Trabzonlu Aydınlarla 'İstanbul'dakiler'
Üzerine...
Geçen hafta, 5 Haziran Dünya Çevre Günü için Trabzon 'daydık.
Mimarlar, Cumhuriyet okurları, doğa ve kent dostlarıyla ''Anadolu kültürü''
üzerine söyleştik...
Mimarlar Odası 'nca restore edilen tarihi binanın bahçesinde yorgunluk
atarken, denizden esen rüzgârın getirdiği kesif bir çöp kokusu
kahveninkini aldı götürdü. Dediler ki:
''- Kentin çöpünü kıyıya döküp dolgu maddesi olarak kullanıyorlar.
Koku bazen dayanılmaz oluyor..''
Karadeniz'in binlerce yıllık uygarlık limanını bu duruma düşürenlerin
de o gün ''çevre nutku'' çektiklerini düşününce, aklımıza gelenleri gülümseyerek
geçiştirdik...
Minibüs 'Formula'sı...
Kentte gezinmek için K. Maraş Caddesi 'ne çıktığımızda ise neye uğradığımızı
şaşırdık... Anlatılamaz bir ''minibüs terörü'' nden canımızı zor
kurtardık...
Sayısız minibüs, yayalar bir yana, başka hiçbir araca fırsat tanımadan
Trabzon'un en gösterişli caddesini kaplamış, birbirlerini sollayarak, sağlayarak
yolcu kapma cambazlığı içinde doğuya doğru yarış halindeler... Sonra da
Uzun Sokak 'tan aynı hışımla geri dönerek Taksim Meydanı 'na dalıyorlar...
Kentin merkezini gün boyu ''Formula'' pistine dönüştüren bu minibüs
egemenliğine, sözde dolmuştan daha bereketli ve daha ucuz bir ''toplu taşım''
yaratma adına karar verilmiş!..
Şaşkınlığımıza açıklık getiren dostlar dediler ki:
''- Tarihi Trabzon Kalesi'ni altına alarak kenti ezmeye hazırlanan
Tanjant-yol kâbusu da işte bu minibüslerin daha hızlı yarışabilmeleri için...''
Nitekim, aynı kâbusun ''öncü uygulamasını'' da yine Taksim Meydanı'nda
gördük... Kaleyi ezecek yolu karşılamaya hazırlanan dev bir ''uçan viyadük''
, koca fil ayaklarıyla yükselerek tarihi kentin üzerine adeta ''çullanıyor''
... Kent kültürü yerine ''kent içi otoyol kültürünün'' yarattığı
azman bir beton kütle, İstanbul'daki Taksim'in Trabzon'daki eşi olan eski
''maksem'' (şehir suyunun ''taksim'' edildiği yer) alanında ne kimlik bırakmış,
ne peyzaj, ne de bir avuç gökyüzü...
Aydınlanma sofrası
Bunlara rağmen yüreğimizi ferahlatan ve sadece Trabzon için değil, tüm ülke
için ''umudumuzu'' yenilediğimiz saatleri ise ertesi akşamki ''aydınlanma
soframız'' da yaşadık...
Kendini ''kent ve hukuk savunmasına'' adamış Avukat Hüseyin Çıray ,
CUMOK sözcüsü Celalettin Çiftçi ve arkadaşları, KTÜ'den öğretim üyeleri,
kahraman mimar Bekir Gerçek ve meslektaşları, antropolog, doktor, işadamı,
arkeolog ve ADD üyesi Trabzonlu dostlar...
Galiba, yıllardan bu yana ilk kez, Karadenizlilerin ''Temel fıkraları''
yerine ''düşünce derinliğini'' paylaştığımız bir Trabzon akşamındaydık...
Paylaştıkça da geç saatlere kadar kesintisiz ''aydınlandık'' ...
Örneğin Trabzon'u yıpratan ve tahrip eden bu abukluklar için diyorlar ki:
''Toplumu yaşama kültüründen uzaklaştıran çıkar ortaklıkları, kenti de
sadece bir yatırım alanı, emlak pazarı ve arsa yığını olarak görüyor...''
Aynı kent soyguncularının sözgelimi ''AB'' yi militanca ve ''koşulsuz''
savunmalarını da benzer kaygılarla sorguluyorlar... Öncelikle kendi bağımsız
kimliğimizi ve ulusal değerlerimizi güçlü ve etkin kılmayı önemsemeden,
kurtuluşu sadece Avrupa'yla ortaklığa bağlayan kimi ''İstanbullu aydınlar''
için de bakın ne söylüyorlar:
''- Anadolu aydını İstanbul'a gittiğinde, onların hep yoğun işleri
oluyor... Akşam sohbeti bir yana, gündüz çayına bile ara ki bulasın...
Onlar Anadolu'ya geldiklerinde ise hep yedirilip içirilmeyi ve hatta karşılanıp
uğurlanmayı bekliyorlar... Sakın Avrupa'yla ilişkimiz de işte buna benzer
olmasın?..''
Dedim ya, Trabzonlu dostlarla hem söyleştik, hem aydınlandık...
Kadehlerimizi de ''Anadolu aydınlarımızın'' sevdalı yüreklerine kaldırdık...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|