Mahalleme dokunma!
Arnavutköy halkı 3. köprünün ayakları altında ezilmek istemiyor. Bu
nedenle Arnavutköylüler 4.5 yıldan bu yana harıl harıl çalışıyorlar,
hem de isyanlarını bilinçli bir sivil toplum hareketine dönüştürebilmişler.
Yaşadıkları mahalleyi koruma altına almışlar, buradan köprü geçirmeyeceğiz
diyorlar, 'köprü möprü istemeyiz' diyorlar, sadece Arnavutköy'de değil, Boğaz'ın
hiçbir yerinde köprü istemiyorlar, çünkü onlar, bana dokunmayan yılan bin
yıl yaşasın diyenlerden değil. Arnavutköylüler mücadelelerini
'benim evim yıkılmasın'dan, 'İstanbul'un sorunları nedir'e, oradan da 'Türkiye'nin
sorunları nedir'e taşıyabilmişler. Arnavutköy semt girişimi yönetim
kurulu üyesi İsmail Üstün, Arnavutköy semt girişiminin başarılı bir
sivil toplum hareketine dönüşmesinin sağlıklı bir bilgi edinme, bilgi
paylaşımı ve dolaşımı sayesinde gerçekleştiğini belirtiyor. Ülke
sorunları için fikirleri sorulmayan insanlara belki de ilk kez ne yapabiliriz
diye sorulduğunu, bürokrasideki gelişmelerin her gün izlenerek Arnavutköy
halkına aktarıldığını ekliyor. Mücadelelerinin, semt halkının doku ve
değer yargılarına uygun, güleryüzlü bir mücadele olduğunu, bu nedenle tüm
halkı sardığını, artık aile içindeki suskun akşam yemeklerinin yerini,
hararetli köprü tartışmalarıyla süslü yemeklere bıraktığını söylüyor.
Arnavutköy halkının sivil girişiminin en önemli yanı, belki de başarısı,
kendi öz kaynaklarına dayanan ve hiçbir kuruluştan yardım almayan bir
hareket olması ve 'hayır' dedikleri 3. köprüye alternatif sunmaları.
Arnavutköylüler köprü yerine tüp geçit istiyorlar. 80'li yıllarda devlet
babanın hazırladığı "raylı tüp geçit" (Marmaray) projesinin
daha sonraları otomobil lobisi tarafından engellendiğini, oysa İstanbul'un
ulaşım sorununu sadece raylı tüp geçitin çözebileceğini düşünüyorlar.
Arnavutköy'ün kalaycısı Tahsin amca, "gideyim de kendimi yakayım"
diyor köprü yapılırsa ne yaparsın sorusuna. 1943 yılından beri o bir
Arnavutköylü. "Bizim Todori'miz vardı, tramvayımız, Arnavut kaldırımımız,
mis gibi çilek kokan akşamüstlerimiz vardı, Rumuyla, Ermenisiyle,
Yahudisiyle karışık rengarenk bir halkımız vardı. Bize önce 6-7 Eylül günlerini
yaşattılar. Komşularımızı korumaya çalıştık çapulculardan. Kıbrıs
savaşından sonra ise gözyaşları içerisinde Yunanistan'a göç etmek
durumunda kalan komşularımızı uğurladık. Ardından kazıklı yol kazığını
attılar bize. Kazıklı yol Arnavutköy'ün hem ticari yaşamını sekteye uğrattı
hem de insan dokusunu bozdu. Şimdi ise köprü ile bizi yok etmeye çalışıyorlar."
Terzi Mürsel bey ise 11 yaşında Adana'da yaşayan ailesinin yanından kaçmış
gelmiş, Arnavutköy'de demirlemiş. Terzi Cevat'ın yanında yetişmiş. Şimdilerde
aktif olarak köprü yapımına karşı sivil toplum girişiminde yerini almış.
"Eskiden", diyor, "havlusunu omzuna atan Arnavutköylüler sahile
iner ve denize girerlerdi. Kuruçeşme'den gelen erkeklere karşı kızları
korurduk. Gerekirse döver, denize atardık" diye özlemle anıyor eski günleri.
Kazıklı yol yapıldıktan sonra 150-200 Arnavutköylü taşınmış Arnavutköy'den.
Ticaret azalmış. Restoranlar boşalmış. Kazıklı yol ile birlikte transit
geçiş devri başlamış. Peki ya köprü? Mürsel bey köprünün Arnavutköy'ün
katliamı anlamına geleceğini düşünenlerden.
Köprünün altında kalacağız
Arnavutköylü'nün Asadur Amcası ise yılların kurukahvecisi. Mahallenin ağır
topu. Ayaklı bir tarih adeta. Ancak Asadur amcadan geçmişten söz etmesini
istemek yürek ister. 'Eski Arnavutköy' diye başlayan her cümle Asadur amcanın
gözlerinde birer damla yaşa dönüşüyor. Arnavutköy sırtlarında çilek
tarlaları içinde geçirdiği çocukluğunu, koca incir ağaçlarını, şenlikli
Rum, Türk ve Ermeni bayramlarını hep bir arada kutlayışlarını anlatıyor.
Sonra, güzelim mahallelerinin arka arkaya gelen dış müdahalelerle nasıl
bozulduğunu ve son vurucu darbenin de köprü olacağını belirtiyor.
"Artık üzerimize egzos ve toz yağacak. Biz bu köprünün altında
kalacağız!" Arnavutköylüler bu köprünün yapılacağına inanmıyorlar.
Neden mi? Çok mantıksız çünkü.
Ve de ulaşım sorununa çözüm olmaktan çok uzak! Arnavutköylüler dört
bir yanı deniz olan bir kentte niye deniz ulaşımından yararlanılmadığını,
neden gerçek çevre dostu olan raylı toplu taşıma sisteminin tercih edilmediğini
sorguluyorlar. Çünkü İstanbul trafiğinin yalnızca yüzde 11'ini Boğaz köprüleri
kullanıyor. Yüzde 89'u ise kentin iki yakasında kendi içerisinde yapılıyor.
Çünkü köprüden geçen araçların 3/4'ünü oluşturan özel otomobiller
yolcuların 1/4'ini taşıyor. Köprünün -kamulaştırma bedeli hariç ihale
bedeli yaklaşık 720 milyon dolar. Oysa, bir şehir hatları vapurunun maliyeti
4-8 milyon dolar! Arnavutköylüler, bugün 14.00'te, "Köprüye Hayır"
çalışmaları çerçevesinde düzenledikleri panayıra bekliyorlar sizi. Sizin
için bir dolu sürpriz hazırladılar. Sürpriz çekilişli, kokulu çilekli ve
Bulutsuzluk Özlemli... Eğer gelirseniz çoook sevinecekler. Benden söylemesi...
Detaylı bilgi almak ve mesaj iletmek için: 0212 265 67 95
Radikal - Sema Öğünlü
|