Dünya başkenti İstanbul
Karmaşaya dönen İstanbul'un kültürel zenginliklerini anlatan turizmci
Faruk Pekin, "İstanbul'a sahip çıkmak kültürel değerlerini ve mirasını
dikkate alıp bundan sonra geriye kalanları nasıl kurtarırız kaygısıyla
bir şey yapmaktır" diyor. İstanbul'u dünyanın başkenti olarak
niteleyen Pekin, ancak kentin bugünkü durumunun içler acısı olduğunu söylüyor.
- Sizin Fest Turizm olarak İstanbul'a sahip çıkmak sloganınız var. Bu,
sizin anlamınızda ne demek?
- İstanbul'a sahip çıkmak İstanbul'un bütün kültürel değerlerini, kültürel
mirasını, doğal değerlerini dikkate alıp ''Bugüne kadar gidenler gitti,
ama bundan sonra geriye kalanları nasıl kurtarırız?'' kaygısıyla bu alanda
bir şeyler yapmaktır. Tabii ki İstanbul'a ancak İstanbullu, İstanbul'u
bilen insan sahip çıkar. 1950'li yıllarda, İstanbul'un nüfusu daha 1.5
milyonken iyi kötü bir şeyler yaşanıyordu ki ağır bir müdahale oldu.
Kendini şehir planlamacısı sanan bir başbakan şehrin yapısına müdahale
etti. Ana arterlere, her şeye müdahalede bulundu. Bu olayla birlikte İstanbul'un
çehresi birdenbire değişme sürecine girdi. Çünkü zaman zaman artan, zaman
zaman olduğu yerde kalan bir iç göçle karşı karşıyaydık. Galiba da tam
o sırada İstanbul'u kaybetmeye başladık.
Bakın, bugün büyük şirket merkezleri Ayazağa tarafına doğru kayıyor.
Eklemlenecek olan yeni semtler, yani gecekondu yöreleri ya da banliyöler, baştan
itibaren planlı yapılabilmiş olsalardı o zaman iş daha farklı olabilirdi.
- Nasıl farklı olabilirdi?
- Yani, şimdi yapılan şehir dışındaki binalar zamanında yapılacak bir
planlamayla inşa edilmeyebilirdi; İstanbul biraz daha yeşil olarak
korunabilirdi.
- Boğaziçi'nin korunması için oluşturulmuş sözüm ona bir kurul varken
Boğaz'ın geri görünümünü mahveden gökdelenlerin dikilmesine hangi ülkede
izin verilebilir?
- Ben yıllarca o yeşil alanın karşısında oturdum. Zamanla o yeşil alan
yok edildi; onun yerine bir beton ormanı ortaya çıktı. Göçlerle birlikte
buradaki bütün ilişkiler de değişti. Hani şu ünlü söz var:
''Başka İstanbul yok.''
Aslında bu söz dışardan gelenlere söylendi. Yani amiyane tabirle bu, ''Önüne
bak, lan, başka İstanbul yok'' demekti.
Bu dışardan gelenler dengeyi çok hızlı bozdular. Üstelik İstanbul'u
fena halde bozdular. Klasik İstanbullu, klasik İstanbul beyefendisi, klasik İstanbul
hanımefendisi, klasik İstanbul şivesi geride kaldı; yok oldu.
Yüzde 33 istanbullu
- Sizce İstanbul'la ilgili artık nostaljik mi takılmaya başladık?
- Galiba öyle, ama ben bunu pek doğru bulduğumu söyleyemem. Çünkü olan
olmuş, giden gitmiş. Önemli olan şu anda var olan İstanbul nasıl ve ''Ben
İstanbulluyum'' diyenler kim? Geçenlerde büyükşehir belediye başkanının
bir anket yaptırdığını öğrendim. Anketin kapsadığı alanı bilmiyorum,
ama ortaya çıkan sonuca göre ankete katılanların sadece yüzde 33'ü, ''Ben
İstanbulluyum'' demiş. Olay bu. Şimdi, işin aslı şu:
İstanbul'a göç eden kişi ne buraya köyünü taşıyor, ne de kentli
oluyor. İki arada bir derede kalıyor. Bazısı köyde kavak diktiği için
gelip İstanbul'un ortasına da kavak dikti. Çünkü yeşillendirme ve ağaçlandırma
anlayışı o kadardı. Kimi de köyünde yapamadığı bazı şeyleri İstanbul'da
yapmaya kalkıştı.
- Örneğin?
- Bir yandan olmadık siyasi örgütlenmeler, bir yandan olmadık mafya ilişkileri
gelişti.
- O zaman bu insan nasıl olup da İstanbullu olacak ve İstanbul'a sahip çıkacak,
sizce?
- Şu anda İstanbul'un nüfusu on milyonun üzerinde. Bunun büyük çoğunluğu
da kendini İstanbullu saymıyorsa İstanbul'un işi çok zor, demektir. Bu,
sorunun bir yanı.
İkinci yanı ise İstanbul'a sahip çıkması gereken kurumların ne yaptığı...
Örneğin yerel yönetimler ne yaptı?
Açıkçası son zamanlarda bazı titiz çalışmalar olsa bile, İstanbul'a
yakışır bir noktada olan çalışmalar değil.
- Ne gibi değil?
- Örneğin, metro kazılırken hangi arkeolojik çalışmalar yapıldı,
hangi araştırmalar yapıldı? Şu anda metronun kazılması sürüyor. İstanbul'un
tarihi yarımadası Bizans'a göre şu anda iki-iki buçuk metre yükselmiş
durumda.
Hipodrom'daki dikili taşlara baktığınız zaman bunların zemininin bayağı
çukurda göründüğünü görürsünüz. Çünkü esas zeminleri odur. Şimdi,
tarihi yarımadanın zemini yükselmiş. Üç-dört metre kazıyorsunuz; aşağıda
tarihi eserlere rastlıyorsunuz.
- Siz son 15 yıldır Fest Turizm olarak İstanbul'da kültür gezileri düzenliyorsunuz.
Bu fikir nasıl oluştu?
- Bu işe önce BİLSAK başlamıştı. Daha sonra Tarih ve Toplum dergisiyle
birlikte
biz de buna girdik. O gün bugündür de
bunu yapıyoruz.
Üstelik bir buçuk günde dışardan gelen turistlere gezdirilen İstanbul için
biz şu anda 70'in üzerinde tur düzenliyoruz. Bunun içinde coğrafi turlar
var, bir de tematik turlar var.
- Bu tematik turlar nedir?
- Örneğin İstanbul'da suyun öyküsü, İstanbul'da "art
nouveau" yapılar gibi...
Bir de geçenlerde ben bir şeyi yakaladım.
Bu son 15 yıl içinde gezdirdiğimiz insan sayısında 21 bine yaklaşmışız.
Belki bu çok görülmeyebilir, ama azımsanacak bir rakam da değil. Bütün bu
yıllar içinde işlediğimiz bir ana tema da İstanbulluluk bilinciydi. Gerçekten
de İstanbul'da yavaş yavaş başlayan yok olmalar bu son 15 yıl
içerisinde hızlandı. Örneğin köşe başındaki binanın üzerindeki rölyef
bir bakıyorsunuz bir gün yok olmuş ya da binanın kendisi aniden yıkılıvermiş.
Üstelik birtakım tarihi mekânlara birileri el koydu; hiç kimse kalkıp da
bunlara, ''Buralardan çıkın'' demedi. Bunlar, saklanması, korunması gereken
nadide binalardı.
İstanbul özel bir yer
- İstiklal Caddesi üzerinde, art nouveau mimarinin en önemli örneklerinden
Markiz Pastanesi bile bir aralık otomobil galerisi haline gelme tehlikesi
atlatmadı mı? Şimdi sırada İstiklal Caddesi'nde d'Aranco'nun yapıtı olan
başka nadide art nouveau yapılar olduğu söyleniyor...
- Dediğiniz gibi hâlâ insanlar akıllarına eseni yapıyorlar. Bunlara da
hiç kimse ''Dur'' demiyor.
Son zamanlarda orada yapılan tek sevindirici iş Beyoğlu Belediyesi'nin ''Güzel
Beyoğlu'' projesi.
Binaların ikinci, üçüncü katlarının elini yüzünü düzelttiler, çünkü
zemin katlar dükkândan geçilmiyor.
Ara sokakları düzelttiler. Sokak kafeleri yapıldı. Beyoğlu ya da Pera'nın
çevresinde birkaç tane koruma derneği kuruldu. Böylece de iyi örgütlenmeler
sağlanabilir, koruma açısından...
Açıkça söylemek gerekirse İstanbul çok özel bir yer.
- Sizce özel olmasının nedeni nedir?
- Bir kere, ben İstanbul'u çok seviyorum. Bu şehre vurgunum. Dünyanın
birçok büyük kentine, birçok başkentine turist grupları götürüp onları
gezdiriyorum. O nedenle pek çok yeri görüp tanıma şansımız çok. İsterseniz
Prag'ı örnek alalım. Prag da söylencesi çok fazla olan bir kent olduğu için
orada da 20-30 tane günlük gezi çıkarabiliriz. Ama İstanbul'un çok özel
bir yanı var.
Kültür zengini bir kent
- Yanlı davranmak istemiyorum, ama İstanbul'un sıcaklığı, o esrarlı,
mistik havası Prag'da var mı?
- Hiçbir yerde yok. İstanbul, bir kere, 2600 yıllık bir kent. Yaklaşık
2700 yıllık da diyebiliriz. Ama bu sadece Sarayburnu tarafının tarihi.
Fikirtepe, Haliç'e bakarsak 4-5 bin yıldan söz edebiliriz. Düşünün ki İstanbul'un
akranlarının çoğu gitmiş. Efes artık yaşayan bir kent değil, Kartaca artık
yaşayan bir kent değil... İlk Maya kültüründen kentler artık yaşamıyor...
Belki tek ona yaklaşabilen Roma... Ama Roma'daki doku da İstanbul'dan çok
farklı. İstanbul çok önemli iki unsura sahip. Bir doğal güzellik var, bir
de çok ciddi bir kültürel miras var. Şu anda kültürel mirasın çapı her
ne kadar düşmüş olsa bile İstanbul'da önemli bir mozaik var. Bu, diller,
dinler, ırklar mozaiği.
Bakıyorsunuz, Rum Patrikhanesi'nin yanında Ermeni Patrikhanesi, Hahambaşılık,
Süryani Kilisesi, Katolik Kilisesi,
Protestan Kilisesi, cami, her şey iç içe... Bundan da öte toplumsal
bellek çok daha zengin. İşte, bu toplumsal belleğin zenginliği başka
yerlerde yok. Bakın, bir Balkan söylencesiyle bir İran söylencesi gelmiş,
İstanbul'da birbirini bulmuş. Ya da eski Kastilya dilinde bir terimle İtalyanca
bir terim üst üste gelmiş. Anlam değiştirmiş; yeni bir terim oluşturmuş.
İnsanlar bunu kullanırlarken dışarıya da ihraç etmişler. Bunu başkaları
da kullanmaya başlamış. Zenginliği görebiliyor musunuz? Başka hiçbir başkentte
böyle bir şey yok.
- ''21. yüzyıl devletlerin değil, kentlerin yüzyılı olacak. Kentler öne
çıkacaklar'' biçiminde bir yaklaşım var. Bu yaklaşımı bize açar mısınız?
- Kentlerin öne çıkması devletlerin yapılarını bozmak anlamında
kullanılmıyor, bir kere. Bu yanlış anlaşılmasın. Önem olarak, merkez
olarak kentler öne çıkacak. Buna bir örnek İstanbul. Hatta İstanbul bu
kentlerin en önemlilerinden bir tanesi. Ben İstanbul için göğsümü gere
gere, ''Dünya başkentidir'' diyebiliyorum. Şu anda İstanbul bizi yakıyor.
Çünkü şu anda İstanbul'da olup bitenler kötü.
- Yani ne gibi kötülükler oluyor?
- Daha İstanbul'un altyapısı bitirilememiş. Tarihi doku sürekli
zedeleniyor. Hâlâ daha çok ciddi bir şehir planlaması yok. Sürekli ağaçsızlandırılıyor.
Allah'tan epeyce bir alan, zamanında mezar yapılmış da onun
yeşilliği duruyor. Çünkü bu mezarları kaldıramıyorlar. İkincisi de
askerlerin elindeki yeşil alanlar. Ama belediyeler bunları da kemirmeye başladı;
gidip buraların bir köşesine hep bina yapmaya bakıyorlar.
Cumhuriyet
|