reklam

02 Mayıs 2003 Cuma
Ana Sayfa > Haberler

Bir kent nasıl görünmez kılınır?

'İçerden' ve 'dışardan' sanatçıların aynı kente, ne kadar uzak-yakın bakabildiklerinin de izlenebildiği sergi projeleri, görmeyen bir insanın gelişmiş duyularıyla kentin algılanışı, atıklar aracılığıyla kentin değerlendirilmesi, gündelik hayatta fark etmediğimiz anlar, Batılıların İstanbul üzerine olan izlenimlerine tanıklık ve kentin farklı duraklarındaki seslerle İstanbul'u yeniden görmemizi sağlayan işlerden oluşuyordu.

Yaşadığınız kenti ne kadar tanıyorsunuz ya da o kent sizi ne kadar anlatıyor? Bu soruya verilebilecek yanıtlar gittikçe daha karmaşık bir durum alıyor. Her geçen gün biraz daha turistleştiğimiz kentlerin sınırsız sınırları içinde zaman geçiriyoruz. Neye baktığımızı, neyi, nasıl gördüğümüzü çok da fazla tanımlamadan, o yere ait olamadan...

Geçen günlerde Londralı altı tasarımcı, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden bir ekiple birlikte 'İşaretler Şehrini Okumak' başlıklı bir proje için İstanbul'daydı. Kentler üzerine kurdukları farklı işlerle gündelik yaşam ve sanatı kesiştirmek amacıyla oluşturulan projenin ikinci aşamasının Londra'da gerçekleştirilmesi düşünülüyor. Bilgi Üniversitesi'nde 15 günlük bir çalışma ve iki günlük bir sergilemeden sonra projeye ait bir web sitesi ve bir kitap hazırlanması da planlanan işler arasında.

İstanbul'u farklı yaklaşımlarla görmek
Italo Calvino 'nun 'Görünmez Kentler' kitabına gönderme yaparak, küresel tüketim turizmi döneminde bir kentin maskesini kaldırmaya çalışan ekip, İstanbul'u -turist kimliği dışında- farklı yaklaşımlarla görmeye çalıştı. Proje- yeTürkiye'den İpek Duben, Serhan Ada, Güven İncirlioğlu, Çiğdem Borucu, Seda Ergül, İlteriş Kaplan ve Esen Karol katılmıştı. İzlenimlerini kentin ses arşivi, kente ilişkin fotoğraf, metin, tipografi ve videolarla oluşturan ekip, turist kimliğinde var olan ya da var edilen önyargıları silmeye çalışarak ilginç bir projeye imza attı. 'İçerden' ve 'dışardan' sanatçıların aynı kente, ne kadar uzak-yakın bakabildiklerinin de izlenebildiği sergi, görmeyen bir insanın gelişmiş duyularıyla kentin algılanışı, atıklar aracılığıyla kentin değerlendirilmesi, gündelik yaşamda fark etmediğimiz anlar, Batılıların bu kent üzerine olan izlenimlerine tanıklık ve kentin farklı duraklarındaki seslerle İstanbul'u yeniden görmemizi sağlayan işlerden oluşuyordu.

Bir süredir Londra'da yaşayan Gülizar Çepoğlu, 'Suların İzinden İstanbul' başlığı altında ''İstanbul Boğazı kente ilişkin anlamlı ve kesin işaretler içerir ve kimlik sorunu üzerine söylemleri doğrulayan, sorgulayan ya da yadsıyan güncel bir İstanbul kimliğini açığa vurur mu'' sorusunu yanıtlamaya çalışmış projesinde. Bunun için fotoğraftan videoya, röportaja uzanan değişik tekniklerle belge toplayarak deniz aracılığıyla İstanbul'u görünür kılmaya çalışmışlar. Projenin başlangıcındaki düşünceyse 'her şeyin ortasında olmak'. Çünkü Çepoğlu Londra'da yaşayan bir Türk olarak 'ne içerden, ne dışardan, tam ortadan' bir konuma sahip bu projede.

Çöp projesi üzerinde çalışan Joanna Rucklidge, ilk kez geldiği İstanbul'da bir turistin, yaşanmışlığın ürünü olan çöplere bu kadar yakın olamayacağını ve dokunamayacağını düşünmüş projeyi hazırlarken. Bu yüzden hem kendisine ait olmayana dokunup hem de bir turistin ilgilenmeyeceği şeylerle ilgilenerek Kilyos, Eminönü, Nişantaşı gibi farklı bölgelerden topladığı, İstanbul'un kirliliğini gözler önüne seren çöplerle bir anlamda sosyolojik bir gözlem de yapmış.

Yaşanmış küçük öyküler...
Rebecca Wrights ise ayrıntılardan ortaya çıkabilecek küçük öykülerin peşine düşmüş İstanbul sokaklarında. Küçük işaretleri izleyerek ve fotoğraflayarak yakaladığı 'küçük tarih' le biri için görünmez olan şeyi bir diğeri için görünür kıldığını düşünmüş. Çünkü ona göre 'bir kent ancak yaşanmış küçük öykülerle görünür hale gelir.' İşte bir örnek: ''Beyoğlu'nda yürürken bir zar buldum kaldırım kenarında, o zar beni bir kitap-cafeye götürdü. Orada bulduğum bir kitapta ailemin yaşadığı sokağın fotoğrafını buldum. Ve başka bir kentte yaşamöyküme yaklaştım.''

Bir başka ilginç projeyse, İpek Duben'in 1900-1997 arası İstanbul'da yaşamış İngiliz diplomat, seyyah ya da turistlerin İstanbul gözlemlerini yazdıkları kartpostallardan oluşan 'Turks are ...' adlı projesiydi.

Martin Luther' in 16. yy'da Türkleri 'Berbat Türkler' olarak tanımlamasıyla Batı kafasına yerleşen bu imgeyi, Türkleri 'dıştan' görenlerin anlayışıyla 'içten' yansıtan yaşamlardan oluşan bir dizi olarak tanımlıyor Duben çalışmasını. ''Bugün değişmiş bir ülkede olsak da inanmakta zorlandıkları asıl düşünceler belki de. Kuyruklu, zenci, dayak atan ,fesli, Moğol Türkler...'' diyor.

Gerard Mermoz İstanbul'un Kadıköy, Eminönü, Zekeriyaköy, Beyoğlu, Tarlabaşı gibi farklı semtlerini dolaşarak sesleriyle algılamamızı sağladığı kayıtlarıyla duyularımızı devreye soktu, tıpkı Julliana Otterbach 'ın gözleri görmeyen insanların algılayışlarıyla yansıttığı İstanbul profili gibi.

Bir kent nasıl gizlenebilir ki zaten, hem de İstanbul gibi sereserpe bir kent. Görmek isteyene...
Cumhuriyet

 

Mayıs 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Yarışma

UIA 2005 Uluslarası Logo Tasarımı Yarışması

Son başvuru tarihi:
09.05.2003

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz