Karayolu Lobisi'nin Gönlünde
Yatan...
Melanet İttifakları'nda daha önceki yazımızda belirttiğimiz gibi, katılımcı
sayısının yüksek olması gerekmiyor.
Burada önemli olan nicelik değil, nitelik.
Öylesine 'müthiş' nitelikleri olan sayıca az, ama kilit pozisyonda insanların
bir araya gelmesiyle bir Çıkar İttifakı oluşturuldu mu Türkiye'de; öldür
Allah bu adamlarla büyük çıkarlarının arasına giremezsiniz.
Gözümüzün içine baka, baka, baka; bildiklerini okurlar.
Doğayı katlederler. Çevreyi mahvederler.
Dünyanın en güzel şehirlerinden olan İstanbul'a Allahım bu adamların hıncı
ne bitmek tükenmek bilmez bir hınç, gözükara bir saldırganlık,
mahvetme/yok etme arzusudur ki; Demokrat Parti'den başlayarak yapmadıklarını
komadılar.
Tüm o Menderes Katliamları şehrimize.
Sonra Dalan. İstanbul'a 'daldı' hakikaten.
Sonra Özal Zamanları'nın 'turizm alanları.'
Şehrin ortasına sonsuz bir şehircilik ayıbı nişanesi gibi kakılan Gökkafes.
Ben artık, hakikaten elitist bir yorum olacak ve siyaseten doğruculuktan da
nasibini almayan: Ama tüm bu İstanbullu olmayan, İstanbul'a ait olmayan
adamların, müthiş bir intikam projesi midir İstanbul'dan -diye düşünmeden
de edemiyorum.
'Ey İstanbul! Güzelliğinle, yüksekliğinle, çok sesliliğinle ezdin
bizi. Biz de senin altından girer üstünden çıkar, seni sağmal bir inek
gibi kendi çıkarlarımız için habire sağar, seni dünyanın en çirkinleştirilmiş/en
içine edilmiş şehri haline getirmek için elimizden geleni ardına koymayız.
Seni fethetmemizin, biz ilkeller için tek yolu budur: Seni sen yapan tüm güzelliklerini
tek tek koparıp atmak.
Seni yollara, geçitlere, köprülere boğmak.
Tüm güzelliklerini karalarımızın, yollarımızın altına gömmek.
Ancak o zaman biraz olsun rahatlayacağız.
Kendimizi senin karşında biraz olsun iyi hissedeceğiz.
Aynı gaddar ve kıskanç âşığın, yüzüne bir şişe kezzap fırlattığı
o güzeller güzeli kadın gibi: Seni hıncımızla sakatlayıp kendimiz kadar sıradan
ve çirkin hale getirince, rahatlayacağız.
Böylece hem ceplerimiz dolduğu için güç kazanmış olacağız sana karşı,
hem de cazibesizlikte eşitlenmiş olacağız."
Bu mudur hissiyatları? Nedir?
Anlamak mümkün değil.
Tabii ki, hiçbir ittifak tek kişiden müteşekkil değildir.
Müthiş Karayolları'na arka, derelerden tepelerden uçup sıçrayan beyanlarıyla,
hem de kimden, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezer beyden geldi.
Ulaştırma Bakanlığı'nın (en nihayet!) tüp geçitin kredisi konusunda anlaşmasının
ardından, kendini icraat açısından güdük hissetmiş olsa gerek ki (En Büyük
Bakan En İnşaatçı Bakan!) Bayındırlık Bakanımız, içimizi hakikaten
karartan primitiflikteki laflarıyla, sahnenin orta yerinde beliriverdi.
Tehlike çanları zaten, birkaç hafta önce, Devlet Planlama Teşkilatı'nın
Boğaz'a Üçüncü Melanet Köprüsü için, Karayolları'nın başvurusunu
KABUL etmesiyle çalmaya başladı.
Sana ne diyeyim DPT! Kör olasın demiyorum.
Kör olma da, gör İstanbul'u mu -diyeyim?
Ne diyeyim?
Karayolları'na 3. köprü için onay vermek demek: Büyükşehir belediyelerini
devreden çıkarma hakkını, tepsi içinde bu İnşaatçılık Müptelaları'na,
Karayolculuk Lobisi'ne sunmak demek.
Gökkafes de 'Bayındırlık' Bakanlığı marifetiyle dikildi. Zira İstanbullunun
oyunun peşindeki HİÇBİR belediye, Gökkafes gibi bir kanunsuzluğu, sineye
(oy zoruyla da olsa) çekemezdi. 3. köprü de öyle. Hiçbir belediyeyi sıkmaz;
köprü altı olmuş İstanbulluya bunu dayatmak.
Bu şehre tüp geçit lazım!
Oktay Ekinci ne diyor? "Benim endişem 3. köprüde acele edilmeye başlanmasıdır.
ÇÜNKÜ tüp geçiş yapıldığında köprüye ihtiyaç kalmadığı anlaşılacaktır"
diyor.
'Zeki' Ergezer ne diyor? "İkisini de yaparız. Biri alttan, biri üstten
geçer. Deniz, karayolu ve köprü hepsini yaparız."
Şeytan, "Ulan" diyor, "şu Boğaz'ı asfaltla doldurup şehri
öldürseniz, nasıl da rahatlayacaksınız. Yuh yani. Kıroluğun da bir sınırı
olmalı.
'İnsan' güzellikleri katletme arzusuna, içindeki saldırgana dur demeyi, geç
bir yerden de olsa, başlayarak, öğrenmeli."
Radikal - Perihan Mağden
|