Dinler diyarı, büyülü Mardin
Evliyalar diyarı Urfa'dan,
dinler diyarı Mardin'e hareket ettik. Yol boyunca Harran Ovası'nı kat ederken
Kürt ve Arap kadınlarının rengarenk kıyafetleri bizi büyüledi. Fikret
Otyam'ın fotoğraflarında bu manzaraları görüyorduk, ama renk cümbüşünü
kaçırıyorduk. Viranşehir'e yaklaştıkça toprağın rengi kararıyordu.
Kara renkli toprak verimlidir. Ama su da azalıyordu. Daha doğrusu su artık
kanallardan değil, kuyulardan geliyordu. Hele bu ovalar bir sulansa. Toprak
adeta ürün fışkıracak!
Yıllardır bu bölgeyi ziyaret ederiz. Ama ilk kez, suyun petrolden daha
stratejik olduğunu anladık. Gerçi ekonomik değer olarak petrolden elde
edilen para, tarımsal geliri katlıyor. Ama petrolü ithal etmek mümkün. Ama
tarım için suyu ithal etmek imkansız. Petrolden elde edilen gelir devleti
zengin ediyor, su ise halkı yoksulluktan kurtarıyor.
Çok kültürlülük
Mardin'e ilk gidişimiz değildi. Zaman içindeki değişimi gözlemek değildi
amacımız. Bu kez gözümüz kültür çeşnisindeydi. Kiliselerdeydi. Oymalı
taş binalarda, Mardin pencerelerindeydi. Çok kültürlü Mardin'e bu gözle
bakmak istiyorduk.
Mardin'de durmadan Midyat'a geçtik, Midyat'ın içinde restore edilen
Kaymakamlık Konukevi'ne gittik. Çatıya çıktık ve Midyat'ı tepeden kuşbakışı
seyrettik. Minarelerle çan kulelerinin birlikte görünümü muhteşemdi. Aşağıda
dar sokaklarda oynayan yoksul çocukların dini belli değildi. Mahallelerde
Yezidiler, Süryaniler, Müslümanlar yan yana yaşıyorlardı. Kimin Kürt,
kimin Arap olduğu fark etmiyordu.
Kuyumculuk çarşısında tüm dükkanlar Süryaniydi. Ancak her dükkanın
bir akrabasının, hatta kendisinin İstanbul'da Kapalıçarşı'da da bir başka
dükkanı olduğu unutulmamalı. Yani pek kaçınılan bir şey yok. Bununla
beraber, gümüş işlemeciliğinde Süryaniler gerçekten müthiş bir yeteneğe
sahipler. Bu zenaatın Ermenilerde gelişmiş olduğunu sanırdım. Oysa bu
gelenek Şam'dan geliyor. Aslen Suriyeli olan Süryaniler bu zenaatı tarihsel
olarak sürdürüyorlar. Tek farkla; Şam'da altın işlemeciliği egemen. Bizde
ise telkari dahil, gümüş işlemeciliği.
Midyat'ın içinde canlı olan bir düzine kilise var. Ama gidilmesi gereken,
kasabanın 16 km. ilerisindeki Mor Gabriel Manastırı. Yahut da şimdiki adıyla
Deyrul Mugur Kilisesi. Restorasyonla yabancı konukların da kalabileceği muhteşem
bir yapıt haline gelmiş bu manastır. Bizce çevredeki en görkemli ve bakımlı
yer de burası.
İlgisizlik
Daha sonra Mardin'in içinde olan ve Şam'a naklolmadan önce Süryanilerin
merkezi olan Deyrul Zafaran Kilisesi'ne yol aldık. Bu nedenle bu kilise çok
ziyaret ediliyor. Ama Mor Gabriel Manastırı çok daha ilginçti bize göre.
Midyat'ın ve Mardin'in içinin bir an önce SİT ilan edilmesi gerekiyor.
Buraların restore edilmesi için Avrupa Hıristiyan Birliği'nden (!) de ciddi
kaynaklar elde edilebilir. Mardin'de Cercis Murat Paşa Konağı'nda yemek
yedik. Manzara çok güzeldi. Suriye'yi seyrederek karnımızı doyurduk.
En son Kasımiye Külliyesi'ni ziyaret ettik. Akkoyunlular'dan kalma, çok da
iyi durumda olan bir yapı. Ama ziyaret ettiğimiz yerlerin hiçbirinde ne Kültür
Bakanlığı, ne de Turizm Bakanlığı sorumlusu vardı.
Mardin'den dönerken güneş ufukta batıyordu. Sanki Kudüs'ten dönüyorduk.
AB'nin hoş göremediği çok kültürlülük ve çok dinlilik ülkenin bu ücra
köşesinde barınabiliyor. Hem de uyumla.
Hurşit Güneş - Milliyet
|