reklam

10 Mayıs 2003 Cumartesi
Ana Sayfa > Haberler

Talanın yüz yıllık öyküsü

Bir zamanlar baştan başa ormanlarla kaplı olan Anadolu'dan günümüze kalan cılız orman örtüsü, ekonomik darboğaz gerekçe gösterilerek bir kez daha talana açılıyor. Orman tüketimini kontrol altına almayı ve devletin gelirlerini arttırmayı hedefleyen 1869 Orman Nizamnamesi de benzer bir bunalımın eseriydi. Ne var ki sonuç, on binlerce yıllık mirasın yüz yıl içinde tüketilip yok edilmesi oldu.

Geçmişte Anadolu'nun orman varlığının bugünkünden çok daha zengin olduğu bilinen bir gerçek. İklim özelliklerinden dolayı iç bölgelerin tamamı değilse bile, sahil şeridinin ve Ege'yle Marmara bölgelerinin çok sıkı ormanlarla kaplı olduğu pek çok kaynakta anlatılıyor.

Hatta bazılarının ''adam geçmeyecek kadar sıkı'' olduğundan bahsedilen bu ormanlar çoğunlukla cangıl görüntüsündeydi.

Bugün gördüğümüz cılız ve seyrek ormanların çoğu, yüzyıllardır süren kıyımın neticesinde bu hale geldi.

Tanrının bahşettiği bir kaynak

Osmanlı döneminde yüzyıllar boyunca ormanlara aynen su ve hava gibi, çeşitli amaçlar için kullanılmak üzere Tanrı'nın insanoğluna bahşettiği bir kaynak gözüyle bakıldı. Ve bu kaynak, kendini yenileme hızı düşünülmeksizin gönül rahatlığıyla kullanıldı.

O dönemlerde en yaygın yapı malzemesi ahşaptı. Kentlerde sık sık çıkan ve bazen on binlerce binanın kül olmasına yol açan yangınlar düzenli bir kereste ihtiyacı doğuruyordu.

Ayrıca donanmanın da gemi yapımı için her sene büyük miktarlarda keresteye ihtiyacı vardı.

Bu tüketim zaman içinde meşe ve sedir gibi en nitelikli ormanların harabiyete uğramasına yol açtı. Tarım alanı kazanmak için çıkarılan yangınlar da, hovardaca tüketilen orman alanlarında onanmaz yaralar açtı.

Büyük kıyımın son 150 yılı

Osmanlı devrinde ormanlar beş grupta toplanmıştı. ''Miri ormanlar'' mülkiyeti devlete ait olan ormanlardı. ''Ahali-i kuraya ait ormanlar'' köylerin, ''eşhas uhdesindeki ormanlar'' özel kişilerin, ''evkaf ormanları'' da vakıfların mülkiyetindeydi.

Bunların dışında ''cibal-i mübaha ormanları'' denilen bir grup daha vardı ki, bunlar sahibi olmayan, herkesin kullanımına açık olan ormanlardı. Zaman içinde en büyük yıkıma uğrayan ormanlar da yine bunlardı.

Yüzyıllar boyunca devam eden tahribatın en büyük boyutlara ulaştığı dönem, 1839'da Tanzimat'ın ilan edilmesiyle başlayan dönemdir. Bu yıllardan itibaren devletin borç batağından kurtulmak ve giderek dayanılmaz hale gelen savaş masraflarını karşılamak için her türlü gelir imkânından sonuna kadar yararlanmak istemesi, hem devletin hem de vergi toplama aracı olarak kullandığı mültezimlerin ormanlara yönelmesine yol açtı. Bu yaklaşım sonunda tam bir orman katliamına dönüştü.

1869'da yürürlüğe giren Orman Nizamnamesi de, orman tüketimini kontrol altına almak ve devlet gelirlerini arttırmak yerine, bu katliamı daha da şiddetlendirmekten başka bir işe yaramadı.

Gelir için göz yumulan katliam

1869 Nizamnamesi yeterli gelir sağlamayan ''cibal-i mübaha'' ormanlarına kesim için ''orman hakkı'' adıyla sınırlı bir vergi getirirken, bunun karşılığı olarak vatandaşa ''miri'' ormanlardan belirli bir ölçüde yararlanma hakkı veriyordu. ''Zat-ı ihtiyaç'' adıyla günümüze kadar ulaşan bu ödün, koruma altındaki devlet ormanlarında başlatılan talanın da ilk adımıydı. Yani devlet, bu uygulamayla görece küçük bir gelir için çok daha büyük bir zararı göze almış, yüzyıldır devam eden orman katliamının kapısını aralamıştı.

Orman varlığı acımasızca yok edilmeye başlandı

Diğer yandan aynı nizamname, ormanların ''taahhüt'' ya da ''imtiyaz'' yoluyla işletilmesine de olanak sağlıyordu. Böylece devlet ihale yoluyla ormanların işletilmesini özel kişi ya da kuruluşlara devrederken tek amacı kâr elde etmek olan bu şahıslar orman varlığını acımasızca yok etmeye giriştiler. Yeterli kontrol mekanizmalarının da oluşturulamaması neticesinde, daha önceki münferit orman yıkımları bu yasanın çıkarılmasından sonra gerçek bir katliama dönüştü; Anadolu ormanları tarihte hiç yaşamadığı boyutlarda bir tahribata uğradı.

Bu dönemde sayısı ve niteliği gittikçe azalan ormanlara son darbeyi ise II. Meşrutiyet'ten sonra ortaya çıkan otorite boşluğu vurdu. Birbiri ardına gelen savaşlarla yıkıma uğrayan, büyük göçlere sahne olan ve halkı yokluklar içinde kıvranan ülke, bu dönemde belki binlerce yılın görülmemiş boyutlarda bir orman talanına tanık oldu. Bir zamanlar Anadolu'yu baştan başa kaplayan ormanlardan bugüne niçin yalnız cılız ve niteliksiz bir orman örtüsü kaldığını açıklayan tüm bu gelişmeler, elbette ki tarihten ders almasını bilenler için anlamlı bir ders niteliğinde. Ancak son orman tasarısı gösteriyor ki bu ders, yine her zaman olduğu gibi iyi çalışılmamış. Ya da daha korkutucusu, birtakım çıkarlar uğruna tarihi gerçekler bir kez daha görmezden geliniyor.
Cumhuriyet

 

Mayıs 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Sibel Bozdoğan
20 Mayıs 2003 günü Diyalog bölümümüze konuk olacak.

Sibel Bozdoğan hakkında forumda başlayan tartışmaya katılmak için  tıklayın. 


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz