Bir kez Ortaköy'e, iki kez Kapalıçarşı'ya
gitti
'Yeni İstanbul' dosyasında mimarlık tarihçisi Doğan Kuban'ın ilginç
bir araştırması da yer alıyor. Kuban adını yazı boyunca (X) olarak kodladığı
bir kadına kente ilişkin sorular sorarak İstanbul ile İstanbul'un yeni
sakinleri arasındaki ilişkiyi anlatmaya çalışıyor.
(X)'in annesi ve babası köylü. Babası market sahibi. Annesi ise hastabakıcı.
(X) İstanbul'da doğmuş. 6'ncı sınıfa kadar okumuş. 12 yaşında çalışmaya
başlamış ve köy kökenli şoför bir adamla evlenmiş. Üç kızı var,
ikisi üniversiteye gitmiş, biri sınava hazırlanıyor.
(X) Üsküdar'da oturuyor. Kuban ona yaşadığı çevreyi anlatmasını
isteyince (X) sokağının temiz, yollarının asfalt olduğunu söylüyor ve
bunları yeterli buluyor. Kuban çevredeki yapıları sorduğunda ise (X) sadece
iki türbe hatırlıyor. (X) 'Üsküdar Meydanı'nı anlatabilir misin?'
sorusuna ise cevap vermekte zorlanıyor. Meydandaki camilerin hiçbirinin adını
bilmiyor, biçimlerini hatırlamıyor. İlginç olan (X) İstanbul'da doğmasına
rağmen şehri de tanımıyor. Bir kez Sultanahmet'e, iki kez Kapalıçarşı'ya
gitmiş. Bir kez de kızları ile birlikte Ortaköy'de çay içmiş. Kentin çirkinliği
ya da güzelliği onu ilgilendirmiyor. Kuban bu verileri sıraladıktan sonra
ise 'okur'a bu şu soruyu yöneltiyor: 'Peki biz bütün bilgi ve
etkinliklerimize karşın kentin şekillenmesinde bu kadının temsil ettiği
halk kadar etkili miyiz?' Bence kent üzerine düşünen herkesin önemsemesi
gereken soru da bu: Bir kentte halk kadar etkili başka bir şey olabilir mi?
Akşam
|