şerefeli cami, arkasındaki yamacın gölgesinde kaldığı için Üsküdar'a yeni bir siluet kazandırmıyor... Yenilik, Mimar Sinan'ın üslubunda görülüyor... Uzmanların söylediğine göre Sinan, giriş yarım kubbesini kaldırıyor, son cemaat yerini geniş bir revakla kapatıyor...

Denizden bakınca Mihrimah Sultan Camisi, özellikle önünü kapatan revakla biraz kasvetli bir görüntü veriyor... Caminin içi loş... Az ve vitraylı pencerelerden gün ışığı zor giriyor...

Caminin yan duvarındaki güneş saati, eğer havada bulut yoksa aylara göre öğlen ve ikindi namazı saatlerini gösteriyor... Belki de caminin en ilginç yanı burası...

Cami içi, binanın dış görünüşüne göre küçük... 10 metre çapındaki kubbe ve üç yanındaki yarım kubbeler bile mekânı büyük göstermeye yetmiyor... Belki de namaz kılma mekânının enine tutulmasından...

Mihrimah Sultan daha sonra yine kendi adına Edirnekapı'da bir cami ve külliye yaptırıyor...

Çifte külliye, her Sultan kızına nasip olmaz ama Mihrimah'taki servet, babasının serveti kadar... Aslında daha fazlasını yaptırması gerekirdi...

Rüstem Paşa'nın yaptığı

Çünkü kocası Rüstem, sadrazam olunca Osmanlı yönetimine bir yenilik getiriyor; herhangi bir göreve atayacağı kişiden hem kendisi hem padişah için yüklü para alıyor... Örneğin Mısır Valiliği'ni 10 bin altına veriyor!

Joseph von Hammer , Osmanlı Tarihi'nde ''Rüstem Paşa, sadece devlet kasalarını değil, Sultan Süleyman'ın özel hazinesini, yani harem ve saray hazinelerini de doldurmuş, Yedikule'de ihtiyat hazinesi ayırmayı icat etmiştir... Hiçbir veziri azam, ondan önce, onun topladığı kadar serveti bir araya getirememiştir'' diyor...

Rüstem Paşa'nın getirdiği sistem bir bakıma Osmanlı'daki çöküşün habercisi... Aynen, ''Benim sadrazamım işini bilir'' hesabı...

Makamı satın alan kişi ödediği parayı gidip halktan çıkartıyor!

Rüstem Paşa, Kanuni'ye oğlu Mustafa 'yı öldürttüğü için görevden alınsa da Mihrimah'ın da katkısıyla iki yıl aradan sonra tekrar sadrazamlığa geliyor, ölümüne dek toplam 15 yıl mührü taşıyor...

Süleymaniye'de yatıyor

Mihrimah, Rüstem'den sonra 19 yıl daha yaşıyor...

Öylesine büyük bir servetin sahibi ki, babasından sonra tahta çıkan kardeşi II. Selim 'e, kendi servetinden 50 bin altın veriyor... Arafat Dağı'ndan Mekke'ye su yolu yaptırıyor... Yeğeni III. Murat 'ın saltanatının ilk yıllarında 1578'de ölüyor... Ne Edirnekapı'ya ne Üsküdar'a gömülüyor... Babasının yanına Süleymaniye'de toprağa veriliyor...

Sonradan Mihrimah'ın iki oğlu ve Rüstem'in ilk karısından olan oğlu Üsküdar'daki caminin haziresine gömülüyor... Rüstem Paşa'nın kaptanı deryalık yapan kardeşi Sinan Paşa da burada yatıyor.

Osmanlı, Üsküdar'a İstanbul'dan yüzyıl önce girdi ama.. ilk anıtsal cami için Mihrimah Sultan'ı bekledi.

Fakat Mihrimah Üsküdarlı değildi ve zaten Üsküdar'daki sarayının hatırına bir cami yaptırdıktan sonra gitti Süleymaniye'de yattı!

Belki de ileriyi gören bir kadındı.. Üsküdar'da Üsküdarlıların bile kalmayacağını anladığı için...
Cumhuriyet 

 

Nisan 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Platform

"Yerel Yönetimler ve Mimarlık" tartışılıyor.

Forum'da başlayan tartışmaya şimdi katılmak için tıklayın.  Tartışma 01 Mayıs'ta İTÜ Mimarlık Fakültesi 109 No'lu Salon' da davetli konuşmacılar ile son bulacak.

Yönetici: İhsan Bilgin
Konuşmacılar:
Cem İlhan, Nevzat Sayın

Lamp 83' ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz