Talanın yüz yıllık öyküsü
Bir zamanlar baştan başa ormanlarla kaplı olan Anadolu'dan günümüze
kalan cılız orman örtüsü, ekonomik darboğaz gerekçe gösterilerek bir kez
daha talana açılıyor. Orman tüketimini kontrol altına almayı ve devletin
gelirlerini arttırmayı hedefleyen 1869 Orman Nizamnamesi de benzer bir bunalımın
eseriydi. Ne var ki sonuç, on binlerce yıllık mirasın yüz yıl içinde tüketilip
yok edilmesi oldu.
Geçmişte Anadolu'nun orman varlığının bugünkünden çok daha zengin
olduğu bilinen bir gerçek. İklim özelliklerinden dolayı iç bölgelerin
tamamı değilse bile, sahil şeridinin ve Ege'yle Marmara bölgelerinin çok sıkı
ormanlarla kaplı olduğu pek çok kaynakta anlatılıyor.
Hatta bazılarının ''adam geçmeyecek kadar sıkı'' olduğundan bahsedilen
bu ormanlar çoğunlukla cangıl görüntüsündeydi.
Bugün gördüğümüz cılız ve seyrek ormanların çoğu, yüzyıllardır
süren kıyımın neticesinde bu hale geldi.
Tanrının bahşettiği bir kaynak
Osmanlı döneminde yüzyıllar boyunca ormanlara aynen su ve hava gibi, çeşitli
amaçlar için kullanılmak üzere Tanrı'nın insanoğluna bahşettiği bir
kaynak gözüyle bakıldı. Ve bu kaynak, kendini yenileme hızı düşünülmeksizin
gönül rahatlığıyla kullanıldı.
O dönemlerde en yaygın yapı malzemesi ahşaptı. Kentlerde sık sık çıkan
ve bazen on binlerce binanın kül olmasına yol açan yangınlar düzenli bir
kereste ihtiyacı doğuruyordu.
Ayrıca donanmanın da gemi yapımı için her sene büyük miktarlarda
keresteye ihtiyacı vardı.
Bu tüketim zaman içinde meşe ve sedir gibi en nitelikli ormanların
harabiyete uğramasına yol açtı. Tarım alanı kazanmak için çıkarılan
yangınlar da, hovardaca tüketilen orman alanlarında onanmaz yaralar açtı.
Büyük kıyımın son 150 yılı
Osmanlı devrinde ormanlar beş grupta toplanmıştı. ''Miri ormanlar'' mülkiyeti
devlete ait olan ormanlardı. ''Ahali-i kuraya ait ormanlar'' köylerin, ''eşhas
uhdesindeki ormanlar'' özel kişilerin, ''evkaf ormanları'' da vakıfların mülkiyetindeydi.
Bunların dışında ''cibal-i mübaha ormanları'' denilen bir grup daha
vardı ki, bunlar sahibi olmayan, herkesin kullanımına açık olan ormanlardı.
Zaman içinde en büyük yıkıma uğrayan ormanlar da yine bunlardı.
Yüzyıllar boyunca devam eden tahribatın en büyük boyutlara ulaştığı
dönem, 1839'da Tanzimat'ın ilan edilmesiyle başlayan dönemdir. Bu yıllardan
itibaren devletin borç batağından kurtulmak ve giderek dayanılmaz hale gelen
savaş masraflarını karşılamak için her türlü gelir imkânından sonuna
kadar yararlanmak istemesi, hem devletin hem de vergi toplama aracı olarak
kullandığı mültezimlerin ormanlara yönelmesine yol açtı. Bu yaklaşım
sonunda tam bir orman katliamına dönüştü.
1869'da yürürlüğe giren Orman Nizamnamesi de, orman tüketimini kontrol
altına almak ve devlet gelirlerini arttırmak yerine, bu katliamı daha da şiddetlendirmekten
başka bir işe yaramadı.
Gelir için göz yumulan katliam
1869 Nizamnamesi yeterli gelir sağlamayan ''cibal-i mübaha'' ormanlarına
kesim için ''orman hakkı'' adıyla sınırlı bir vergi getirirken, bunun karşılığı
olarak vatandaşa ''miri'' ormanlardan belirli bir ölçüde yararlanma hakkı
veriyordu. ''Zat-ı ihtiyaç'' adıyla günümüze kadar ulaşan bu ödün,
koruma altındaki devlet ormanlarında başlatılan talanın da ilk adımıydı.
Yani devlet, bu uygulamayla görece küçük bir gelir için çok daha büyük
bir zararı göze almış, yüzyıldır devam eden orman katliamının kapısını
aralamıştı.
Orman varlığı acımasızca yok edilmeye başlandı
Diğer yandan aynı nizamname, ormanların ''taahhüt'' ya da ''imtiyaz''
yoluyla işletilmesine de olanak sağlıyordu. Böylece devlet ihale yoluyla
ormanların işletilmesini özel kişi ya da kuruluşlara devrederken tek amacı
kâr elde etmek olan bu şahıslar orman varlığını acımasızca yok etmeye
giriştiler. Yeterli kontrol mekanizmalarının da oluşturulamaması
neticesinde, daha önceki münferit orman yıkımları bu yasanın çıkarılmasından
sonra gerçek bir katliama dönüştü; Anadolu ormanları tarihte hiç yaşamadığı
boyutlarda bir tahribata uğradı.
Bu dönemde sayısı ve niteliği gittikçe azalan ormanlara son darbeyi ise
II. Meşrutiyet'ten sonra ortaya çıkan otorite boşluğu vurdu. Birbiri ardına
gelen savaşlarla yıkıma uğrayan, büyük göçlere sahne olan ve halkı
yokluklar içinde kıvranan ülke, bu dönemde belki binlerce yılın görülmemiş
boyutlarda bir orman talanına tanık oldu. Bir zamanlar Anadolu'yu baştan başa
kaplayan ormanlardan bugüne niçin yalnız cılız ve niteliksiz bir orman örtüsü
kaldığını açıklayan tüm bu gelişmeler, elbette ki tarihten ders almasını
bilenler için anlamlı bir ders niteliğinde. Ancak son orman tasarısı gösteriyor
ki bu ders, yine her zaman olduğu gibi iyi çalışılmamış. Ya da daha
korkutucusu, birtakım çıkarlar uğruna tarihi gerçekler bir kez daha görmezden
geliniyor.
Cumhuriyet
|