reklam

03 Mayıs 2003 Cumartesi
Ana Sayfa > Haberler

Zorunlu Deprem Sigortası ne işe yarıyor?

Bingöl depremi sonrasında Zorunlu Deprem Sigortası konusunda gene aynı acı gerçek karşımıza çıktı. Bölgedeki 22 500 konuttan yalnızca 330 adedinin depreme karşı sigortalı olduğu açıklandı. Bu gerçek, Zorunlu Deprem Sigortası'nın amacının halk tarafından anlaşılamadığını, sigorta sisteminin hiçbir işe yaramadığını gösteriyor.

Eğer DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) yöneticileri bu depremden sonra da her zaman yaptıkları gibi, sigortalıların hasarlarının karşılandığını söyleyerek görevlerini yaptıklarını iddia ederlerse, bizim de söyleyeceğimiz bir şeyler olmalı.
Başbakan ve Hükümet yetkilileri Türkiye Odalar Borsalar Birliği'nin bölgedeki insanlara yardım için 500 konut sözü verdiğini söylediler. Bu konutlar kimlere verilecek? Sigortalı olanlara mı? Sigortalı olmayanlara mı? Devlet'in başka çare olmadığı için eski sisteme geri dönmesini, evsiz kalan insanlara yardım elini uzatmasını mı bekleyeceğiz? Bu durumda eski sistemin yerini aldığını iddia ettikleri sigorta sistemi ne olacak?

Bu depremin ortaya koyduğu acı gerçeklerden biri yapı denetim sisteminin, proje hizmetlerinin çökmesi kadar, yeni bir uygulama olarak karşımıza çıkan Zorunlu Deprem Sigortası sisteminin de enkazın altında kaldığı.
İnsan Yerleşimleri Derneği Pülümür depremi sonrasında bir açıklama yapmış ve Zorunlu Deprem Sigortası (ZDS) ile ilgili konuların açıklığa kavuşturulmasını istemişti.

Bu konular arasında sigorta sisteminin nasıl yaygınlaşabileceği, nasıl bir plan içinde geliştirilmesinin düşünüldüğü gibi sorular yanında, bazı öneriler, kurumun iletişim ve bilgi paylaşma yöntemleri gibi sorunlar yeralmıştı. Bu açıklamaya DASK Yönetim Kurulu Başkanı İdris Serdar cevap vermiş ve 'uygulamanın başarısız olduğu' iddialarını yanıltıcı bulduğunu, kurumun amaçlarının, faaliyetlerinin açık olduğunu, sigorta sisteminin 'başarılı'(!) olduğunu belirtmişti. Bu açıklamada ayrıca "sigortanın yeni inşaatları denetlemek gibi bir işlevinin olmadığı, deprem riskini ifade eden tanıtım kampanyalarının sigortalanmayı teşvik edeceği" görüşleri de yeralmıştı.

İnsan Yerleşimleri Derneği DASK Yönetim Kurulu Başkanı'nın bu açıklamasının yanıltıcı olduğunu, DASK yönetimi tarafından sorularına verilen cevapların sorularının karşılığı olmadığını, açıklamanın sorun etmeye çalıştıkları konularla hiç bir ilişkisinin bulunmadığını bir kere daha belirtme gereğini duymaktadır.
Sigorta sisteminin ne işe yaradığını, eski sisteme göre farkını ve işlevini halka anlatmakta DASK başarılı olamamıştır.

Örneğin İnsan Yerleşimleri Derneği'nin yaptığı açıklamada 'yeni inşaatların denetimi' değil, eğer sigortanın riske duyarlı olması hedefleniyorsa, bir öneri olarak 'yeni inşaatların nasıl bir risk analiz sistemi içine alındıklarını ya da alınmasının planlandığı' sorun edilmişti. Bunun gerekçesi olarak da 'sigorta sisteminin en önemli işlevlerinin başında bir risk analiz sisteminin geldiğini' belirtilmişti. Özellikle yerel yönetimlerin risk envanterleri hazırladığı, zemin ve yapı durumlarını incelemek için çeşitli işbirlikleri geliştirdiği bir yeniden yapılanma sürecinde DASK'ın bu gelişmeleri izlememesi, çok taraflı olması gereken bu çalışmalarda yeralmaması düşünülemezdi. Derneğin açıklaması temelde kamuoyunun dikkatini sigortanın bu boyutuna çekmeyi hedefliyordu ve sigorta sisteminin riske nasıl duyarlı hale getirileceğini sorguluyordu. DASK bu konuda hiçbir aydınlatıcı bilgi vermediği gibi, kamuoyuna açıklık bahsinde sözü edilen Web adresinde de herhangi bir bilginin yeralmadığı görülmektedir.
Bu eksiklik veya yanlış anlama bir yana, DASK yönetimi tarafından yapılan açıklama bu konuya ışık tutmak yerine 'sigorta aracılığıyla yapıların denetimi' gibi bir çok yanlış anlamaya yolaçabilecek farklı bir unsur içermektedir. Bu nedenle İnsan Yerleşimleri Derneği sorularını tekrarlama gereği duymaktadır:

1. Unutmamak gerekir ki, devletin 'hak sahipliği' kavramı ile bir güvence sistemi oluşturmak yerine sigorta sistemini getirmesinin arkasındaki mantık, DASK Yönetim Kurulu Başkanı'nın iddia ettiği gibi sigorta güvencesi ile afetler karşısında devletin yükümlülüklerinin ortadan kaldırılması değil, sigorta sisteminin getirdiği yararlardır. Sigorta sisteminin avantajı 'hak sahipliği' gibi riske duyarlı olmayan genel geçer bir güvence sistemi yerine, 'riski azaltıcı' bir takım gelişmelere yolaçmasıdır.

2. Buna karşılık 'riskin azaltılması' bir sigorta kuruluşunun temel sorumluluğu elbette ki değildir. İnsan Yerleşimleri Derneği tarafından yapılan açıklamada da sigorta sisteminin 'riske duyarlı olması' için neler yapılabileceğinin, en azından 'yeni inşaatların' bu sistemle entegrasyon biçiminin sorun edilmesinin gerekçesi budur. DASK yönetimi adına yapılan açıklamada ise bu sorun tamamen yanlış anlaşılmakta ve 'riske karşı duyarlı olma' sorunu yerine sanki sigortadan 'yeni inşaatların denetimi' bekleniyormuş gibi tamamen konu dışı bir izlenim edinilmektedir. (Yoksa DASK'tan yeni inşaatların denetimini bekleyen, böyle bir sorumluluğu DASK'a yüklemeye çalışan birileri mi var?) Bu yanlış anlama aynı zamanda DASK yönetiminin sorunu algılayış biçimi hakkında bir ipucu niteliğindedir.

3. Sonuçta bu açıklamadan DASK'ın ne düşündüğü, neyi planladığı, neyi hedeflediğine dair bir bilgi edinilememektedir. Sanki bunu sigortadan bekleyen varmış gibi, 'yeni inşaatların denetimi bizim işimiz değil' denerek, yazıda sorun edilen yaklaşımı örtbas eden, yanıltıcı bir cevap verilmektedir. Böylece hem sigorta sisteminin 'riske karşı nasıl duyarlı geleceği' hakkında hiç bir fikir verilmemekte, hem de bunun için bir ilk adım olan 'yeni inşaatların nasıl bir risk analizi sistemi içine alınabileceği' gibi basit, diğer konulara göre nispeten daha öncelikli olabilecek bir öneri hakkındaki 'kurumsal yönelimler' kamuoyundan esirgenmektedir. Bundan çıkarılabilecek başka bir sonuç da DASK'ın böyle bir sorunu gündemine almamış olmasıdır. Tahmin edilebileceği gibi eski yapı kapitalinin sigortanın risk değerlendirme ölçütlerine göre analiz edilmesi sorunlu ve karmaşık bir konudur. Ancak yeni inşaatların risk analizi kapsamına girmesi Zorunlu Deprem Sigortası'nın daha başarılı bir uygulamaya kavuşması için üzerinde çalışılmaya değer bir ilk adım olabilecektir. Buna benzer bir çok öncelikli konu, eğer bir kamu işlevi söz konusuysa elbette, tartışılabilir ve tartışılmalıdır. DASK diğer tarafların yaptıkları çalışmalar ile işbirlikleri sağlayarak Zorunlu Deprem Sigortası için kamuoyuna açık bir eylem planı geliştirilebilir ve geliştirmelidir. DASK'ın iletişim sorumluluğu bu nedenle yalnızca 'yıkıntı görüntüleri' eşliğinde vatandaşları sigortalı olmaya davet etmek değil, bu konuları, sigortanın yararlarını gündeme taşımak ve bunları tartışmaktır. Bir kamu kuruluşu olan DASK'tan bu konulardaki görüşlerini öğrenmek istemeye ve en azından sormaya hakkımızın olduğunu düşünüyoruz.

DASK görevini yerine getirmiyor:
DASK bir kamu işlevi yerine getirmektedir. Vatandaşların Zorunlu Deprem Sigortası konusunda farklı tercih olanakları yoktur. DASK'ın özel sigorta şirketleri gibi 'biz bir ürün veya hizmet ortaya koyarız, insanlar isterlerse yararlanırlar' diyebilme hakkının olmadığı kanısındayız. Vatandaşların bir kamu sigortası uygulaması olan Zorunlu Deprem Sigortası konusunda farklı tercih hakları yoktur. Bu nedenle DASK ürün ve hizmetlerini ilgili çevrelerle tartışmak ve kamuoyuna açık bir biçimde geliştirmek yükümlülüğü ile karşı karşıyadır. Bu konunun tartışmaya dahi değer bulunmaması, konunun başka yerlere çekilmeye çalışılması bizim açımızdan kolay anlaşılır bir durum değildir. Ayrıca eğer bir sivil toplum kuruluşu 'haddi olmayarak' sigorta sisteminin 'riski azalma' işlevinin olduğunu iddia ediyorsa, DASK yönetimi bu iddiayı bu kadar kolayca kestirip, reddetmek yerine, bu sorunun gündeme gelmesinden memnuniyet duymalıdır. Bu bir yaklaşımdır, bir görüştür. DASK tercihe bağlı özel bir sigorta hizmeti olmadığına göre yöneticilerin yapması gereken "Zorunlu Deprem Sigortası'nın mükemmel (!) olduğunu, yapılması gereken herşeyin yapıldığını" söylemek değil, sigorta sistemini sahiplenmek ve geliştirmektir.

Bu açıdan bakıldığında halktan toplanan primlerle ve tekelci bir kamu yönetimi anlayışı ile yapılan ilkel tanıtım kampanyalarını tatmin edici bulmadığımızı da söylemeye fazlasıyla hakkımızın olduğunu düşünüyoruz. (Hatırlanırsa bu açıklama basında yeralana kadar her depremden sonra Zorunlu Deprem Sigortası'nın tanıtımı için sürekli yıkıntılar gösterilip, halka sigorta yaptırması söyleniyordu.) Sonuçta sorulması gereken şudur: Sigortanın yalnızca binalar yıkıldıktan sonra hasarı karşılamak için geliştirilmediğini umut etmeye -en azından- hakkımız yok mudur? Sigorta nedir, ne işe yarar, bunu tartışmak, sigorta sisteminin nasıl risklere duyarlı hale geleceğini düşünmek gerekli ve yararlı olmaz mı? DASK yöneticilerinin görevi halktan toplanan primlerle son derece niteliksiz tanıtım kampanyaları yapmak, sigortayı taraflar arası etkileşim içinde geliştirilen bir kamu işlevi olarak değil, bir sigorta tekeli olarak istediği gibi yönetmek, riske karşı duyarlılık gibi sorular karşısında 'yeni inşaatların denetimi' gibi olmayacak konular ortaya atmak mıdır?

DASK'ın yöneticilerinin görevi üstlendikleri sorumluluğu yerine getirmek, sigorta sisteminin nasıl geliştirileceği konusunda sürekli adımlar atmak, varsa eylem planınını açıklamak, risk analiz sistemi konusundaki sorunlara en azından bir cevap vermektir. Bunu geçmişte özel sigorta şirketleri dahi bir araya gelerek kendi başlarına başardıklarına göre, bir kamu kuruluşu olan DASK da başarabilir.
İnsan Yerleşimleri Derneği 

 

Mayıs 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Güngör Kaftancı
06 Mayıs 2003 günü Diyalog bölümümüze konuk olacak.

Güngör Kaftancı hakkında forumda başlayan tartışmaya katılmak için  tıklayın. 


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz