Zorunlu Deprem Sigortası ne işe
yarıyor?
Bingöl depremi sonrasında Zorunlu Deprem Sigortası konusunda gene aynı acı
gerçek karşımıza çıktı. Bölgedeki 22 500 konuttan yalnızca 330 adedinin
depreme karşı sigortalı olduğu açıklandı. Bu gerçek, Zorunlu Deprem
Sigortası'nın amacının halk tarafından anlaşılamadığını, sigorta
sisteminin hiçbir işe yaramadığını gösteriyor.
Eğer DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) yöneticileri bu depremden sonra
da her zaman yaptıkları gibi, sigortalıların hasarlarının karşılandığını
söyleyerek görevlerini yaptıklarını iddia ederlerse, bizim de söyleyeceğimiz
bir şeyler olmalı.
Başbakan ve Hükümet yetkilileri Türkiye Odalar Borsalar Birliği'nin bölgedeki
insanlara yardım için 500 konut sözü verdiğini söylediler. Bu konutlar
kimlere verilecek? Sigortalı olanlara mı? Sigortalı olmayanlara mı?
Devlet'in başka çare olmadığı için eski sisteme geri dönmesini, evsiz
kalan insanlara yardım elini uzatmasını mı bekleyeceğiz? Bu durumda eski
sistemin yerini aldığını iddia ettikleri sigorta sistemi ne olacak?
Bu depremin ortaya koyduğu acı gerçeklerden biri yapı denetim sisteminin,
proje hizmetlerinin çökmesi kadar, yeni bir uygulama olarak karşımıza çıkan
Zorunlu Deprem Sigortası sisteminin de enkazın altında kaldığı.
İnsan Yerleşimleri Derneği Pülümür depremi sonrasında bir açıklama yapmış
ve Zorunlu Deprem Sigortası (ZDS) ile ilgili konuların açıklığa kavuşturulmasını
istemişti.
Bu konular arasında sigorta sisteminin nasıl yaygınlaşabileceği, nasıl
bir plan içinde geliştirilmesinin düşünüldüğü gibi sorular yanında,
bazı öneriler, kurumun iletişim ve bilgi paylaşma yöntemleri gibi sorunlar
yeralmıştı. Bu açıklamaya DASK Yönetim Kurulu Başkanı İdris Serdar
cevap vermiş ve 'uygulamanın başarısız olduğu' iddialarını yanıltıcı
bulduğunu, kurumun amaçlarının, faaliyetlerinin açık olduğunu, sigorta
sisteminin 'başarılı'(!) olduğunu belirtmişti. Bu açıklamada ayrıca
"sigortanın yeni inşaatları denetlemek gibi bir işlevinin olmadığı,
deprem riskini ifade eden tanıtım kampanyalarının sigortalanmayı teşvik
edeceği" görüşleri de yeralmıştı.
İnsan Yerleşimleri Derneği DASK Yönetim Kurulu Başkanı'nın bu açıklamasının
yanıltıcı olduğunu, DASK yönetimi tarafından sorularına verilen cevapların
sorularının karşılığı olmadığını, açıklamanın sorun etmeye çalıştıkları
konularla hiç bir ilişkisinin bulunmadığını bir kere daha belirtme gereğini
duymaktadır.
Sigorta sisteminin ne işe yaradığını, eski sisteme göre farkını ve işlevini
halka anlatmakta DASK başarılı olamamıştır.
Örneğin İnsan Yerleşimleri Derneği'nin yaptığı açıklamada 'yeni inşaatların
denetimi' değil, eğer sigortanın riske duyarlı olması hedefleniyorsa, bir
öneri olarak 'yeni inşaatların nasıl bir risk analiz sistemi içine alındıklarını
ya da alınmasının planlandığı' sorun edilmişti. Bunun gerekçesi olarak
da 'sigorta sisteminin en önemli işlevlerinin başında bir risk analiz
sisteminin geldiğini' belirtilmişti. Özellikle yerel yönetimlerin risk
envanterleri hazırladığı, zemin ve yapı durumlarını incelemek için çeşitli
işbirlikleri geliştirdiği bir yeniden yapılanma sürecinde DASK'ın bu gelişmeleri
izlememesi, çok taraflı olması gereken bu çalışmalarda yeralmaması düşünülemezdi.
Derneğin açıklaması temelde kamuoyunun dikkatini sigortanın bu boyutuna çekmeyi
hedefliyordu ve sigorta sisteminin riske nasıl duyarlı hale getirileceğini
sorguluyordu. DASK bu konuda hiçbir aydınlatıcı bilgi vermediği gibi,
kamuoyuna açıklık bahsinde sözü edilen Web adresinde de herhangi bir
bilginin yeralmadığı görülmektedir.
Bu eksiklik veya yanlış anlama bir yana, DASK yönetimi tarafından yapılan açıklama
bu konuya ışık tutmak yerine 'sigorta aracılığıyla yapıların denetimi'
gibi bir çok yanlış anlamaya yolaçabilecek farklı bir unsur içermektedir.
Bu nedenle İnsan Yerleşimleri Derneği sorularını tekrarlama gereği
duymaktadır:
1. Unutmamak gerekir ki, devletin 'hak sahipliği' kavramı ile bir güvence
sistemi oluşturmak yerine sigorta sistemini getirmesinin arkasındaki mantık,
DASK Yönetim Kurulu Başkanı'nın iddia ettiği gibi sigorta güvencesi ile
afetler karşısında devletin yükümlülüklerinin ortadan kaldırılması değil,
sigorta sisteminin getirdiği yararlardır. Sigorta sisteminin avantajı 'hak
sahipliği' gibi riske duyarlı olmayan genel geçer bir güvence sistemi
yerine, 'riski azaltıcı' bir takım gelişmelere yolaçmasıdır.
2. Buna karşılık 'riskin azaltılması' bir sigorta kuruluşunun temel
sorumluluğu elbette ki değildir. İnsan Yerleşimleri Derneği tarafından yapılan
açıklamada da sigorta sisteminin 'riske duyarlı olması' için neler yapılabileceğinin,
en azından 'yeni inşaatların' bu sistemle entegrasyon biçiminin sorun
edilmesinin gerekçesi budur. DASK yönetimi adına yapılan açıklamada ise bu
sorun tamamen yanlış anlaşılmakta ve 'riske karşı duyarlı olma' sorunu
yerine sanki sigortadan 'yeni inşaatların denetimi' bekleniyormuş gibi
tamamen konu dışı bir izlenim edinilmektedir. (Yoksa DASK'tan yeni inşaatların
denetimini bekleyen, böyle bir sorumluluğu DASK'a yüklemeye çalışan
birileri mi var?) Bu yanlış anlama aynı zamanda DASK yönetiminin sorunu algılayış
biçimi hakkında bir ipucu niteliğindedir.
3. Sonuçta bu açıklamadan DASK'ın ne düşündüğü, neyi planladığı,
neyi hedeflediğine dair bir bilgi edinilememektedir. Sanki bunu sigortadan
bekleyen varmış gibi, 'yeni inşaatların denetimi bizim işimiz değil'
denerek, yazıda sorun edilen yaklaşımı örtbas eden, yanıltıcı bir cevap
verilmektedir. Böylece hem sigorta sisteminin 'riske karşı nasıl duyarlı
geleceği' hakkında hiç bir fikir verilmemekte, hem de bunun için bir ilk adım
olan 'yeni inşaatların nasıl bir risk analizi sistemi içine alınabileceği'
gibi basit, diğer konulara göre nispeten daha öncelikli olabilecek bir öneri
hakkındaki 'kurumsal yönelimler' kamuoyundan esirgenmektedir. Bundan çıkarılabilecek
başka bir sonuç da DASK'ın böyle bir sorunu gündemine almamış olmasıdır.
Tahmin edilebileceği gibi eski yapı kapitalinin sigortanın risk değerlendirme
ölçütlerine göre analiz edilmesi sorunlu ve karmaşık bir konudur. Ancak
yeni inşaatların risk analizi kapsamına girmesi Zorunlu Deprem Sigortası'nın
daha başarılı bir uygulamaya kavuşması için üzerinde çalışılmaya değer
bir ilk adım olabilecektir. Buna benzer bir çok öncelikli konu, eğer bir
kamu işlevi söz konusuysa elbette, tartışılabilir ve tartışılmalıdır.
DASK diğer tarafların yaptıkları çalışmalar ile işbirlikleri sağlayarak
Zorunlu Deprem Sigortası için kamuoyuna açık bir eylem planı geliştirilebilir
ve geliştirmelidir. DASK'ın iletişim sorumluluğu bu nedenle yalnızca 'yıkıntı
görüntüleri' eşliğinde vatandaşları sigortalı olmaya davet etmek değil,
bu konuları, sigortanın yararlarını gündeme taşımak ve bunları tartışmaktır.
Bir kamu kuruluşu olan DASK'tan bu konulardaki görüşlerini öğrenmek
istemeye ve en azından sormaya hakkımızın olduğunu düşünüyoruz.
DASK görevini yerine getirmiyor:
DASK bir kamu işlevi yerine getirmektedir. Vatandaşların Zorunlu Deprem
Sigortası konusunda farklı tercih olanakları yoktur. DASK'ın özel sigorta
şirketleri gibi 'biz bir ürün veya hizmet ortaya koyarız, insanlar
isterlerse yararlanırlar' diyebilme hakkının olmadığı kanısındayız.
Vatandaşların bir kamu sigortası uygulaması olan Zorunlu Deprem Sigortası
konusunda farklı tercih hakları yoktur. Bu nedenle DASK ürün ve hizmetlerini
ilgili çevrelerle tartışmak ve kamuoyuna açık bir biçimde geliştirmek yükümlülüğü
ile karşı karşıyadır. Bu konunun tartışmaya dahi değer bulunmaması,
konunun başka yerlere çekilmeye çalışılması bizim açımızdan kolay anlaşılır
bir durum değildir. Ayrıca eğer bir sivil toplum kuruluşu 'haddi olmayarak'
sigorta sisteminin 'riski azalma' işlevinin olduğunu iddia ediyorsa, DASK yönetimi
bu iddiayı bu kadar kolayca kestirip, reddetmek yerine, bu sorunun gündeme
gelmesinden memnuniyet duymalıdır. Bu bir yaklaşımdır, bir görüştür.
DASK tercihe bağlı özel bir sigorta hizmeti olmadığına göre yöneticilerin
yapması gereken "Zorunlu Deprem Sigortası'nın mükemmel (!) olduğunu,
yapılması gereken herşeyin yapıldığını" söylemek değil, sigorta
sistemini sahiplenmek ve geliştirmektir.
Bu açıdan bakıldığında halktan toplanan primlerle ve tekelci bir kamu yönetimi
anlayışı ile yapılan ilkel tanıtım kampanyalarını tatmin edici bulmadığımızı
da söylemeye fazlasıyla hakkımızın olduğunu düşünüyoruz. (Hatırlanırsa
bu açıklama basında yeralana kadar her depremden sonra Zorunlu Deprem
Sigortası'nın tanıtımı için sürekli yıkıntılar gösterilip, halka
sigorta yaptırması söyleniyordu.) Sonuçta sorulması gereken şudur:
Sigortanın yalnızca binalar yıkıldıktan sonra hasarı karşılamak için
geliştirilmediğini umut etmeye -en azından- hakkımız yok mudur? Sigorta
nedir, ne işe yarar, bunu tartışmak, sigorta sisteminin nasıl risklere
duyarlı hale geleceğini düşünmek gerekli ve yararlı olmaz mı? DASK yöneticilerinin
görevi halktan toplanan primlerle son derece niteliksiz tanıtım kampanyaları
yapmak, sigortayı taraflar arası etkileşim içinde geliştirilen bir kamu işlevi
olarak değil, bir sigorta tekeli olarak istediği gibi yönetmek, riske karşı
duyarlılık gibi sorular karşısında 'yeni inşaatların denetimi' gibi
olmayacak konular ortaya atmak mıdır?
DASK'ın yöneticilerinin görevi üstlendikleri sorumluluğu yerine
getirmek, sigorta sisteminin nasıl geliştirileceği konusunda sürekli adımlar
atmak, varsa eylem planınını açıklamak, risk analiz sistemi konusundaki
sorunlara en azından bir cevap vermektir. Bunu geçmişte özel sigorta şirketleri
dahi bir araya gelerek kendi başlarına başardıklarına göre, bir kamu
kuruluşu olan DASK da başarabilir.
İnsan Yerleşimleri Derneği
|